Bugün
sitemizin değerli yazarlarında hanım kardeşimiz “Ay ışığı” mahlaslı “Ayla Cermen
Tüfekçi” kardeşimin okurken haz duyduğum aşkı mısra mısra okuduğum güzel şiiri
için klavyenin başına geçtim.
"Aşk
nedir, nasıldır, bilen var mı?" diye soruyor şair. Aşkı hiç
bilmediğinden midir, aşkı tanıyamadığından mıdır, aşkı yaşayamadığından mıdır
yoksa aşkı bize anlatmak için midir bilinmez ama dikkatimizi bu yöne doğru
çekiyor.
Aşk üç
harfli bir kelime olmasına rağmen cazibesine kapılanlar bizlere aşkı
anlatılabilmek adına nice edebi eserler ortaya koymuştur. Bu yolda nice
şarkılar, türküler, ilahiler, romanlar, hikayeler ve tiyatral eserler
yazılmıştır. Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Yusuf ile
Züleyha, Ferhat ile Şirin… Hep aşk adına, aşk için yazılan eserlerdir.
Aşk
denilince, aşktan sual edilince hepimizin aklına ilk olarak Leyla ile Mecnun'un
gelmesi boşuna değildir. Kim aşk uğruna kendi adını unutacak kadar divane
olursa gerçek âşık odur derler. Hikmet-i ilâhî; Leyla, kendi kasabasında olduğu
halde Mecnun çöllerde idi. Şirin, bey kızı olduğu konakta dururken, Ferhat
dağlarda idi. Aslı kendi köyünde iken Kerem diyar-ı gurbette idi.
Aşkın
olduğu yerde sevgiliye kavuşmak için hiçbir mücadeleden kaçılmayacağının,
verilen sözlerde ahde vefa gösterilmesi gerektiğinin, sevgilinin ricasının emir
kabul edilmesi gerektiğinin ve sevgilinin bir tebessümü uğruna insanüstü bir
gayret gösterilmesi gerekse dahi yapılamayacak hiçbir şeyin olmadığının
ispatını etmişlerdir.
Aşk
galiba sevgiliye çekilen hasret, sevgiliye duyulan özlem, sevgiliye yanmaktı ki
âşıklar sevgiliye kavuşabilmek için dağlar, çöller ve yollar aşmışlar ve
sevgilinin gözlerinde kaybolmayı, sevgilinin gönlünde erimeyi, sevgilinin
vuslatında hiç olmayı arzulamışlardır.
Âşık
ister halk âşığı olsun ister Hak âşığı olsun. Sonuç değişmez. Aşk, her halükârda
vuslatta hiç olmanın arzusuyla yanıp tutuşmaktır. Nitekim Fuzuli Hazretleri
aşkı anlattığı eserinde; Mecnun kisvesi altında anlattığı aşk için yapılan
delilikleri ve çılgınlıkları aslında bizzat kendisi yaşamıştır. Belki dünyevî
aşkın vuslatında özlem bir gün sona erer. Fakat ilâhî aşkın vuslatı, kişiyi
hayretten hayrete düşürür, hâlden hâle sokar. Canan'ın başka başka sırrına
vakıf oldukça talibin hayranlığı her geçen gün artar.
Aşkın
ilâhî, tasavvufî boyutunda ise öyle Hakk âşıkları çıkmıştır ki; hepsini
anlatmaya zamanımız yetmez. Bu konuda bir Mevlana ile Şems-i Tebrizi'yi, bir
Yunus Emre ile Taptuk Emre'yi, bir İbrahim Ethem'i anmadan geçemeyiz. İster
zahirî ister batınî bir aşkın kahramanlarının hayat hikâyelerini okuduğumuz
zaman kendimizde onlardan bir şeyler bulmaya, kendimizi onların yerine koymaya
çalışırsak sevgiliye kavuşmak yolunda bu hikâyeler bizlere gayret ve cesaret
verirler.
Sahabeyi
kiramın Cenâb-ı Resûlullah'a duydukları aşk, onları o kadar âlileştirdi ki bu
sevgi onlara akla hayale gelmeyecek kadar fedakârlıklar, şecaatler ve
kahramanlıklar yaptırdı. Her an Cenâb-ı Resûlullah ile birlikte olmalarına
rağmen O’na duydukları özlemi ve hasreti yaşayıp dile getirdiler. Bu konuyla
ilgili küçük bir misal verelim.
Cenâb-ı
Resûlullah, Hz. Zeyd'i üç günlük bir yola gönderir. Hz. Zeyd iki gün sonra
sabaha karşı geri gelir. Cenâb-ı Resûulullah'ın hane-i saadetinin kapısında
beklerken Resûlullah namaz için dışarı çıkar. Hz. Zeyd:
- Efendim
vazife bitti.
Cenâb-ı Resûlullah:
- Bu kadar erken nasıl bitti?
Hz. Zeyd:
- Gece gündüz gittim, hiç durmadım.
Cenâb-ı Resûlullah:
- Neden hiç istiharat etmedin?
Hz. Zeyd:
- Ya Resûlullah! Sizi öyle özledim ki, size bir an önce kavuşabilmek için ne
mola vermek ne de dinlenmek geldi içimden.
İşte Hz.
Zeyd'de olduğu gibi, seven için rahattan ve istirahatten de önemlisi bir an
önce sevgiliye kavuşabilmektir. İşte bu sevgiler, insanı dosta yaren kılar, yar
kılar. İnsanın Hak katında kadri ve kıymeti sevgisi kadardır. (Kendi Gerçeğine
Seyir, Ali BEKTAŞ)
Aşk;
hiçbir menfaat beklemeden karşılıksız sevmek anlamındadır. Işk isminden gelip
sevenin içini aydınlatan, sevene huzur veren ve seveni ilahileştiren bir duygudur.
Aynı zamanda adını aldığı sarmaşık türü gibi insanı saran, kaplayan, ihata eden
manasına da gelir. Alıntıdır.”
GİRİŞ
Figan
Eden Gönlüme Sensin Benim İlacım
Figan
eden gönlüme, sensin benim ilacım
Seni
sevmekten başka, neydi benim günahım
Can
tanemsin bir tanem, gün ışığım baş tacım
Ciğerparem
tek aşkım, sana nasıl muhtacım
Kardeşimiz,
aşkla sevdiği o yâre seslenmektedir, sensiz hasret kaldığım bu anda, figan eden
gönlüme aşkla sensin benim ilacım. İnsanlarda karşılık aşkın sevginin mısra mısra
şiirlerin karşılık bulması şaire kardeşimizin yüreğinden kopup gelen aşkın, o
yâri ile kardeş yüreklerde yankılanması, tek tek yüreklere hecelerle duygularla
yansıyarak karşılık bularak dokunarak duygu ve hislerle çoğalıp büyümesi değil
midir? Seni sevmekten başka neydi günahım, aşkımı görmedim sevdiğimi bilmedin
terk ettin gittin. Can tanemsin bir tanem tek sevdiğim gün ışığım baş tacım,
ciğer parem tek aşkım sana nasıl muhtacım.
“Pervanenin kendini yok etme pahasına muma koşması, Latin şairinin dediği gibi
“insanın yaktığından büyük ateşlerde yanması” aşkı hem bütün kültürün konusu yapıyor
hem de sırrının ve muammasının her dem ter ü taze olmasını sağlıyor. Fuzulî
ilmi bir dedikodu olarak nitelemiş “Aşk imiş her ne varsa âlemde” demişti. Ruhî
Bağdadî de “Halledemez meseleyi aşkı müderris” diyerek onun bir bilgi değil hal
olduğunu, onu bilgiyle çözümleyemeyeceğimizi söylüyordu. Alıntıdır”
Nurlar
içinde yatsın Zeki Müren ne güzel söylemişti:
“Gitme
sana muhtacım
Gözümde nursun başımda tacım muhtacım
Beni öldür öyle git
Yaşamak için senin sevgine muhtacım
Muhtacım
gözlerine
Muhtacım sözlerine
Uzattım ellerimi
Muhtacım ellerine gitme
Şimdi
bomboş ellerim
Seni çağırır yaşlı gözlerim, muhtacım
Beni öldür öyle git
Yaşamak için senin sevgine, muhtacım
Sensiz
bir dünyadayım
Gerçekten uzak bir rüyadayım, muhtacım
Beni sensiz dünyadan
Sonsuz rüyadan uyandır da git, muhtacım
Muhtacım
gözlerine
Muhtacım sözlerine
Ruhumu ısıtacak
Sımsıcak nefesine gitme
Gitme
sana muhtacım
Gözümde nursun başımda tacım muhtacım
Beni öldür öyle git
Yaşamak için senin sevgine muhtacım
Gitme
sana muhtacım
Gözümde nursun başımda tacım, muhtacım
Beni öldür öyle git
Yaşamak için senin sevgine…”
GELİŞME
Sorma
bana ne olur, anla benim halimden
Ateşlerde
hardayım, bir şey gelmez elimden
Bir sen
varsın kalbimde, adın düşmez dilimden
Ciğerparem
tek aşkım, sana nasıl muhtacım
Sorma bana sensiz ne haldeyim sorma bana ne olur, anla benim halimden. Maalesef
anlayan bilen kalmadı günümüzde. Ateşlerde hardayım, bir şey gelmez elimden. Bir
sen varsın kalbimde adın düşmez dilimden, ciğer parem tek aşkım sana nasıl
muhtacım.
Hasret
şiirlerimiz çoktur. Bazen Yâre bazen dosta anne babaya kardeşe…
Çadır
kurdum gurbet ilin düzüne
Ataş
attım ciğerime özüme
Hasret
kaldım gül yüzlümün yüzüne
de gardaş
Hay
sazının tellerine gurban olayım gardaş
Hay
tezene vuran ellerine gurban olayım gardaş
Bizim
oyanlıdan da Daşına, gışına,
toprağına
kurban olduğum
Anadolu’dan
da çal gardaş
Sivas
ellerindeyim
Karşı
dağı duman aldı pus aldı
Uzun ömrüm yâr yolunda kısaldı
de gardaş
Pir
Sultan’dan Âşık Veysel’den
Sefil Selimi ’den Çobanoğlu’ndan
Reyhanî, Sümmani
’den de çal gardaş
Tevfik
Keneş
ANA BABA KONUSU VE SON
Neler
çektim ben neler, ah yar senin yüzünden
Yaktın
beni bir bilsen, yaşlar aktı gözümden
Sana
meftun bu gönül, inan dönmem sözümden
Ciğerparem
tek aşkım, sana nasıl muhtacım
Ayla
Cermen Tüfekçi
Neler çektim
ben neler ah vefasız yar halden anlamaz bilmez yâr, ah yâr senin yüzünden. Yaktın
beni hasretle beni bir bilsen, tanıyamazsın yaşlar aktı gözlerimden izleri
silinmez. Sana meftun(vurgun sevdalı)bu gönül inan dönmem sevdim seni dediğim
sözden, ciğer parem tek aşkım sana nasıl muhtacım. Daha nasıl anlatayım halimi,
yazarken kalem ağlar yıkılır üzerime dağlar, senin için güller ekmiştim bahçeme
soldu bekler bizi Gülşen bağları.
Mârifetname
sahibi İbrahim Hakkı hazretlerinin gönül hakkındaki duygusunu sizlere izah
edelim.
Vasf-ı
lisan (tarif edilemez dil) seninledir vasf (anlatamam tarif edemem)edemem gönül
seni
Nutk -u (Söyleyiş, söyleme kabiliyeti, konuşma,
hitabet) beyan seninledir vasf edemem gönül seni
Her
hünerin kemâlisin (bilgi ve erdem) her güzelin cemâlisin
Hüsnile (güzellik ile) ân seninledir vasf
(tarif etmek edememek) edemem gönül seni
Şevk-ü (Şiddetli
arzu ve istek ve kendinden) talep ki sendedir, zevk-ü tarab (Sevinmekten gelen
coşkunluk, sevinç ve şenlik)
ki sendedir
Aşk ile can seninledir vasf edemem gönül seni
Fikrin olursa Bilhüdâ;( hakikatin dillenişi) kalmaya sende masiva (Bir
şeyin dışında kalan ve ondan başka olan her şey)
Emn-ü âmân (Korkusuzluk ve emniyet hâli)
seninledir vasf edemem gönül seni
Olmasa kibriyle riyâ; sensin o beyt-i kibriyâ(azamet)
Günc-i
nihân (Gizli hazine-İçindeki aşk merhamet iman hakka teslimiyet…) seninledir,
vasf edemem gönül seni
Olsa gılâfı (Kılıç kını) ten cüdâ, (Ayrı düşmüş, uzak kalmış) âyinesin (ayna) cihannümâ (Manzarayı
bütünüyle görebilmek amacıyle yapılan yüksek binâ)
Ayn-ı
ayân (hayatın kendisi) seninledir vasfedemem gönül seni
Bilmedi kimse cevherin; âleme doldu kevserin
Zevk -i
cenân seninledir vasf edemem gönül seni
Aslı
cihânsın ey gönül; vasla (kavuşma) mekânsın ey gönül
Kevn-ü (Kâinat, âlem, dünya) mekân seninledir
vasf edemem gönül seni
Hükmüne (Hakkı) bendedir cânı seninle zindedir
Cümle cihân seninledir, vasf edemem gönül
seni.
HECE
YAPISI
7+ 7 14 (14'li
hece ölçüsü)
Figan
eden gönlüme, sensin benim ilacım
1 2
3 4 5
6 7, 8
8 10 11 12 13 14
Figan
eden gönlüme, sensin benim ilacım
A
Seni
sevmekten başka, neydi benim günahım A
Can
tanemsin bir tanem, gün ışığım baş tacım
A
Ciğerparem
tek aşkım, sana nasıl muhtacım A
Sorma
bana ne olur, anla benim halimden B
Ateşlerde
hardayım, bir şey gelmez elimden B
Bir sen
varsın kalbimde, adın düşmez dilimden B
Ciğerparem
tek aşkım, sana nasıl muhtacım A
ŞİİRDE
TEMA
İki ses benzerliğine dayanan uyak türüdür. Uzun ünlü iki ses değerinde kabul
edildiği için uzun ünlü benzerliği de tam uyaktır.
Tacım
TUNÇ
UYAK: Dize sonlarında birbiriyle uyaklı iki sözcükten birinin diğerinin içinde
yer almasıyla oluşan uyaktır.
ŞİİRDE RİTİM
Aşkla atan kalbin yâre seslenişiyle atışıdır.
Ayla kardeşime teşekkürler ediyorum bu harika şiiri için aşk diyarında gezdik bilgimizi tazeledik, selamlarımla.
Mehmet
Aluç