-Aynen öyle öyle hocam. Nakaratın kalıbı ne?
Yahu hoca olmak da kötü. Millet aklına gelen her şeyi soruyor. Şimdi ‘’
Bilmiyorum’’ Desem olmayacak, beni cahil sanacak. Biliyorum desem ve bir şey
uydursam yalan olacak. N’aapsam ki?
-Bakın arkadaşım. Nakaratlarda kalıp aranmaz.
-Emin misiniz hocam?
-Kalıbımı basarım ki kalıp olmaz nakaratta.
-Hocam ! Cevabınız çelişkili oldu. Hem ‘’ Kalıbımı basarım.’’ Diyorsunuz, hem ‘’Kalıp
olmaz...’’ Kalıbınızı bastığınıza göre mutlaka bir kalıbı olur değil mi? Bu
durumda nasıl kalıbı olmaz diyebiliriz ki?
-Hırrrrrr.
-I ıh.. Hırrr diye bir aruz kalıbı yok bence. Bu başka bir kalıp olmalı.
-Yahu yok zaten. Hırr diye bir kalıp yok.
-Eee, o zaman neden Hırrr diyorsunuz?
-Ben düşünürken ara sıra böyle radyatör su kaynatır da, onun sesi bu Hırrrr.
-Ben aslında bu soruyu hacı arkadaşımıza da sordum.
-Eee o ne dedi?
-O daha acayip bir cevap verdi hocam. Dedi ki ‘’ Şiir bu, elbise ya da ayakkabı
mı ki kalıbı olsun ayol’’
-Ah ahhh sorma çoook yaşlandı. Aslında şiiri o hepimizden iyi bilir ama bayağı
dağıldı maalesef. Yaşlılık zor tabii ki.
Eee sonra?
-Sonra biraz daha ısrar edince hatırladı ve dedi ki ‘’ Bu nakaratın kalıbı '' Mef ü lü/ me fa i lü/ Me fa i lü/ Lü lü lü'' Dür.
-Bak ben demedim mi o bilir diye. Nakaratı dikkatlice inceleyince ben de
gördüm. O tir ye le le kısmında kalıp ‘’Mef ü lü/ me fa i lü/ me fa i lü/ lü lü
lü...’’ olacak.Yani kesinlikle o...
-Çok teşekkürler hocam. Sizler olmasanız edebiyat dünyamız öksüz ve yetim
kalacak. Sakın ölmeyin olur mu?
-Olur olur. Neden olmasın. Gerçi hacı arkadaşımızın gözü toprağa bakıyor ama...
-Niçin?
-Ne niçin?
-Hacı arkadaşımız niçin toprağa bakıyor?
-Hepimiz topraktan geldik ve toprak olacağız ya o sebeple.
-Evet yaaa. Ben hep merak ederim ne tür bir toprak olacağım diye. Killi mi,
kumlu mu, yoksa kireçli mi?
-Neticede hepimiz kara toprak olacağız değil mi? Cinsi önemli olmasa gerek.
-Hocam, toprak kara değildir aslında. Onun rengi hâkîdir.
Evet, bu minval üzere konuşuyoruz.
Saat 13. 58
-Hocam şimdi düşünüyorum da Allah gecinden versin siz ya da hacı arkadaşımız terk-ü alem-i
a’yal eyleyerek dar-ü fenâdan, dar-ül bekâya avdet edecek olursanız edebiyat
dünyasında ne olur?
-Ne olacak arkadaşım. Deprem olur depremmm.
SAAT 13.59
-Aman Allah’ım deprem oluyor.
-Hocam! Siz konuştuğunuza göre? Aman ya
Rabbim ! Hacı arkadaşımızı mı yitirdik yoksa?
-Yahu deprem oluyor depremmmm.
-Ühüüüüüüü ühüüüüüü. Gitti benim nur
yüzlü arkadaşım ühüüüüü.
-Yahu giden, eden yok. Daha doğrusu bilmiyorum. Ama şu anda deprem oluyor
İstanbul’da.
-Bildiğimiz deprem mi?
-Depremi nasıl bilirsiniz bilmiyorum ama şu anda İstanbul’da deprem oldu. Hacı
arkadaşımız da face bookta yazmış ‘’Aman Ya Rabbim ! Fena Sallandık saat 14.00
de ‘’ Diye
-Lunaparkta mıymış?
-Anlamadım. Ne lunaparkı?
-Sallanmış ya
-Arkadaşım ! Anlatamıyorum galiba. Deprem oldu şu anda.
-Ee siz hayatta olduğunuza göre, hacı arkadaşımız da hayatta olduğuna göre Edebiyat
dünyasından kim öldü?
-Ya, taktın edebiyat dünyasına. Yer sarsıntısı oldu arkadaşım.
-Ay inanmıyorum.
-Vallahi, billahi, iki gözüm önüme aksın ki deprem oldu.
-Amanınnn. Hemen dışarı çıkayım ben.
-Sen niye dışarı çıkıyorsun ki? Taa Rize’desin.
-Belli mi olur hocam. Fay bu? Kırıla kırıla buraya kadar uzanır. Bu fay
kısmının fayına, huyuna,suyuna güven olmaz.
Bir taraftan arkadaşa cevap verirken, bir taraftan da yatmakta olan oğlum ve
torunumu uyandırmak için yattıkları
odaya doğru hareket etmiştim ki baktım oğlum uyanmış, iki yaşındaki torunum da
şaşkın bakışlarla onun kucağında.
-Oğlum ! Depreme mi uyandın? Allah’tan çok kısa sürdü.
-Baba ! Sen de fark ettin mi?
-Fark ettim.
-Sen de fark ettiğine göre çok şiddetli olmalı bu deprem. Kim bilir kaçlıktı?
Oğlum haklıydı. Salı günkü 4.6 şiddetindeki depremi hiç hissetmemiştim ama bu
seferki kendisini bana bile hissettirmişti.Ben hissettiğime göre de ölçeği
bayağı büyük olmalıydı.
Arkadaşım ‘’ Çok geçmiş olsun Hocam. Allah beterinden korusun ‘’Diye dua
ettikten sonra telefon görüşmesini bitirdik. Bir müddet telefonla hiç bir akraba
veya dostu aramak mümkün olmasa da face booka girdiğimde baktım çok şükür ölü
ya da yaralı yoktu. Depremin şiddeti de tv de 5.8 olarak açıklanıyordu. Yani
Orta şiddette bir deprem.
Evet, deprem doğal afetlerin en tehlikeli ve yıkıcılarından birisidir. 17
Temmuz 1999 Depreminin acıları hâlâ hafızalarımızda. Ancak bugünkü depremin
oldukça sevindirici tarafları da vardı.
Her şeyden önce can ve mal kaybı olmamış şükür. Bu satırları yazdığım ana kadar
böyle bir habere rastlamadım. Çatlaklar sebebiyle tahliye olan bir iki ev ve
dükkan dışında bir yıkımın olmaması sevindirici bir durum elbette.
İkinci önemli husus: Artık özellikle okullar depreme karşı daha bilinçli.
Öğrencilerin tahliyesi, okul bahçesindeki alanlara toplanması geçmiş yıllarda
bizzat yaşadığım depremlere, hatta deprem tatbikatlarına nazaran çok çok daha olumlu.
Ancak en güzel tarafı şuydu bu depremin ( Ki face bookta da aynen böyle
paylaştım. )
İSTANBUL HALKINI TAM
BİLEMEM AMA BİZİM MAHALLENİN HALKI ALLAH'IN UYARISINI '' EVE TIKILIP KALMAYIN,
ÇOLUĞUNUZU ÇOCUĞUNUZU ALIP PARKLARA ÇIKIN, BOL BOL TEMİZ HAVA ALIN. ÇOCUKLAR
DOYA DOYA OYNASINLAR'' OLARAK ALDI SANIRIM. BUGÜN MAHALLEMİZDEKİ MİLLET BAHÇESİ
ÇOLUK, ÇOCUK DOLDU. BEBEKLER BOL BOL GÜNEŞLENDİ, ÇOCUKLAR TOP OYNADI, AİLELER
SEMAVER ÇAYI İLE BOL BOY MEYVE-ÇEREZ YEDİLER.
ALLAH DAHA BÜYÜK AFETLERDEN KORUSUN DA
ARA SIRA BÖYLE UYARILAR ŞART GALİBA TÜM AİLE BİR ARADA OLABİLMEK VE BİRLİKTE
VAKİT GEÇİRMEK İÇİN