Tortusu renklerin tıpkı zehirli bir
künefe tadında ve başucumda şiir, yaktığım ucu mektubun belli ki teşbihte hata
olmuyor.
Yorgun kırlangıcın titreyen bedeni ve
sivri gagası mağdur düşlerin ve işte o meşhur penaltı az sonra kopacak alkış
tufanın da ön sözü.
Sözcükleri yıkayıp çitiledim bayram
günü ve yorgun şiirlerim elini öptüm tıpkı uzağımda duran ölü bedenlerin de
Allah taksiratını affetsin diye yaşlarıma karıştı dualarım.
Bir parmak açık evin kapısı ve yorgun
düşler misafir bu kez, tüm dünde kalanlar…
Gidiyorum çok eski günlere gidiyorum
ve apartmanın en alt katında oturan gayri Müslim komşumuzun bahçesinde
besliyoruz aldığımız toraman koçu ne de olsa bayram öncesi isteklerine sahip
çıkıyoruz sevgili kurbanlığımızın ve korkarak yaklaşıp yüzümde kocaman bir
gülümse elime geçen ne ise tıkıyorum ağzına hayvanın-pardon hayvanların ne de
olsa kendimi bildim bileli adağımızı illa ki komşumuzun bahçesinde ağırlayıp
sonra da sahip çıkıyoruz etine büyük zevkle.
Apartman boşluğunda yankılanıyor her
me deyişi ve ben sabırsızlıkla bekliyorum hayvanın cellâdını ne de olsa ikna
edeceğim babamı ve kesilmesini engelleyeceğim ve günü gelip çatıyor.
Yalvar yakar gözyaşlarım eşlik
ederken görüyorum ki kimsenin umurunda değilim ve o an geldiğinde gözlerimi
kapatıp en arka odasına kaçıyorum evin.
Eti sıcak.
Postundan dumanlar çıkıyor ve annem
iş başında.
Kaça böleceğimizi soruyorum ve yedi
rakamını duyunca çok mutlu oluyorum demek ki sevdiğimiz yedi aile nasiplenecek
hayvanın etinden bir o kadar telaşlıyım ne de olsa yakın komşularımıza ben
götüreceğim o hisselerine düşen payı.
Hava ne sıcak ne de soğuk.
Hava çok muktedir mutluluk dağıtmaya.
Bayram havası ne de olsa ve kapımız
gün boyu çalınıyor ve etler hazır hala gelince benim mesaim başlıyor.
İlk durak karşı komşumuz ve evet,
kocaman bir bahçe içerisindeki evde oturan en sevdiğimiz komşuların başında
geliyor. Az mı çektiler benim kahrımı? Kaç kez topumun kaçtığı ve
bakamayacağımı anladığımda onlara teslim ettiğim civciv ailesi.
Günlerden bayram; günlerden mutluluk
ve paylaşmanın, kucaklaşmanın adresi.
Yorgunluk ne kelime. Zaten iki
adımlık yol yine de çok büyük iş yapmışım gibi gururla çalıyorum kapılarını
hele ki gözlerindeki o tebessüm hayvana döktüğüm gözyaşımı bir anda alıp
götürüyor.
Yol yorgunu değil henüz kimse ne de
olsa sevmekten, sevilmekten yorgun düşmez ki insan, dediğimiz zamanlar.
Şimdi rahmetli olan kim varsa
birbirimize gidip geliyoruz ve uçuşan saçlarıma eşlik eden pembe elbisem ve
pembe kurdelem.
Mevsim bayram mevsimi.
Mutluluk dağıtılan bir bayram ve
kimselerin tatil beldelerini henüz seçmediği.
Kuş tüyü yatağımda kuş kadar canımla
kuş gibi atarken kalbim…
Ve güne uyanıyorum yine bir bayram
sabahı. Bizden dua bekleyen kim ise ve yolumuz uzak olsa da kabristana… başımız
gözümüz üstüne elbette.
Hala saçlarım havada uçuşuyor ve hala
pembe bir kurdelem var lakin pembe elbisemi çoktan kaybettim pembe hayallerimi
de ve ben sadece sahip olduğum yetinme duygusu ile üstesinden geliyorum bayram
hüznünün.
Aşık atmasın da kimse hani hüznümle.
Hepi topu dört gün bayram lakin bana dört sene gibi uzun geliyor.
Yeter ki günümüzü aratmasın Rabbim ve
artık eksilmesin kimse ve şükür yüklendiğimiz her günün de kıymetini bilelim.
Şehir pek bir sessiz ve öksüz belli
ki şehir özlem içerisinde bayram öncesi o kalabalığına ne de olsa kimse
bayramını tebrik etmedi yedi tepeli şehrin bu anlamda herkes bir an evvel
dönsün evine, şehrine ve yeniden başlasın o çılgın koşturma ve kuyruklar.
İstanbul da her halükarda hüzünlü
belli ki yetimliğini duyumsayan bir tek ben değilim.
Bir bayram vakti.
Binlerce bayram tebriki.
Bindik bir alamete gidiyoruz bayram
ziyaretine ve mezar sessizliğinde bir gün aslında kapış kapış hatıralar.
Her bayram biraz daha büyüyorum ve
gerçekleri idrak ediyorum ve kıymetini bilemediğim her şey için daha bir sıkı
sıkı sarılıyorum sevdiklerime.