Meşrebi yangın olan bir öğleden sonrası.

 

Zanların yokluğa hicvi yine tanımlaması olanaksız bir içgüdü ve uçuşan tül perdenin artık gizlemekten gına gelmiş savsaklığı ile odanın gözler önüne serildiği.

 

Kumaşın yansıması… hayır, hayır, çığlık atan bir tül perde akmaya yüz tutmuş dikiş yerlerinde evin hanımının el izi ve elime bir beden büyük gelen o eldiven oysaki Haziranın yakıcı sıcaklığında nasıl da terlemeye müsait vücudumun doğası.

 

Bana fazla gelen bir beden misal. Formumu korumak adına açlığımı disipline ettiğim bir ruh derken nefsin isteklerine duvar ören ama acılarla hemhal içindeki nemi gözlerinden boşaltan bir ben ve bir ben daha… uysal. Ve diğer bir ben: hırçın ve öfkeli.

 

Sözcükler yas tutmuşken bir ömür sele kapılan cümleler ve ben sadece bir can simidi olmasına da izin vermiyorum sözcük hengâmesinde soytarı bir noktalama işareti olmaya razı soru eki getiriyorum her cümleyi de kendime mal edip.

 

Dokusunda özlem var ne de olsa uzak kalamadığım ve gülüp geçmeyi de beceremediğim ayrıntılar.

 

Tabanlarım yanıyor misal. Öykündüğümü önemseyip hatmediyorum yolları ve akan terime müdahale etmeden saatlerce yürüyorum.

 

Yavan bir tutsaklık bedenime hapsolmuşluğum bazen ruhum çökkün ve duygularım haşmetli bir tedirginlikle ne zaman yazmaya otursam bedenimden kurtulmanın hoşnutluğu ile söküklerimi dikiyorum ve an geliyor tüm dikişleri söküyorum.

 

Sözcüksüz geçmiyor günlerim ve gecelerim. Rüyalarımın rengine boyuyorum gerçekleri ve ne ilginçtir ki gerçeklerim de örtüşüyor bire bir rüyalarımla.

 

Hayallerin tutsaklığında özgür kıldığım bir söylev mesela içimdeki tembel kız çocuğu ile de bire bir örtüşen yetişkin kimliğim.

 

An geliyor kendime oyuncaklar ısmarlıyorum.

 

An geliyor felsefe kitaplarındaki dokümanlara bağdaş kuruyorum ve tüm hurafeleri esnek bir biçimde algılayıp bir kâhin edasıyla sözüm ona yarınımı resmediyorum ve beni uyaran dış sesler.

 

Sancılı olmasını dilemediğim bir gün ve yine apışıp kalıyorum bu kadar kazıntı bir günde mi saklı olur diye.

 

Tül perdem çok haylaz ve kalın perdeyi çekip tül perdenin aciz varlığına isyan ediyorum içimdeki gizemin ya da matemin dokusunda illa ki açık vereceğim korkusuyla geri çekiliyorum.

 

Günler tıklım tıklım geceye hürmet ettiğim ve sazan misali inandığım masallar hatta ve hatta yazdıklarımı gerçekmişçesine algılayıp sezilerimi bu kez sağaltıyorum ve tüm hıçkırıklar tek cümlede toplanıyor.

 

Kimsesizliğime mal ettiğim ne çok düş.

 

Düşlere mal ettiğim sayısız düşüş.

 

Arayışın meali iken okuduğum yazarlar ve nihayetinde beni bana sunan ya da bir yabancıda kendime rast geldiğim:

 

‘’Neyim ben? Neden bir şarkıcı-hem de Blind Lemon Jefferson-değilim? Bir hiç olmadığımı bana kim söylüyor?(…) Anlatmanın büyüsüyle başladım işe. Oluruna bırakmak. Hoş görmek. Serimlemek. Aktarmak. Malzemelerin en uçucusunun, soluğunu işlemeye devam etmek; onun zanaatkârı olmak.’’ (Alıntı)

 

Ve rast geldiğim bir alıntı üstelik Goethe’den an’ıma rastlayan:

 

‘’Her şey ortada ve ben hiçim!’’

 

 


( Bir Öğleden Sonrası... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 22.06.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.