BİR MAHALLÎ İNTİHAL
İşçilik, beden gücü ve beyin gücüyle olur. Beyin gücüyle üretilen şeyler de emek ürünüdür. Emek kutsaldır. Emek veya para vermeden yani bir bedel ödemeden elde edilen şeyler madde ise, hırsızlık sayılmaktadır. Ancak beyin gücüyle elde edilen şeyler konusunda insanlar daha rahat davranmakta; onu haksızlık yani hırsızlık saymamaktadır. Günümüzde “telif hakları” olarak bilinen bu durum, yeterince hak sayılmamaktadır. Yasalar hak dese de.
Telif edilen kitap v.b. yazı malzemesi ise, bunların çalınmasının adı “intihal” olarak adlandırılmaktadır. Bu kelime Arapça asıllı olup TDK sözlüğünde kısaca “aşırma” olarak geçmektedir. Kamus-i Türkî’de ise “diğerinin şiirini veya sözünü benimsemek. İntihal edebiyat âleminde sirkattir ” yani hırsızlıktır denilmektedir.
Telif hakları yasası çıkmasına ve ağır cezalar içermesine rağmen bazı insanlar konuya hala hırsızlık olarak bakmamakta; başkasının beyin ürünü olan şeyi almakta ve kendine mal etmektedir. Akademisyenler arasında, özellikle uluslar arası düzeyde yapılmaktadır. Çoğu zaman fark edilmemekte veya üzerine gidilmemekte, suç cezasız kaldığı için daha rahat işlenmektedir. “Her hakkı mahfuzdur” sözü, sözde kalmaktadır.
Böyle intihaller şehrimizde de yapılmasına rağmen biri var ki benzeri görülemeyecek derecededir. Bir kamu görevlisi olduğunu duyduğumuz bu kişi, “rahmetli” birinin kitabını fotokopi denecek derecede, ben diyeyim almış siz deyin ça… ve kendi kitabı gibi bastırıp satmıştır. Haksızlığa uğrayan kişi yaşayan biri olsaydı yazmazdım ancak “rahmetli” birinin hakkı için yazıyorum.
İslam Hukuku Mecelle’de “İddia edene isbat etmek, inkâr edene yemin etmek düşer” kaidesi vardır. Biz iddiamızı isbatlamak zorundayız. Bunun için iki kitabı da yan yana koyup, konuyu masaya yatıracağız. Kendisini tanımadığım Bekir Akbulut’un hazırladığı kitap “Kayseri’nin Manevi Işıkları” adını taşımaktadır. İç sayfada “Tarihten Esintiler” diye açıklama getiren alt başlık ise “Kayseri’nin Manevi Mimarları” adlı eserin adından esintiler taşımaktadır. Bu kadarına saygı duyuyoruz. Sayfayı çevirince, “kitabın baskısında maddi-manevi emeği geçenlere teşekkür” sunulduğunu görüyor, hakkaniyet mesajı alıyoruz. Kitabın uluslar arası tanıtımını sağlayan ISBN numarası ve 5000 adet basılması dikkatimizi çekiyor. Büyükşehir bile kültür hizmeti olarak dağıttığı kitapları 1000 adet basıyor. Ben 1000 tane bastırmağa ancak cesaret edebildiğim için, tanımadığım bu adamın cesaretini takdir ediyorum. “5846 sayılı telif yasasına göre, eserin tüm hakkı yazarına ait” açıklaması, kitabın hazırlanma ötesinde, yazar tarafından yazıldığı fikrini akla getiriyor yani beyin emeği verilmiş. Çifter çifter editör ve tashih eden kişi isimleri var. Kayseri Lisesi Müdürü de “önsöz” yazdığına göre, yazar bir öğretmen olmalı diye düşünüyorum.
Manevi ışıklardan ilki Seyyid Burhaneddin. Bu güzel bir şey çünkü Ahmed Nazif Efendi(1914)nin “Kayseri Meşhurları” ve Rahmetli Koçer’in “Kayseri Uleması” da öyle başlıyordu. “Gelenek bozulmamış” diyorum. Birden Osmanlı Döneminin ilk âlimi İbrahim Tennuri’ye geçiyor. Birde bakıyoruz, rahmetli Hacı Hasan Efendi (ö:2004) ve Cemil Baba (ö:1982). Galiba tarih sırası gözetilmemiş diyoruz ama tekrar Selçuklu devrine dönüyor: Davudu Kayseri. Adında “Kayseri” geçtiğine göre, tartışmasız tamam diyor ve sayfaları çeviriyoruz. Yazılanlar aklımıza rahmetli H. Mehmed Zeki Koçer’in (ö:1984) kitabını getiriyor. “Allah Allah!...” diyoruz. Bir yanlışlık olmasın. Tıpkısının aynısı. Yazıları geçip fotoğraflara geliyoruz. Onlar da aynı. Doğrusuyla yanlışıyla kitap son bulunca, ne zaman doğduğu öldüğü belli olmayan Yörüğün Mustafa Efendi ile doktora dönem arkadaşım 1960 doğumlu Ahmet Keleş Efendi’nin kerametlerinden bahsediyor. Develili H. Ahmed Efendi ile bitiyor derken bakıyoruz Besmele’den sonra “İçindekiler” bölümü geliyor. Rahmetli de en sona koyduğu “İçindekiler” bölümüne besmeleyle başlamıştı ama en başta da besmele unutmamıştı. Malum, “işe besmeleyle başlamak gerek”. Fakat bu yazar -belki de benzemesin diye- bazı yerlerde değişiklik yapmış ama tersinden olmuş. O kadarcık kusuru olsun.
Kısaca söylemek gerekirse, merhumun kitabını bir kuşa benzetmiş!
Koçer Hoca, Mevlana’yı da Kayseri’li yapmıştı. (s.16-20) Hocası Kayseri’de yatıyor diye Mevlana Kayseri’li olur mu? Konyalılar duysa mahkemeye verir. Onun hatasını düzelttiğini söylemek, hakkını yememek lazım. Bazı kuruluşlardan 10 kadar reklâm almış ve formadan kalan 4 sayfa “notlar” için ayrılmış. Bu kadar yer ayrıldığını ilk defa görüyorum. Çok güzel yazar efendi ama bu sayfalar yazılması gereken notlara yetmez ki!
Kitapta rahmetli Koçer’in adını aradım, bulamadım. 150 sayfalık kitabın 130 sayfasını oluşturan, 40 görsel öğenin 36 tanesi 1972 yılı öncesi olan eserin ve yazarının adı anılmamıştır. Merhumun Osmanlı Müellifleri’nden bazı hatalı okumalarla aldığı kaynakları bile kendi kaynağı gibi göstermiştir. Bunun adına, sizce, ne denir?
Şimdi önce Koçer’in sonra bu kitabın sayfa numaralarını vererek bazı karşılaştırmalar yapalım:
- Tennuri’nin hicri ölüm tarihi 887 iken 1887 yazılmış. (s.23/11) Matbaa hatası her zaman olur ama çifter çifter tashih/düzeltme yapan, “editör” elinden geçen bir kitap için “acaba” diyoruz. Acaba editör ne demek, biliyorlar mı?
- M. Remzi Efendi’nin ölüm tarihi, 1972 yılı imkânlarıyla matbaa hatası olarak 6 çıkmış, hata aynen tekrarlanmıştır.(s.31/26)
- Hisarcıklızade Mustafa Efendi’nin ölüm tarihi (1229) aceleyle atlanmıştır. (s. 40/34)
- Rahmetlinin her âlim için yazdığı “Allah sırrını takdis etsin” dua cümlesinde sırrını kelimesi Büyük Abdullah Efendi’ de “sıranı” olmuştur.(s.50/55)
- Merkezzade Şükrü Efendi’nin doğum-ölümü için yazılan üç tarih, ne anlama geldiği bilinmeden, aynen kopyalanmıştır.(s.56/52)
- Müftü Ahmed Remzi Efendi’nin Miladi ölüm tarihi 938 olarak aynen alınmıştır. (s.66/62) Tennuri hazretlerine fazladan verdiği bin hanesini (1…) buraya verse ne kadar güzel olurdu.
- Hocazade Ahmed Taylan Efendi “taylak” yapılmıştır. (s.107/107) İki kitabın buradaki sayfaları bile tuttu. Ben keramete inanırım. Eğer bu hata olmasaydı, sayfaların denkliği yazarın kerameti olabilirdi.
- Müftü Abdullah Develioğlu(ö:1984), “Üçbin Türk Ve İslam Müellifi” adlı kitabını yazarken kendi babası Hacı Mahmud Efendi’yi de yazar. Koçer, kaynak göstermeden bunu alır ama ardından Develioğlu'nu anlatır. Bu adam, ille de baba ile oğul arasını ayırmak için olmalı, Kayseri’nin fatihi Melikgazi’yi ikisinin arasına koyar.(s. 135-136/134)
- Koçer kitabını “salâvat-ı şerife getirerek hitama erdirelim” der ve kitabı biter ancak bu adam aynen “salâvat” getirir fakat kitap hitama ermez; birkaç sayfa daha devam eder. (s.143/141) Yazar, yazmayı sevdiğinden okumak zahmetine bile katlanmamış olmalıdır.
Böylesine zahmetsiz hazırlanan kitabın yazarının başlangıçta “bu kitabın -yazılmasına değil- basılmasına maddi-manevi katkısı olanlara teşekkür” etmesini şimdi daha iyi anlıyoruz. Dizgi ve reklâmları kasdediyor olmalı çünkü bu kitap -bunları yazmadan da anlaşılacak kadar- adı geçen kitaptan kopyadır. 30 sene öncesinin imkânlarıyla yazılan kitap bir kuşa çevrilmiş ancak bir “katma değer” sağlanmamıştır. Zabıtadan kaçan seyyar satıcıdan daha hızlı yazılıp dizildiği için, %90’ı çalıntı olan bu kitabın hataları düzeltilemeyecek kadar çoktur. Kitabın dış kapağında geçen “Hepsi bir bahçenin gülleri” açıklamasını “hepsi Kayseri Uleması adlı kitaptan” şeklinde yorumlamak gerekir. Bu durumda, intihal kelimesinin tanımında geçen bir şiir veya söz değil; koca bir kitap aşırılmış olmaktadır. “Baskıda maddi-manevi emeği geçen tüm dostlara şükran” yerine kitabın yazarı H. Mehmed Zeki Koçer’e rahmet dilemeli, helallik istemeliydi ancak ölenden helallik alınamayacağından Allah’tan af dilemelidir. Eğer kasten işlenen günahlar affedilirse…
Kitab’a “Önsöz” yazan Kayseri Lisesi Müdürü Ömer Güven, neye güvenerek yazmıştır?
Kültüre katkı gibi iyi niyetle verilen reklâm kuruluşları, bize göre, durumu bilmemektedir.
Bilmeden dağıtım için adres veren adı geçen kitapevlerinin, işin aslını öğrenince, bir durum değerlendirmesi yapmaları gerekir.
Yazarın ifadesiyle, 5846 Sayılı Fikir Ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince, varsa Koçer’in mirasçıları veya fikir çalmayı hırsızlık sayan savcılar tarafından bu eserin yazarına işlem yapılması gerekir. Yoksa saatlerce çalışılıp, gece yarısına kadar ortaya konan hatalar hazır düzeltilmişken, ikinci baskıyı yapabilir.
Dr. Mustafa IŞIK
( Mahalli Bir İntihal başlıklı yazı Mustafa IŞIK tarafından 2.03.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.