…yüzünü göğe doğru uzattı ,hafif esen rüzgarın serin serin yüzünde dolaşması hoşuna gitmişti , bu deniz bu rüzgar bu koku ,ne güzel seviyor istanbulu diyordu ,iyi ki bugün hafta sonu dedi,iyi ki günlerdir içine çekildiği kırılganlığından bugün kurtarmıştı kendisini, ve karar vermişti dışarıya çıkacaktı ,bir iki arkadaşı ile buluşmak fikrini benimsedi,günlerdir teneffüs etmediği güzel istanbul’u ve günlerdir yağmayan yağmuru ve gökyüzüyle konuşmak istiyordu ,neredeyse her gün yağacak hissini veren kapalı görünümünü ,öğle saatlerinde güneşe bırakıyordu gök,yine böyle olacağını ümit ederek kendini dışarı atmasını başarmıştı,doyasıya gezinmek bu güneşi bu temiz havayı boğazın serin mavi kokusunu derin derin içine çekmek istiyordu,Anadolu hisarı sahili her zamanki gibi etkileyiciydi, 20.yy ressamı İspanyol ressam Salvador DALİ’nin bu köşeden istanbul’u resmetmesini isterdi,öğretmen evinin bahçesi boğazın suları ile iç içeydi ,bahçenin en güzel köşesini tespit edip oturmuştu, ve fatih köprüsünün ihtişamlı duruşu altında tarihsel hisarın yüzyıllara rağmen gururlu direnişi aradığı bir tabloydu,Van Gogh kimbilir fırçasıyla, en çılgın renkleri şu görsellik için en güzel resmini çıkarırdı,sahile-kumsala çekili üç sandallı tablosu yerine Rumeli hisar ve boğaz görselliğini tuvaline işleseydi ününe ün katardı,gelen çaydan yudum alırken nefis demli çayın kokusu ile daha mutlu hissetti kendisini, ünlü ressamların tabloları gözlerinden önüne geliyordu,onlara bakmak dinlendiriyordu tıpkı şurada boğazın gizemli suyunun akışıyla olmak gibi, dünü ve bugünü içinde tutan bu şehrin fotoğrafı içinde olmak ayrıcalıktı,dünya güzeli dünya şehri İstanbul insanı olmak bile heyecan veriyor , düşündü hayatı yalnızken mi daha iyi kavrıyordu ,yoksa arkadaşları ile olduğu zaman mı ? diye düşündü, karar vermiş değildi ama ne zaman kendini dışarı atsa ,bir başka kader içine girdiğini, farklı bir kaderle giyinip kuşandığını hissediyordu, sanki Pablo PİCASSO’nun tablolarındaki labirentler gibi, tuhaf ama bir gerçekti her şey daha yakın daha uzak geliyordu ,gördüklerini bambaşka bir duygu ve düşünceler içinde gözlemliyordu, gördüğü seyrine daldığı her şey bir başka geliyordu her zerre,şehir,deniz,martı,yer,gök ,ağaç,rüzgar işte her şey başka bir kişilik ve hüviyet içinde hissettiriyordu kendini, Mustafa ELDENİZ’in yağlı boya İstanbul tablolarındaki renk resitali kadar göz kamaştırıcı geliyordu, ressamın özellikle kız kulesi çalışmaları ve galata kulesi çalışmasını çok beğenmişti,aslında bu şehir istanbl’un her anını önümüze seren tablolar, insanı dinlendiriyor, kendisi de bu tablolardan esinlenerek son günlerde gezdiği mekanları yapmaya çalışıyordu, saatine baktı arkadaşının gelmesine daha vardı,biraz da kendisi istemişti erken çıkmayı evden,kendini sorgulamayı nasıl ve ne zaman soruları ile dünü ve bugünü anlamaya çalışıyordu, şimdi bir başına şu bekleyiş içinde,bunu yapıyordu, her şeye dokunarak diyordu evet en ufak bir ayrıntıyı kaçırmadan bir bir dokunarak böyle olursa ancak isabet kaydediyordu,hoşuna gitmişti böyle düşünmek ,gayri ihtiyari eli çantasına gitti bir şeyler arıyormuş gibi açıp karıştırdı,aslında neyi seçip çıkaracağını bilmiyordu ta ki parmakları minik bir aynaya dokununcaya kadar,evden alelacele çıkmış değildi ama yine de aynaya bakmak ihtiyacını hissetti,yüzüne hiçbir makyaj yapmamış herhangi bir merhem de kullanmamıştı,kendisini böyle daha iyi hissediyor ve böylesine doğal olmak özgür hissetmesine sebep oluyordu , Leonorda VİNCİ’nin ,Mona Lisa tablosundaki duruluk ve masum bakışlarına benzetti kendini, evet sadece gözlerine çektiği hafif bir sürmenin dışında hiçbir kozmetik müdahale yoktu ,aynaya akseden yüzünden herhangi bir şikayeti de yoktu,aynasını çantaya koyup okumayı sürdürdüğü kitabı çıkardı ,Sadun ALTUNA’nın “Ünlü Ressamlar Hayatları ve Eserleri” isimli kitabı son anda çantasına koymuştu,arada bir okumak hem hoşuna gidiyor,hem de resim sanatına duyduğu ilginin boyutlarını artırıyordu,aklına Abidin DİNO’nun çalışması geldi “mutluluğun resmi “ tablosu,7 çocuk ve anne ve bir köpek aynı yatakta nasıl da mutlu ve huzurlu uyuyorlar,yüzlerindeki tebessüm hali tabloya bakmasını bilenlere mutluluğun ne olduğunu hissettirecek kadar etkileyici, gerçekten tablodan kendisini alamıyor insan,günümüz dünyası ,insan ruhunun incinme ve kırılmalarından kaynaklanan bunalımlı hayatlarla dolu olduğunu düşündü , ve her gün yüzlerce olay ve insan yüzleri ,mutsuzluğun tablolarını bize gösteriyor maalesef , kitapdan başını kaldırdı,yanı başına oturduğu boğazın suları ,dalga dalga gelip yüzeyde yaptığı şiirsel ritmi uzun uzun seyretmeye koyuldu,bir yandan martıların coşkulu uçuşları su ile danslarını,bir yandan iskeleye yanaşan vapurun yeni haberler getiriyor gibi ,iskeleye kalabalık insan yığını bırakmalarını görmek hoşuna gidiyordu,hafta boyunca yorgun düşen ruhunu burada dinlendiğini görmek memnun ediyordu, ayrıca yağlı boya resim tutkusu , kendi dünyasını da güzelleştiriyordu , hem eğlenceli de geliyordu, şu anda gördükleri belki günlük hayatın olağan görüntüleri ,ancak uzun bir zaman olmuştu bir başına bunları görmeyeli ,balıkçı sandalları yolcu vapurların iskelede yaptığı dalgalardan hop kalkıyor hop oturuyor gibiydiler, son yaptığı tabloyu düşündü,bir türlü bitirememişti, açılmamış bir gülün mahcubiyeti gibi ,tablonun bu yarım kalmışlığına üzülüyordu, arkadaşı özlem’in,son konuşmaların birinde “sen kendini yalnızlaştırıyorsun Pakize !! ” dediğinden beri günlerdir düşündüğü şey , hiçbir şeyi düşünemediğiydi,neyse dedi ,kafası iyice karışmadan dikkatini başka bir konuya vermeliydi kitabı eline aldı arka kapak yazılarını okumaya başladı “..Bu kitap bir ressamın zihnine ve onun giderek gelişim gösteren mesleki yaşamına yapılan aydınlatıcı bir yolculuk. Aynı zamanda bu branşın ve daha önce görülmemiş, tanısı koyulmamış çeşitli çizimlerin perde arkasına da bir bakış..kitabı okurken kendinizi, bizi insan yapan şaşırtıcı tuhaflıklar üstüne düşünürken bulacaksınız..” evet ,kitabı okuduğu yere kadar biraz sıkıcı bulmuştu ama bu arka kapak yazıları sonuna kadar gitmeyi teşvik ediyor,aslında okuduğu kitapların arka kapak yazılarına pek aldırış etmez hemen kitaba dalardı çünkü önemli olan kitabın sahifelerinin kendisine vereceği haz ve sürükleyicilikti yoksa reklam yazıları değil ,kitabın sahifelerine tekrar dönmek istedi ancak o kadar çok martı var ki suyun üzerinde , onları seyretmeye koyulmaktan kendini alamadı,hava da giderek ısınmaya başlamıştı deri montunu çıkardı fakat üşümekte istemiyordu ,montu yine üzerinde kalacak biçimde tuttu söylediği çayı yudumlarken ,burada olmaktan çok mutlu olduğunu görüyordu.Saatine baktı ,cep telefonunu kurcaladı ,arkadaşı henüz gelmemişti ve bir mesaj da atmamıştı, sağına soluna bakındı fazla kalabalık olmayan bahçenin ne kadar düzenli ve bakımlı olması kendisine güven ve huzur veriyordu.Yine gözleri dalmıştı bu kez suyun maviş derinliğine çekiliyordu, serin ve mutluluk aşılayan derinliklere korkmadan nüfuz ediyordu,renkli küçük balıkların ,bir aile ,bir sülale, bir topluluk gibi özgürce gezintilerine fark ediyordu,yosunlu taşlara ,batık ne varsa eşyalara,sandal parçalarına bin bir çeşit bitki ve balık türü yavrularına kadar gözleri dalıp gitti “ tekrar çay alır mıydınız” sesi ile irkildi hayır ifadesi ile garsonu savuşturdu kamaşan gözlerini kırpıştırdı normale dönmesi için biraz bekledi,arkadaşı lens takıyordu ve ayda bir farklı renklerle kendisini mutlu etmeye çalışıyordu ,oysa buna hiç gerek yoktu ve doğru bulmuyordu,fıtratı zorlamak ya da değiştirmeye çalışmak başka sıkıntılar yaşatacaktır,mecburiyet yoksa müdahalede yok diyordu.Geçmiş günlerin birinde arkadaşına bir şey sormuştu “..beni ,bana anlatmak isteyenin ,neden anlatmakta zorlandığını bulmaya çalışıyorum,sence ne düşünmeliyim..” demişti de arkadaşı soruyu anlamamıştı,tekrar da etmedi başka bir konuya geçmişti.Martıların çığlıkları öyle yoğun ki tüm şehri yangın sarmış gibi heyecanlılar ,işte tam bu sırada arkadaşı filiz uzaktan göründü, yeni saç modeli gülümseyen yüzü ile uyum sağlıyor, yanında özlem’in oluşuna çok sevindi,benim güzel vefakar dost arkadaşlarım dedi,güzel saatler geçireceği umuduyla arkadaşlarına doğru yöneldi,uzun bir bekleyişti ama değmişti ,hayat da bir anlamda bekleyiş yeri değil miydi,sahi yeni bir tabloya başlayacak adını şimdiden bulmuştu “bekleyiş” olacaktı,sahil,balıkçı sandalları,martılar,üç güzel dost insan bahar kıyafetleri içinde güneş gözlükleri ile yürüyorlar ve bir masada üç çay bardağı…

03.06.201/ çengelköy
mustafa kaya
( Tablo başlıklı yazı cirik tarafından 23.08.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.