Tartaklanmış hayatın ön sözüydü
yalnızlık hele ki mahlası olmayan bir şiirin de azizesi iken imgeler ve
savrulan acıların da vakti henüz dolmamışken…
Ölü düşler sokağı idi aşkın
geçmediği.
Sözcükler ne yalandı ne de kâfir bir
esinti
Mehtabın meramı hele ki
Aşkın kelamı ve selamı
Ötelenmiş bile olsa mutluluk
Kabaran bir denizdi umut
Yanlışa düşse de insan zaman zaman
Doğruluk ve dürüstlük idi kaderin
motifi.
Sanrılar uçuşan kimi zaman
Hüzün, ah, hüzün nasıl da doğurgan.
Renklerden örülü saçları gök kuşağının
Ölü nefsini de tıkmışken dibine
sandukanın
Bir hasretti ki duyduğu asil
kimliğine duymadığı şarkıların
Doyumsuzdu yürek
Bazen mesafeli varlığı
Beyitlere serilen gözlerinde
tetiklenmiş gün ışığı
Bazen kararan bulutlar
Havada asılı kaldığı kadar
Eksik tutamadığı düş gücü ve umut.
Sığamazken bedenine
Kilit noktasıydı işte mutluluğun
Ne zamanki sevgi ekse peşine
Önünde uzanan o uzun güzergâh
Matemle örülü sırları kimi zaman
eşlik etse boş yere
Göğün kanatsız kuşuydu şair.
Kayıtsız koşulsuz sevmekse kardığı
her heceden
Firar eden kelebek mutluluk
Kandığı kadar evrene
Kanasa da yerli yersiz
En çok seven o olmalıydı hani nasıl
da pervasız.
Sevilmekse saklı tuttuğu en derinde
Hüznü kadar gerçekti ayrı duramadığı
bitimsiz
Sevgisi.
Makberin çağrısı mı?
Ağrına gidense yalnızlık.
Renklerin solgun nakaratı mı?
Ön sözü hayatın illa ki dürüst
yaşadığı ömür katıksız
Bir heceden ötesi aşk
Heyecanla konuşlu olduğu bir rahmet
Dikizlediği iç sesi telaşsız
Bir ömürden de fazlası
Asla eksilmeyen coşkusu.
Bazen sızsa da hüzün yürekten
Kaybolmaksa ne gam!
Kaybetmeden mizacını, miracını
Kanıksadığı kadar kaderini soluksuz
Kaldığı her andan firarın meali işte
şiir
Şakıyan bülbüle öykündüğü kadar
Cennetin alası idi huzur
Hayatın demi, derdi hizmetinde bir
ömür…