TAHARET
KİTABÜ'T-TAHÂRE (TEMİZLİK BÖLÜMÜ)
DEVAMI 6

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…

Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…

Bundan sonra:

Teyemmümün Sünnetleri

Teyemmümün sünnetlerine gelince bunları şöylece sıralayabiliriz: 
1. “Besmele” çekmek. Bununla ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanbeliler dediler ki: Teyemmüm için “besmele” çekmek vâcibtir. Kasden terkedilmesi hâlinde teyemmüm bâtıl olur. Bilinmediği veya unutulduğu takdirde bu vâciblik düşer. 

Malikiler dediler ki: Teyemmüm için “besmele” çekmek, sünnet olmayıp mendubtur. 

Şafiiler dediler ki: Teyemmüm için “besmele” çekmek, sünnettir. Ama teyemmüm edecek olan kişi cünüb ise, tilâvet kasdiyle “besmele” çekemez. Ancak zikir kasdı ile veya kasıtsız olarak “besmele” çekebilir. 

Hanefiler dediler ki: Teyemmüm edecek kişinin, cünübken tilâvet veya zikir kasdiyle veya hiçbir şeye kasdetmeksizin “besmele” çekmesi sünnet olur.
2. Tertibe riâyet etmek.

Şâfîî ve Hanbeliler dediler ki: Daha önce de anlatıldığı gibi teyemmümde tertib farzdır.
3. Diğer sünnetler de mezheblere göre ayrı ayrı aşağıda anlatılmıştır.
Hanefîler: Teyemmümün sünnetlerini şu şekilde sıralamışlardır: 
1. Toprağa avucun içiyle vurmak. 
2. Ellerin önünü ve arkasını çevirmek. 
3. Elleri silkelemek. 
4. Parmakları ayrık tutmak. 
5. “Besmele” çekmek. 
6. Tertibe riâyet etmek. 
7. Muvâlât (çabuk davranmak). 
8. Sakal ve parmakları hilâllemek. 
9. Yüzüğü hareket ettirmek. 
10. Sağdan başlamak. 
11. Parmakların arasına toprak girmesi için vuruşu özellikle temiz toprağın üzerine yapmak. 
12. Anlatılan biçimde meshetmek. Yani, elleri temiz toprağın üzerine vurup silkelemek. Sonra da bir öne bir arkaya çevirip bunlarla yüzü kaplayacak şekilde meshetmek. Meshten sonra elleri ikinci defa toprağa vurmak. Öncekinde olduğu gibi elleri silkelemek. Avuçların içiyle kollan dirseklere kadar meshetmek. 
13. Misvak kullanmak. 
Şâfiîler: Teyemmümün sünnetlerini şu şekilde sıralamışlardır: 
1. “Besmele” çekmek. 
2. Misvak kullanmak. Misvakın vakti de “besmele” den sonra ve toprağı organlara nakletmeden öncedir. 
3. Elleri silkelemek. Şayet ellerde fazla toz varsa üfürerek bu tozlan gidermek. 
4. Sol elden önce sağ eli meshetmek. 
5. Kıbleye yönelmek. 
6. Yüzü meshederken üst taraftan başlamak. 
7. Elleri meshederken parmaklardan başlamak. Yani başparmak dışındaki sol el parmaklarını, yine başparmak dışındaki sağ el parmaklarının üstüne koyup sağ elin parmak uçlarını sol elin işaret parmağının dışına çıkmayacak şekilde yerleştirmek. Sonra da sağ elini bileklere kadar meshettikten sonra sol elin parmak uçlarını sağ kolun kenarına doğru yumar ve kollarına kadar böylece mesheder. Daha sonra avucunun içiyle de kolunun iç tarafım mesheder. Bunu yaparken de başparmağını kaldırır. Bileğe vardıktan sonra da sol elinin başparmağını sağ elinin başparmağının üzerine sürerek mesheder. Bundan sonra da sol elini aynı şekilde mesheder. Bunun peşi sıra da mendub olarak avuçlarının birini 
diğeriyle mesheder. Kişi eğer sağlıklı ise yüzü ile ellerinin meshi arasında muvâlât yapmalıdır. (İkisinin meshi arasında fasıla koymamalıdır.) Eğer özürlüyse abdestte olduğu gibi, teyemmümde de muvâlât ile yükümlü olmaz. 
8. Her vuruştan önce parmaklan ayrık tutmak, ilk vuruşta yüzüğü parmaktan çıkarmak sünnettir. İkinci vuruşta çıkarmak ise vâcibtir. İkinci vuruşta parmaklarını ayrık tutmuşsa ellerini meshettikten sonra parmaklarını hilâllemesi sünnettir. Ama ayrık tutmamışsa, parmaklarını hilâllemesi vâcibtir. 
9. Gurre ve tahcil de sünnettir. Yani yüzü ve elleri meshederken farz olan miktardan biraz daha fazlasını meshetmek. Meshi tamamlamadan önce elleri ilgili organın üzerinden kaldırmamak da sünnettir. 
10. Abdestte yüz ve eller yıkanırken okunması istenen duaları, teyemmümde de yüzü ve elleri meshederken okumak. Abdestten sonra okunması istenen duayı teyemmümün bitiminde de okumak sünnettir. 
Mâlîkîler: teyemmümün sünnetlerini dört olarak belirlemişlerdir: 
1. Tertib. Yani ellerden önce yüzü meshetmek. Eğer kişi bunun aksini yapıp önce ellerini, sonra yüzünü meshetmiş ve bu teyemmümle namaz kılmamışsa meshi iade etmelidir. Eğer namaz kılmışsa namazı yerini bulmuş olup iadesine gerek kalmaz. 
2. Elleri bileklerden dirseklere kadar meshetmek. 
3. Eller için ikinci vuruşu yenilemek. 
4. Ellerine bulaşan tozu, meshedilmek istenen organa nakletmek. Yani eline bulaşan bu tozlan yüzünü veya ellerini meshetmeden önce başka bir tarafa sürmemesi sünnettir. 
Hanbelîler: Teyemmümün sünnetleriyle ilgili olarak sadece bir tek sünnetin olduğunu söylemişlerdir. Ki o da teyemmümün, muhtar olan vaktin sonuna kadar geciktirilmesidir. Tabiî bu da, suyun vakit içerisinde bulunacağının bilinmesi veya zannedilmesi yahut bu ikisinin aynı eşitlikte olması hâlinde teyemmümün muhtar vaktin sonuna ertelenmesi ile sünnet olur. Ama bunu yapmayıp da vaktin ilk başlangıcında teyemmüm edilip namaz kılınırsa, vakit içinde daha sonra su bulunduğunda da namaz sahîh olup iade edilmesine gerek kalmaz. 119 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 214-216.9

Teyemmümün Mendubları

Teyemmümün mendublarıyla ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanbelî ve Şâfîîler: Sünnet olanın mendub olduğunu da söylerler. Daha önce sünnet olarak geçen hususlar mendub ve müstahab olarak da adlandırılabilirler. 

Hanefiler dediler ki: Suyu bulacağım gâlib zanla ümid eden kişi, teyemmümü müstehab vaktin çıkış öncesine kadar erteleyebilir. Ama bir kişi, su vereceğine dair vaatte bulunursa, vaktin çıkmasından korkulsa bile teyemmümü ertelemek mendub olur. 

Malikiler dediler ki: Teyemmümün mendublarını şöylece sıralayabiliriz: 
1. “Besmele” çekmek. 
2. Misvak kullanmak. 
3. Teyemmüm esnasında Allah.'ın zikrinden başka şeyler konuşmamak. 
4. Kıbleye yönelmek. 
5. Sağ elin dış kısmını sol elin iç kısmına koymak. Sol elin iç kısmıyla (avuçta) sağ eli tutup dirseklere kadar sürerek meshetmek. Bundan sonra da dirseğin iç kısmından başlayıp parmak uçlarına kadar eli meshetmek. Aynı şekilde sol kolu da meshetmek. 
6. Teyemmümün, suyun bulunmasından ümit kesildiği veya ihtiyarî vakit içinde suyu kullanışa engelinin kalkmasından ümit kesildiği durumda ihtiyarî vaktin başlangıcında yapılması. Ama suyun bulunacağından veya bu vakit içinde suyu kullanma engelinin ortadan kalkacağından şüphe edildiği takdirde teyemmümü ihtiyarî vaktin ortasında yapmak. Çünkü bu durumda vaktin başlangıç faziletiyle, suyla taharetin (abdestin) fazileti karşı karşıya gelip çatışmakta ve bunların ikisine de ağırlık verilmesi gerektiğine göre ihtiyarî vaktin ortasında teyemmüm etmek mendub olur. ihtiyarî vaktin sona ermesinden önce suyun bulunacağı veya suyu kullanmaya engel (hastalık gibi) bir hâlin ortadan kalkacağı ümid edilirse umulan su ile abdest almanın fazileti ağırlık kazandığından ötürü, teyemmümü ihtiyarî vaktin sonuna kadar ertelemek mendub olur. Su ile abdest alma ümidi olsa bile her halükârda zarurî vakte kadar ertelemek haram olur. 120 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 216-217.)
 
Teyemmümün Mekruhları

Teyemmümün kendine göre mekruhları olup bunlar aşağıda mezheblere göre detaylı bir şekilde anlatılmıştır.
Hanbeliler dediler ki: Teyemmümde meshi tekrarlamak, toprağı ağza ve burna girdirmek, elleri iki defadan fazla toprağa vurmak, üfürüldüğünde tamamen gidecek kadar az olması halinde eldeki toprağı üfürmek mekruhtur. Eğer toprak üfürüldüğünde tamamen gidecek ve tozu dahi kalmayacak kadar az olursa ve üfürmeden sonra bununla meshedilmişse, elleri yeniden toprağa vurmak vâcib olur. 
Şafiiler dediler ki: Teyemmümde toprağı çok kullanmak mekruhtur. Zîrâ bilindiği gibi teyemmümden maksat, şeriat koyucunun emrine itaat ederek elleri toprağın üzerine koymaktır. Buna göre toprağı fazlaca ele almak ve her organı bir defadan fazla meshetmek mekruhtur. Bir fiilden, yani namazdan sonra teyemmümü yenilemek mekruhtur. Teyemmümü tamamladıktan sonra elleri silkelemek de mekruhtur. Malikiler dediler ki: Teyemmümde meshi birden fazla yapmak mekruhtur. Allah'ın zikrinden başka sözleri söylemek mekruhtur. Abdestte, gurre ve tahcîl diye adlandırılan gereğinden fazla yeri meshetmek de mekruhtur. 
Hanefiler dediler ki: Teyemmümde meshi tekrarlamak ve daha önce anlatılan sünnetlerden birini terk etmek mekruhtur. 121  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 217.)

Teyemmümü Bozan Şeyler

Abdest bahsinde anlatılan abdest bozucu şeyler, teyemmümü de bozarlar. Büyük hadesten ötürü (cünüblükten dolayı) teyemmüm eden kişi, teyemmümünün bozulması hâlinde tekrar büyük hades hâline dönmez. Ancak guslü gerektirici başka bir durum meydana gelirse o zaman tekrar büyük hades hâline dönmüş olur. Ama abdest bozucu bir durum meydana gelmekle sadece küçük hades hâline dönmüş olur. Bir kişi cünüblükten ötürü teyemmüm eder de sonra bunun teyemmümü bozulacak olursa, sadece küçük hadesle teyemmümü bozulduğundan dolayı, cünüplüğe geri dönmüş olmaz. Bu durumdaki kişinin Kur'an-ı Kerîm okuması, mescidde beklemesi caiz olur. Abdest bozucu hususların yanısıra teyemmümü bozucu başka bir husus daha vardır ki, o da teyemmümü mubah kılan özrün ortadan kalkmasıdır. Sözgelimi su bulamayanın suyu bulması, suyu kullanmaktan âciz kalan kişinin, kendisini âciz bırakan sebebin ortadan kalkması gibi.

Malikiler dediler ki: Cünüblükten ötürü teyemmüm eden bir kişide küçük hades hallerinden biri dahi meydana gelirse bu kişinin teyemmümü hem küçük, hem de büyük hades hâli geri dönerek bozulur. Yani hem abdestsiz hem de cünüb olmuş olur. Abdest bozucu hususlar her ne kadar guslü iptal etmezlerse de cünüblükten ötürü yapılmış olan teyemmümü iptal ederler. Bu durumdaki kişinin, teyemmümü yenileyinceye kadar cünüb kişiye haram olan işleri işlememesi gerekir. Aksi takdirde haram işlemiş olur. 
Malikiler dediler ki: Suyun bulunması veya kullanılmasına muktedir olunması hâlinde namaza da başlanmamış ise teyemmüm bozulur. Ayrıca bu suyla taharet yapılıp gerekli organlar üzerinde kullanıldıktan sonra ihtiyarî vaktin elverişli olup, namazın da bir rek'atine yetişilebilmesi şarttır. Eğer namaza başlandıktan sonra su bulunur veya suyun kullanılmasına muktedir olunursa dahî teyemmüm bozulmaz. Aksine, vakit geniş olsa da başlanmış olan namaza devam etmek vâcib olur. Şöyle ki: Bir yolcu, yükünde su bulunduğunu unutarak teyemmüm edip namaza başlar, sonra da yükünde su bulunduğunu hatırlarsa ve vakit de geniş olur abdest aldıktan sonra namazın en azından bir rek'atine yetişeceğini tahmin ederse başlamış olduğu bu namaz ve dolayısıyla teyemmüm bâtıl olur. Yetişemiyecek olursa bâtıl olmaz. Namazı kıldıktan sonra yükünde su bulunduğunu hatırlarsa kendisinde, kusurlu davranma şaibesi bulunduğundan sadece vakit içinde namazı iade etmesi gerekir. 
Hanbelîler: Teyemmümü bozan şeylere vaktin çıkmasını da eklemişlerdir. Bu durumda teyemmüm, ister büyük hadesten, ister küçük hadesten veya isterse beden üstündeki bir necasetten Ötürü alınmış olsun; cuma namazında olmadıktan sonra, vaktin çıkmasıyla bozulur. Cuma namazı vaktinin çıkmasıyla teyemmüm bozulmaz. Mestin veya üzerine meshedilen mest benzeri şeylerin; -eğer bunlar kişinin üzerindeyken hadesten sonra teyemmüm edilmiş ise- daha önce bunlar üzerine meshedilmiş olsa da olmasa da çıkarılmaları hâlinde teyemmüm bozulur. 
Şâfîîler: Teyemmümü bozan hususlara, çocuğunki gibi sûreten de olsa dinden çıkma olayım eklemişlerdir. Ayrıca teyemmümü mubah kılan özrün ortadan kalkmasıyla da kişi, eğer iftitah tekbirini almamış ise teyemmüm bozulur. Ama iftitah tekbirini aldıktan sonra namaza girmiş olduğundan teyemmümü geçerli olur. Namazını kılar. Bilahere namazını iade etmesine de gerek kalmaz. Ancak bu namazım tamamlayıp selâm verdikten sonra teyemmümü bozulur. Yalnız iade etmesi gerekli bir namazı kılmaktaysa bu durumda hem namazı hem de teyemmümü bozulur. 122 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 218-219.) 

Hem Abdest Almaktan Hem de Teyemmüm Etmekten Âciz Olan Kimse 

Şiddetli derecede hasta olan veya kendisiyle teyemmüm edilebilecek bir şeyin bulunmadığı bir yere hapsedilen kişinin, abdest almaktan da, teyemmüm etmekten de âciz olduğu için, namaz vakti içerisinde abdestsiz ve teyemmümsüz olarak namaz kılması vâcib olur. Ancak hasta olan kişi, ayakta kılmaya muktedir olamazsa oturarak kılar. Bunu da yapamazsa işaretle kılar. Abdestsiz ve teyemmümsüz olarak namaz kılınmasından kasıt, her ne şekilde olursa olsun bütün durumlarda ve göstermeye muktedir olduğu her halükârda Allah'a karşı huşûunu yerine getirmenin kişi üzerine vedîbe haline gelmesidir. Ayrıca bu kişi, abdestli veya teyemmümlü olarak bu İbâdeti yapanlar kadar, hatta daha fazla sevâb kazanır. Çünkü Rabbine karşı boyun eğip teslimiyet gösteren, bunu da hasta ve yorgun olarak vücûduna tatbik ettiren kişi, elbette Allah'ın hoşnutluğuna ve merhametine daha yakın olacaktır. Suyu veya kendisiyle teyemmüm edilebilecek bir şeyi bulamayan kişinin tahareti ve namazı hususunda mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanefiler dediler ki: Su ve temizleyici toprağı, veya bunların hükmünde olan şeyleri bulamayan kişi, namaz vaktinin girmesi esnasında şekilden ibaret bir namaz kılar. Secdeye varır, rükûa gider, kıbleye yönelir. Ama namazdayken Kur'an-ı Kerîm okuyamaz. Sübhaneke ve tahiyyât'i da okuyamaz. Bunu yaparken de ister cünüb olsun, ister abdestsiz olsun namaza niyet de edemez. Bu şekilden ibaret olan namaz ile kişinin farz namazı sakıt olmayıp zimmetinde kalmakta devam eder. Suyu bulunca abdest alır veya temizleyici toprağı bulunca teyemmüm eder; namazını kılar. Bu iki temizleyiciden birini bulamayan kişinin cünüb olsa bile şekilden ibaret olan bu namazı kılması caizdir. 
Malikiler dediler ki: Namaz iki temizleyiciyi, yani su ve toprağı bulamayan kişiden tümüyle sakıt olur. Bu kişi namazını vakit içinde kılamayacağı gibi daha sonra da kaza etmesi gerekmez. Mutemed olan görüş budur. Mâlikîler bu görüşlerinde, 

“Allah, temiz olmaksızın kılınan namazı kabul etmez” 123 (Buhârî, vudu’, Bâb: 2; Müslim, Taharet, Bâb: 1.)

hadîs-i şerifine dayanmış olsalar gerektir. Ancak, bu hadîs-i şerifte namazın tekrar kılınamayacağı hususuna delâlet eden bir unsur mevcut değildir. Hanefîler de temiz olmaksızın kılınan namazın makbul olacağını zâten söylememişlerdir. Aksine, bu namazın yeniden kılınması gerektiğini ifade etmişlerdir. 
Şafiiler dediler ki: Suyu veya toprağı bulamayan veyahut bulup da kullanamayan kişi, ya cünüb olur veya abdestsiz olur. Eğer abdestsiz ise niyet ederek gerçek bir namaz kılar ve bu namazında da Kur'anı Kerîm'den gerekli yerlerin tümünü değil de sadece Fâtiha'yı okumakla yetinir. Bilâhare suyu bulması hâlinde namazını iade etmesi vâcib olur. Cünüb kişi suyu bulduğunda gusledip abdesti almak, sonra da abdestsiz ve teyemmümsüz kıldığı namazı iade etmekle yükümlüdür. Abdestsiz kişi de suyu bulduğunda abdest alıp, teyemmümsüz ve abdestsiz kıldığı namazı iade etmekle yükümlüdür. Ama cünüblükten ötürü büyük hades hâlinde veya abdestsizlikten ötürü küçük hades hâlinde olan kişinin, suyu değil de toprağı veya toprak cinsinden olan bir şeyi bulması hâlinde önceden teyemmümsüz ve abdestsiz olarak kıldığı namazı iade etmek için teyemmüm etmesine gerek yoktur. Ancak bu kişi, bulunduğu yerde su bulamayacağına galip bir zanla hüküm verirse veya bu bölgede suyun bulunup bulumayacağı hususunda şüpheye düşerse teyemmüm edip namazı iade etmesi gerekir. 
Hanbeliler dediler ki: İki temizleyici (su ve toprağı) bulamayan kişi abdestsiz ve teyemmümsüz olarak gerçek bir namaz kılar ve bu namazım da sonra iade etmez. Ancak kılmakta olduğu namazda, sadece farzlarla ve namazın sıhhat şartlarıyla yetinmelidir. Sünnet ve mendub olan şeyleri yapmaması gerekir. 124 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 219-220.)

CEBİRE BAHSİ

Tanımı: Fıkıhçıların ıstılahında cebire  hastalanan bir organın üzerine sarılan sargı bezi veya bu organın üzerine konulan ilâç demektir. Sarılan bu bağm ağaç veya hurma dalıyla raptedilmesi şart olmadığı gibi, sargı sarılan organın kırık olması da şart değildir. Bu konuda esâs alınan husus, organın kırık, çıkık, romatizma ve benzeri durumlardan herhangi biri nedeniyle hasta olmasıdır. Şu halde fıkıhçılara göre cebire; hasta olan organa sarılan bağ, veya bu organ üzerine konulan ilâçtır. Hükmü: Şer'î yükümlülüklere muhâtab olan bir kişinin abdest veya gusül alırken, yıkaması gereken organlarından birinde bir cebire sargısı veya ilâcı bulunması hâlinde, bu organı yıkamaktan ötürü zarar görecek veya acı hissedecekse bu sargının veya ilâcın üzerine meshetmesi farz olur. Cebire ile ilgili olarak anlattığımız bu hükme Şâfiîler ve bir kısım Ha-nefîlerden başka muhalefet eden olmamıştır. Bu mezhebterin konu ile ilgili görüşleri aşağıda anlatılmıştık.

Şafiiler dediler ki: Hasta olan organ ya sargılı olur, ya üzerinde ilâç bulunur veya üzerinde hiçbir şey bulunmaz. Eğer sargılı ise bu durumda üç şeyi yapması vâcib olur: 
1. Hasta organın sağlam kısmını yıkayacaktır. 
2. Üzerinde sargı bulunan hasta kısmın üzerine meshedecektir. Bu mesh, çoğunlukla sağlam olan kısmın üzerine sarılan sargının üzerine yapılmakla, alttaki yeri yıkamaya bedel olur. Ama sargı, sadece hasta olan kısmın üzerine sarılmış da sağlam olan kısımların üzerine taşmamışsa, bu durumda sargının üzerine meshetmek vâcib olmaz. Yine aynı şekilde sargının altında bulunan sağlam kısmı yıkamak mümkün olduğu takdirde hasta kısmı meshetmeye de gerek kalmaz. 
3. Hasta kısmı yıkamaya bedel olarak teyemmüm edecektir. Sonra kişi eğer cünüb ise bu üç madde arasındaki sıraya uyması vâcib olmaz. Söz-konusu sıra şöyledir: Sağlam kısım yıkanacak, sargının üzerine meshedilecek ve bundan sonra da teyemmüm edilecektir. Ama kişi, cünüb olduğunda bu tertibe riâyet etmeyip dilediği şıktan herhangi birini önce, diğerini sonra yapabilir. Ama cünüb değilse önce sağlam yeri yıkayacak, sonra sargılı yeri meshedecek, bundan sonra da teyemmüm edecektir. Yani, yıkama işini teyemmümden önce yapmak şarttır. Ama sargı üzerine meshetmek, yıkamadan veya teyemmümden önce de yapılabilir. Hasta organlar birden fazlaysa, bu organlar sayısınca teyemmüm etmek vâcib olur. Ancak bütün organlarda hastalık söz konusu ise bunların tümünün yerine bir defa teyemmüm etmek yeterli olur. Yine bunun gibi, eğer hastalık ,tertibte peşpeşe gelen yüz ve kollar gibi iki organda bulunmaktaysa ve bunların da tümünü kaplamışsa yine bunların yerine bir tek teyemmüm etmek; bundan sonra sağlam kısmı yıkamak; daha sonra da sargının üzerini meshetmek yeterli olur. Sargının üzerini meshetmek, cebire ile sarılı sağlam yerleri yıkama yerine geçerli olur. Bu anlatılanlar, hasta organın sargılı olmasıyla ilgilidir. Ama hasta organ sargılı olmazsa bu durumda sağlam olan kısım yıkanacak; hasta kısım içinse yıkama yerine geçerli olmak üzere teyemmüm edilecektir. Çünkü Şâfiîlere göre mesh, meşru değildir. Ancak hasta organın üzerindeki sargının kapattığı sağlam kısımları yıkamaya bedel olarak meshetmek, mestler mesabesinde olduğundan ötürü caiz olur. Ama organ açık olur da yıkanması mümkün olmazsa, bunun meshedilmesinin bir anlamı olmaz. Yıkamaya bedel olarak sadece teyemmüm etmek yeterli olur. Eğer hastalık, teyemmüm organlarından birindeyse ve bunu toprakla meshetmek mümkün olmamakta veya zararlı olmaktaysa bu durumda sözkonusu hastalıklı organı meshetme yükümlülüğü düşer. Yalnız bu durumda kılınan namaz hastalığın iyileşmesinden sora iade edilmelidir.
 
Hanefiler dediler ki: Cebire üzerine meshetmenin hükmüyle ilgili olarak iki görüş vardır: 
1. Bu organın üzerinde bulunan sargının meshedilmesi farz olmayıp vâcibtir. Abdest bahsinde de anlatıldığı gibi, farzla vâcib arasında fark olması Hanefîlere göredir. Bu nedenle hasta kişi, hastalıklı organını meshetmeksizin namaz kılacak olursa, bu namazı sahîh olmakla birlikte bilâhare iade etmesi vâcib olur. îâde etmeyecek olursa vacibi terketmiş olur ki; bu nedenle Peygamber (s.a.s.) jn şefaatinden yoksun kalır. Her ne kadar bu kişinin cehennem azabıyla azablandırılması sözkonusu değilse de, Peygamber Efendimizin şefaatinden yoksun kalması da az bir ceza değildir. 
2. Cebire üzerine meshetmek farzdır. Bu durumda, hastalıklı organın üzerindeki sargının meshedilmemesi hâlinde kılınan namaz sahîh olmaz. Mâlikî ve Hanbelîler de bu görüştedir. Hanefîlerce ileri sürülen bu görüşlerin ikisi de sahîh olup mükellefin bunlardan herhangi birine uyması caiz olur.

Cebire Üzerine Meshetmenin Şartları 

Hastalıklı organın üzerine konulan cebire, ister bez parçası olsun veya isterse ilâç olsun, meshedilebilmesi için iki şart gereklidir: 
1. Hastalıklı organın yıkanması hâlinde zarar doğacaksa, yani acısı artacak veya iyileşmesi gecikecekse, bu durumdaki organın üzerine konulan ilâcın da bir sargısı yoksa ve bu yüzden meshetmek de sakıncalı olacaksa; üzerine zarar vermeyecek bir sargı sarıldıktan sonra meshedilmesi gerekir. Ki bu husus, daha önce de anlatılmıştı. 
2. Cebirenin tümünü meshetmek. Yani sağlam kısmı yıkadıktan sonra hastalıklı kısmın tamamını meshetmek şarttır. Bu anlattığımız, cebirenin sadece hastalıklı kısım üzerine sarılmasıyla ilgilidir. Ama cebire, bağlama zorunluluğu nedeniyle hastalıklı kısmın dışına taşmışsa bu durumda tümünün, yani hem sağlam yerin üzerindeki sargının, hem de hastalıklı kısım üzerindeki sargının meshedilmesi vâcib olur.
 
Hanefiler dediler ki: Cebirenin üstünü tümüyle meshetmek şart değildir. Aksine, cebirenin yarıdan fazlasını meshetmek yeterli olur. Sözgelimi yara elde ise ve bunun üzerine de sargı sanlmışsa bu sargının yarıdan fazlasını meshetmek yeterli olur. Bu anlattığımız, sargının hastalıklı kısmın dışına tasmasıyla ilgilidir. Bu durumdaki sargının çözülmesi zararlı olduğu gibi zararsız da olabilir. Eğer çözülmesinden ötürü bir zarar doğmayacaksa çözülmesi; altını yıkamanın bir zararı olmayacaksa yıkanması vâcib olur. Eğer yıkamanın zararı olacaksa hastalıklı yeri meshetmek vâcib olur. Etraftaki sağlam kısmı da yıkamak gerekir. Sargı yerini meshetmek zarar veriyorsa bu durumda etrafını yıkamak gerekir. Bundan sonra da sargıyı tekrar sarıp üzerini meshetmek îcâb eder. Ama sargıyı çözmek zararlıysa sadece sargının üzerim meshetmek vâcib olur; çözülmesi gerekmez. Sargının altını yıkamak veya meshetmek mümkün oluyorsa.bu durumda sargının kapatmış olduğu sağlam kısımları meshetmek vâcib olur.
 
Hanbeliler dediler ki: Temizlik hâlinde sargı sarılmışsa ve bu sargı da hastalıklı yerin dışına taşmışsa, üzerini suyla meshetmek, artan kısımlar için de teyemmüm etmek gerekir. Ama sargı, temiz olmaksızın (abdestsız iken) sanlmışsa teyemmüm etmek vâcib olur. Bu sargının üzerine meshetmek câiz olmaz. Hastalıklı organlar birden fazlaysa bunların sayısınca teyemmüm etmek zorunlu olur. Yalnız hastalık, gusül veya abdest organlarının tumunu kaplamış olursa bu takdirde sadece tek bir teyemmüm almak gerekir. Bu teyemmümde, küçük hadesten ötürü alınan abdestle ilgili muvâlât kuralı uygulanır.
Hastalıklı organ, baş gibi mesh edilen bir organsa bununla ilgili olarak mezheblerin ileri sürdükleri çeşitli görüşler aşağıda anlatılmıştır.

Malikiler dediler ki: Hastalık veya yara, başın tümünü kaplayacak olursa baş, yıkanan organlar 
hükmüne girer. Eğer yara veya hastalık, başın tümünü kaplamamışsa bu takdirde başın mümkün olan kısmı meshedilir. Geri kalan mesh de sargı üzerinde tamamlanır. Ama meshedilmesi mümkün olmazsa bu takdirde baş, yıkanan diğer organların hükmüne girer. 

Şafiiler dediler ki: Başın sağlam bir kısmı kalacak olursa orasını mes-hetmek vâcib olur. Aksi takdirde teyemmüm edilir. Hanefiler dediler ki: Başın bir kısmı sağlam olarak kalır ve bu sağlam kısım da, meshin vâcib olduğu dörtte biri kadar olursa, bu durumda cebire üzerine meshe gerek kalmaksızın sağlam kısmı meshedilir. Ama yara, başın tümünü kaplayacak olursa bu durumda baş, yıkanan diğer organların hükmüne tâbi olur. Eğer yaraya bir zarar gelmeyecekse mesh yapılır; zarar gelecekse sargı ve benzeri şeyler üzerine mesh yapılır. 

Hanbeliler dediler ki: Yara, başın tümünü kaplar da üzerini mesh etmek mümkün olmazsa bu durumda başa sarılan sargı üzerine meshedilir. Ve bu meshin, sargının tümünü kaplaması gerekir. Eğer bu sargıyı abdestsiz veya cünüb iken bağlamışsa bunun için teyemmüm etmesi gerekli olur. Nitekim bu husus daha önce de anlatılmıştı. Eğer yara, başın tümünü kaplamamışsa, sağlam kalan yerleri meshedilir. Geri kalan mesih de başa sarılan sargı üzerinde tamamlanır. Zîrâ başa sarılan sargı da baş hükmündedir. Sağlam kalan kısmı da aslı üzere bırakılarak meshedilir. (Zîrâ Hanbelîlere göre abdestte başın tümünü meshetmek farzdır). 125 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 222-224.) 

Cebire Meshini Bozan Şeyler

Cebire üzerine yapılan mesh, bu cebirenin yerinden düşmesi veya yerinden çekilip alınmasıyla bozulur. Mezheblerin bu konudaki detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

Malikiler dediler ki: İyileşmeden ötürü sargı, bağlı bulunduğu yerden düşerse; kişi de eğer abdestli olmakta devam etmek isterse bu durumda sargının altını yıkama veya mesh etmede asla göre hareket etmesi vâcib olur. Sargının düşmesi hâlinde kişi, muvâlâtın farzlığma uyarak acilen sargının altım yıkar veya mesheder. Ama sargının düşmesinden sonra kişi unutup da aradan uzun bir zaman geçerse ve bundan sonra sargının altını yıkar veya meshederse bunun, muvâlâtın farzlığına bir zararı olmaz. Abdesti de sahîh olur. Ama iyileşmeksizin sargı düşecek olursa onu hemen yerine bağlayıp üzerini meshetmek gerekir. Bunu yaparken de muvâlâtın farzlığını ihlâl etmemek için çabuk davranmak gerekir. Eğer kişi namazdayken sargı düşecek olursa veya başkası tarafından çekilip alınırsa altını temizledikten sonra tekrar yerine koymak vâcib olur. Eğer bu, iyileşmeden ötürü olmuşsa böyledir. İyileşmeksizin düşecek olursa onu tekrar yerine koyup üzerine meshetmek gerekir. 

Şafiiler dediler ki: Sargı, iyileşme sonucu namazdayken düşerse sadece namaz bozulur; abdest bozulmaz. Sargı da tekrar yerine bağlanarak üzerine meshedilir. Eğer üzerinde kir ve pislik görülürse bunu temizlemek gerekir. 

Hanefiler dediler ki: Kişinin namazda veya namaz dışında olması hâlinde sargı, iyileşmeksizin düşecek olursa üzerine yapılan mesh bozulmaz. Ama namazdayken iyileşmeden ötürü sargısı düşmüşse ve düşmesi de son ka'deden teşehhüt miktarı kadar önce olmuşsa namazı bozulur. Bu durumda sargının yerini temizleyip namazı iade etmesi gerekir. Ama son ka'dede teşehhüt miktarı geçtikten sonra düşerse İmam Âzam bu namazın bâtıl olacağını, İmam Muhammed ile Ebû Yûsuf ise sahîh olacağını ifade etmişlerdir. Çünkü bu durumdaki namaz, artık tamamlanmış sayılmaktadır. Sargının düşmesi de, son ka'dede teşehhüt miktarı geçtikten sonra konuşmak veya abdestin bozulması mesabesinde olup bunların vukuu da sözü edilen zamanda olursa kılman namaz tamamlanmış olur. 

Hanbeliler dediler ki: Sargının düşmesi hâlinde -bu düşüş ister iyileşmeden ötürü olsun, ister iyileşmeksizin olsun- abdestin tümü bozulur. Ancak bu düşme, iyileşmeden ötürü olmuşsa sadece abdest alması gerekir. Eğer iyileşmeksizin düşmüşse bu durumdaki kişi, hem abdestini hem de teyemmümünü iade eder. 126 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 224-225.)

Cebire Üzerine Mesh Edenin Namazı 

Şartlarına uyulduğu takdîrde cebire üzerine yapılan meshle kılınan namaz sahîh olur. Yaranın iyileşmesinden sonra bu meshle kılınan namaz da iade edilmez.

Şafiiler dediler ki: Aşağıdaki üç durumdan ötürü namazı iade etmek vâcib olur: 
1. Eğer cebire, teyemmüm organlarında ise. 
2. Cebire, teyemmüm organlarında olmaz da bağlandığı yerde tutamak için gerekli olan kısımdan fazlasını içine almış ise. 
3. Yine cebire, teyemmüm organlarında olmaz da bağlandığı yerde tutamak için gerekli kısım kadarını içine almış, ama hades hâlinde iken bağlanmış ise; bu üç durumdaki meshlerle kılınan namazların iade edilmeleri vâcib olur. 127 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 225.)

NOT: Değerli okucucular; Ben araştırmalarım da, Abdeste başlarken veya  Namaza başlarken Niyet, kalple olur. Bu Niyet, Namaz Abdesti, Gûsül Abdesti, Teyemmüm Abdesti, Farz Namaz, Sünnet Namaz veya Nafile Namazlarda da aynıdır. Ben konu bölünmesin diye olduğu gibi yazdım. En doğru kaynak, hiç şüphesiz Kur'an ve Sünnet'tir. Bunun dışında alimler ve imamlar hata yapabilirler yani nadiren de olsa görüşlerinde yanlış bilgi verebilirler. Birde, bu temizlik ve namaz bölümlerinde yazmış olduğum Dört Mezhep İmamlarının görüşleri, yazmış olduğum tüm konularda tamamı, İmamlarımızın kendi görüşleri değildir bir kısmı yani kendilerinden sonra gelen, onları takip eden (öğrencilerinin) İmamların görüşleridir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ onlara Rahmet etsin. Bu notu yazmamdaki amaç, yanlış bilgi verip, gerek değerli imamlarımızı gerekse kendimizi zan altında bırakmamak içindir. Sizlere buradan tavsiyem eğer, tüm bu yazmış olduğum konularla alakalı, yanlış olduğunu düşündüğünüz veya bildiğiniz bir şey varsa, onu Kur'an ve Sünnet'ten araştırmanızdır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ bize ve Tüm Müslüman kardeşlerimize dinimiz İslâm'ı doğru öğrenmeyi ve hayatımızın her alanında doğru uygulamayı nasib etsin İnşeAllâh. Allâhümme Amin.

Hâtime: 

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.

O, her şeyin en iyisini bilendir.

Muvahhid Kullara Selâm Olsun.

Polat Akyol

KAYNAKLAR:

119 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 214-216.
120 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 216-217. 
121 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 217.
122 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 218-219. 
123 Buhârî, vudu’, Bâb: 2; Müslim, Taharet, Bâb: 1.
124 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 219-220.
125 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 222-224. 
126 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 224-225.
127 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 225. 

ÇEVİREN : 

Şaban Kurt
( Taharet Kitabü't-tahâre (Temizlik Bölümü) Devamı 6 başlıklı yazı Polat Akyol tarafından 4.08.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.