…

            Nihal sevmenin toprağa tohum dikip, bir müddet sonra onun yeryüzüne çıkışını seyretme güzelliğinde bir şey olduğunu bilmiyordu. Eliyle toprağa gömdüğü tohumun boy salan filiz, eşsiz güzellikte yaprak ve çiçek açmasıyla, gönül toprağına düşen aşk ateşinin ne farkı olabilirdi ki! İnsanda yaşamını birlikte geçireceği bir sarmaşık gibi tutunacak ve onu hayata bağlayacak bir varlığı, bir değeri arayıp durmaz mı?  Sevgiyi, sevmeyi yalın ve salt sözcüklere sığdırabilmek mümkün müydü?


            Hayatı birlikte paylaşmak adına tercihini Korkut’tan yana kullanıyor, bu yöndeki istek ve arzusunun tahakkuku için Rabbinden isteklerde bulunuyordu.


  2020 yılından sakinlik, huzur ve mutluluk beklerken, hayatın akışı çok hızlı ve hareketli başlamıştı. Mazlum olsa da, mağlup da olsa geniş ölçekli bir yürek acısı yüreğini sarılıp sarmalıyordu. Gerçek dünya ile sanal dünya arasında gidip geliyor, içindeki sevgi sayacının ibresi sürekli aynı yönde hareket ediyordu. Mantık ve duygularının arasındaki çelişki sürüp giderken, duyguları bedenine ağır basınca, aklı bir kenara çekiliyor, farkındalığının yansıttığı bariz hayal kırıklığı yaşıyordu.


Nihal sehpanın üzerindeki gazetelerden birini aldı, rastgele sayfalara bakmaya başladı. İlk gözüne çarpan Rahşan Ecevit’in ölüm haberiydi.


“Selanik’ten göçerek Giresun’un Şebinkarahisar ilçesine yerleşmiş bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ve Türkiye’nin son elli yılın siyasi hayatı içinde gündemden düşmeyen isimlerinden Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Hanım, çoklu organ işlev yetmezliğinden 17 Ocakta, 97 yaşında hayata veda etti. Ankara’da Devlet mezarlığında eşinin yanına defnedildi.”


Alelacele sayfaları çevirip sehpanın üzerine bıraktı, başka bir gazete aldı.


“Kırım muhaciri bir ailenin oğlu olan TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin Karaca, milyonlarca tohumu, fidanı ve ağacı toprakla buluşturmuş, doğaya harcanmış bir ömrü geride bırakarak, 97 yaşında hayata veda etti,” haberini okudu. Ölenin ikisi de doksan yedi yaşında oluşu dikkatini çekti.


Hayrettin Karaca; “Okumakla mükellefim. Olanın olmayana, bilenin bilmeyene borcu vardır. Malını mülkünü verirsin orada borcun biter. Mesela Yalova’daki botanik bahçemi vakıf yaptım ama topluma borcum bitmedi. Şimdi borcumu bilgi sahibi olarak ve bunu aktararak ödüyorum. Okumak ibadettir, okumamak bu ülkeye ihanettir,” diyerek, ibretamiz unutulmayacak sözler bırakmıştı.


Aklında “Olanın olmayana, bilenin bilmeyene borcu vardır. Okumak ibadet, okumamak ihanettir,” sözleri üzerinde duruyor, düşünüyor, değerlendiriyor, düşüncelerinin seyri değişiyordu.


Korkut’u özlemişti ve onu yanında görmek istiyor, kalbindeki ayrılığın verdiği düğümü çözmek istiyor, ayrılığın acısı yüreğini kor gibi yakıyordu. “Sana gurbet düştü bana özlemek, sana gitmek düştü bana beklemek, diyordu yüreğinin dili… Yürekte özlem, hüzün ve yangın varsa, mevsimin yaz veya kış oluşunun ne önemi vardı ki!


Korkut da Nihal’i özlüyor, onun yokluğu onu kendine daha yaklaştırıyor, kendini onu sever buluyordu. “Özlem, yokluğun imtihanı olsa gerek” diyordu. Nihal’in yüreği yüreğine dokununca, daralan ruhu gece yıldızların arasında kayboluyor, içindeki özlem isyana hazırlanıyorken kalbi yorgun düşüyordu.   


Korkut attığı mesajında; “Döndüm, döneceğim derken, yine araya ayrılık girdi. Vatan sağ olsun… Sayılı gün çabuk geçer. Sevgi de, cesaret gibi ümitle beslenir," diyordu.


...


Devamı var

...

Ant. -260120

 

           

( Akdenizdeki Kavga - 24 başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 30.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.