‘’… bir tarafım, böceklerinden
yıldızlarına kadar kainatın kalabalığını ve dünyanın dört bucağında kaynaşan
insanları burnumun dibinde hissediyor, onlarla beraberim, onların içinde; bir
tarafım ise yapayalnız, öylesine yalnız ki bunu, bu hissi ömrümde ilk defa duyuyorum;
kederden boğuluyorum bazen, bir tarafım boğuluyor, bir tarafım ama boğuluyor,
bunu, bu yalnızlık duygusunu, bu kahrolası kederi yenmem lazım…’’(N. Hikmet)
Düşlerine bedel öde, yüreğim ve
g/izinde soluklandığın her geceyi de misafir eyle koynuna.
Düştür düştüğüm.
Düşkündür de yüreğim düşlere.
Ve kürediğim gerçekler bazen omzumda
bazen sırtımda bazense basireti b/ağlanan safi şiirde dilime pelesenk ettiğim
hüzün ve hazan kadar da yüzümü yakından yalayan.
Tembihledim yüreğime sevmemeyi.
Uyur uyumaz geceden firar etti
sözcüklerim ansızın ve nasıl da derbeder.
Miskin ruhumda kopan fırtına bense
kaplumbağa adımlarla yaşayıp da mutluluğu ertelerken ve yine karınca sürüsü
gibi tırmandığım dik yokuşlar ve yüreğim yani yuvam yani endamlı dünyam bir
cennete şerh düştüğüm her uyku vakti kovulduğum uyku eşiği ve zemherilere
teslim olmuş ruhumda saklı o sıcaklık ile eriyen buz dağları ve mevsimlerden
aşırdığım rüzgâr bazense güneş ve iki kaşımın arasında gidip gelen seyyah
sözcükler bazen kapıştığım iblis bazen kaynaştığım yeryüzü ve her fırsatta
gökte dolaşan gözlerim ve kar beyazı kalemim.
Bir hüzünse sırtımdaki ağrı.
Bir sızı ise içime soktuğum gözyaşı.
Bir de sazı kırık çenginin ruhuna
taşındığım ve çingene pembesi esvaplarımla dünümde oynadığım.
Elbet içimdeki bahçede koşturduğum.
Elbet sokağa çıkmam da yasak iken
çocukluğumdan bu yana refüze edildiğim mutluluk v bekası ve soyutlandığım insan
izlekleri bazense sokulduğum yüreklerden kovulduğum artık uzaktan sevmeyi
destur edindiğim.
Kibrit yanar yanmaz sönen öfkem saman
alevinden yana da şansım yok işte çünkü tutuşan yüreğimden her uzvuma sıçrarken
kıvılcım ve yangınıma müptela sözcükler bense beylik bir rüzgârdan öte beyzade
bir iklimde hanım hanımcık yaşamışken bir ömür artık direncimin kırıldığı ve
içimdeki sefile sayıp sövdüğüm…
Ve mahcup düştüğüm.
Aşk ile sırdaş ve aşka yakın gel gör
ki içimdeki ateşi tek harlayan çaresizlik ve özlem.
Minyatür bir yürekten gelen neyse.
Meali ise yorgun kelamın an gelip de
olduğu yerde sızıp uykuya daldığı ve gecenin ferinde saklı bir şiirden çok
fazlası iken içimdeki zaferi tek kutlayan elbet ve de sadece Mevla’m.
İnsan olmanın da meali içimden
gelenlerle hemhal ve dışım neyse içimi de serdiğim akabinde içerlediğim…
Billur sesi aşkın.
Safran sarısı güneşin.
Zaaf dolu gecenin de mehteri.
Malum olduğu üzere müdavimi olduğum
sözcüklerin de seferisi iken içimdeki kıyım ve her kıyama durduğumda kılı kırk
yardığım en çok da kırkladığım acılarım…
Bir tutku belki de.
Bir utku.
Ah, içimde kalan nice ukde bense
açtığım her parantezde sakı tutacakken aşkın ve özlemin alt kümesini öz alt
kümemde çıkan yangın ve yüreğimden firar eden bunca figan.