‘’Ateş olsam, söndürüyor karayel
Kuş olsam, çare yok, uçamıyorum
Kimi bekliyorum yol kenarında
Her yerde karanlık darağaçları
Ne ay var içimde ne de yıldızlar
Susuz koydu beni ırmak ve bulut
Çeşme başındayım, içemiyorum
Ah çürüyen ayaklarım, ellerim
Orda bir köprü var geçemiyorum…’’(N.
Genç)
İçimin izdihamı…
Çürük düşler kalmış kurumuş kökünün
içinde
Lenduha eşyalar, solgun halılar
Seyrelen saçlarında zamanın
Aşka buse konduran o vaveyla
Ötüşen mevsimin kıl kökü
Koyudur çeperi hüznün
Metruk hecelerden inşa ettiğim bu
duvarı…
Ah, bayım, ah…
Semazendir acılarımı örttüğüm şiirler
Kulvarında at koşturur acılar:
Ömre katık her şiir
Şiire katık ömür
Derme çatma ruhumla izdivacı
sözcüklerin
Ben ki neferi sevginin
Semada saklı bir yıldızım, bayım:
Ah, yeter ki örtün üstümü.
İfa edemem ben bunca acıyı
İfşa etmediğim neyse saklı
hecelerimde
Hercai menekşeler gelir konar
pencereme
Ben ki ufka meftun
Ben ki hüzne müdavim
Ben ki; ayracı günün
Devindiğim her şiirdir her bir mevsim
İçimde hazır ol’da o emir eri
Eremediğim mutluluk öncesi
Esaretinde aşkın
Boş bir mukavele altına attığım imza
yetmedi
İçimden taşan hezeyan…
Ah, bayım dinmez bu heyecan
Her yazdığımda aşkın rakkası
Her sevdiğimde umudun tapusu
Her sustuğumda içimde gürleyen
fırtına
Fıtratım, bayım belki de bir fıkra
gibi
Benzemediğim kimselere
Benzeştiğim sadece hüsran ve yalansız
bir cihan
Temcit pilavı gibi
Gelir de gelir önüme
Tarihin saklı menüsünde
Bir ara sıcaktır benim yüreğim
Acısı tatlısı kıyıma uğradığım
Saadet yüklü bir ömrün özlemi
Gel gör ki elimden budur tüm gelen.
Ellerimden kayan bir hayal gibi
Sürmenaj olmuş ruhumda katıksız
izdiham
İşte sessizliğin gürültüsü
Goncasıyım ben çiçeklerin
Yeter ki koparmayın beni kökümden,
bayım
Körüklenen bunca duygu
İçim nasıl da kördüğüm
Hüznüme talip sadece koruyucu
meleklerim
İçimi sunduğum Rabbin izinde
Sürgülü yüreğin meftun hücreleri
Elbet boca ettiğim yeniden günbegün
Umudun telaffuzudur yazdığım her
cümle…