Kuran’a göre, Adem’le Havva Cennet’te, şeytanın kandırması neticesinde “yasak meyve”yi tadarlar; birden çıplaklıklarının farkına varırlar. Birbirlerinin “avret mahalli”ni görürler. Bu durum karşısında, Cennet/ bahçe yapraklarından üzerlerine örtmeye başlarlar. O günden beri, elçilerin önderliğinde, insanlar için “örtünme medeniyeti” meydana getirilmiştir. Hayvanlar ise hâlâ, ilk günkü gibidir.
Son elçi Muhammed (s.a.s.) “Ben ahlakî güzellikleri tamamlamak için gönderildim” buyurarak bu “medeniyetin doruklarını” insanlara göstermiştir. O’nun sözleri hakkında, haberin geliş yolu nedeniyle ileri-geri bir şeyler söylense de Kur’an ayetleri ortadadır. Kur’an ayetleri hakkında ileri-geri konuşmak “mümin ve kâfir” olmakla ilgilidir. Kitabımızın ilk ayetleri “O’nda şüphe olmadığını” dile getirir. O karakutu’nun içindekilere inanmayacak kimse, o sayfaları açmamalıdır. Çünkü o müminler için “kılavuz kitap”tır.
Müminler için nikâh helal, zina haram kılınmıştır. Mümin erkek ve kadınlara, ayrı ayrı gözlerini harama dikmemeleri; apış aralarını korumaları emredilmiştir. Zahmet olmazsa, açıp okuyalım; 'her gelenin' dediğine kulak asmaktansa, Kitab’ımızın dediğine kulak verelim. Çünkü her gelenden bazılarının niyeti “hergelelik” olabilir. Tarikatçılar gibi.
Kur’an ve hadisin ışığında bir sonuca varan İslam âlimleri “avret mahalli” kavramını -erkek erkeğe ve kadın kadına- “göbekle dizkapağı arası” olarak belirlemişlerdir. Yağlı güreşteki “kisbet” ve hamamlarda kullanılan “peştamal” bunun geleneksel göstergeleridir.
Ne var ki ülkemizde bazı cemaatler (adlarının sonları -cı -ci, -cu diye bitiyor.), “takva” adına, kadınları “kendi aralarında bile/ kadın kadına” beze bürümek istemektedir. Erkek sineğin bile olmadığı bir kız yurdunda, gece tuvalete çıkan kız öğrenciyle "nöbetçi bayan öğretmen" arasında şöyle bir konuşma geçer:
- “Niye başın açık?!”
– Neden ki hocam, erkek yok?!
– Melekler rahatsız olur!
- ?!?!..
Aslında bu bayan “meleklerin cinsiyeti olmadığını” bilmektedir ancak “programlandığı gibi”, “grup/cemaat adına” hareket etmektedir. "Akıl tutulması" yaşadığının farkında değildir.
Mümin olan herkes arasında “avret mahalli” vardır ancak nikâhlı eşler arasında avret mahalli yoktur.  Biz göre kadın dışarıda bez bebek, evinde naylon bebek gibidir.
Dışarıda örtülü olan bayanı evinde açık gören komşu kadın sorar:
— Kız niye dışarıda örtülüsün de içerde açıksın?!
– Bura benim evim ve yabancı yok.
—Kız ben yatağa bile yazma/ yapıkla girerim.
– Niye?!
– Melekler rahatsız olması diye.
- Melekler erkek miymiş?
- Bilmem.?!.
Allah, her şey gibi insanı da çift yaratmıştır. Cinsellik, psikololojide bir güdüdür. Hem de "temel içgüdü". Yüce Allah zinayı haram ederken nikâhı helal kılmıştır. Kuran’a göre, eşler arasında mahremiyet yoktur; birbirine yorgan gibidirler. Siz “takva adına” nikahlı kadını evde/ yatak odasında bezlere bürürseniz, Adem’le Havva’nın ilk günkü manzarasının günlük hayatın bir parçası olduğu günümüzde, mümin erkeklerin ve kadınların “gözlerini harama dikmemelerini” nasıl beklersiniz?
Cezayir’de (1988), çeşitli milletlerden öğrencilerin bulunduğu yabancı dil okulunda, kadın-erkek ilişkilerini tartışıyorduk. Türk arkadaşlarımızdan biri İtalyan kıza: “Siz erkekleri tahrik ediyorsunuz? “deyince, “O sizin probleminiz!” cevabını vermişti.
Yoksa siz de mi öyle diyeceksiniz?
Geçen Mart ayı içinde gerçekleşen sanat müziği konserine gidip de tasavvuf musiki konserine gelmeyen " hani varya..." diye yineleyen ilçe müftüsü, kürsüde “mümin erkeklere söyle, mümin kadınlara söyle” ayetlerini anlatırken bunları da söylemelidir. Üniversite mezunu tarikat önderi, sünnet diye, iki evlenirken “kadın anaların” (tarikatların kadınlar kolu) kadınlara, başlarında yazma/ yapıkla; “bez bebek gibi” yatağa girmelerini değil; girmemelerini söyletmelidir. Dışarıda -ve dahi teknoloji sayesinde içerde- bu milletin çocukları "muz gibi soyulmuşken", sayenizde gözü ve gönlü aç kalan müminlerin “gözlerini harama dikmemeleri” nasıl beklenir? Cinsellik güdüsü de Allah’ın koyduğu bir kanundur.
Adana’lı biri kışın Kayseri’ye gelir. Bir yerden geçerken köyün köpekleri saldırır. Yere eğilip taşlara sarılır. Buz tutan taşlar eline gelmemektedir. “Allah Allah!” der.
“Bu nasıl köy?! Köpekleri salıp taşları bağlamışlar!?!?
İslam, köpeklerin salınıp taşların bağlandığı bir din değildir.
( Bez Bebek başlıklı yazı Mustafa IŞIK tarafından 7.03.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu