‘’Gülşen’i hatırlar mısın/hani mavi
kız
Gökyüzünü sığdırmış uzun gözlerine
Hani o yaz İzmir’de yaşadığımız
Gülşen’i hatırlar mısın/kirpikleri
kıvırcık
Damarlarında sanki ay ışığı dolaşırdı
Yaşamaya üşenirdi tembeldi birazcık
Güzelliğini nasıl savrukça taşırdı
Henüz İzmir’deydik daha taşınmamıştık
Yaşamaya üşenirdi tembeldi
birazcık…’’(A. İlhan)
Ah, yorgun zamanların kıyısına vurmuş
yüreğim belki de küt küt attığı günleredir özlemim: aşkın lepiska saçlarında
dolaşan kızıl ışıklar rengimle ve yaşımla nasıl da muteberdim bir zamanlar hem
benim asla Gülşen adında bir arkadaşım da olmadı Atilla İlhan’la tanışana
kadar.
Hüznüm.
Hürriyetim.
Hüviyetim.
Koptu kopacak kıyamet yaz bitmeden ve
şehir susmadan ben de susmayacağım ve her öyküyü kendime ithaf edeceğim çünkü
içimdeki öykü tezgâhıdır beni bana ve insanlara sevdiren.
Güllük gülistanlıkmış da sahiden
içimdeki mevsim bir zamanlar. Tapındığım Rabbime sadık bir kul sıfatıyla asla
bana biçilmemiş sıfatlar şimdilerde yürekten ve bardaklardan taşan sıcak su
kadar da ısınmamıştı şehir öncesinde.
Müzmindir hayallerim.
Ah, ben, elbet beylik esaretim ve
cesaret bulup da yazdığım yüzlerce cümle bazen cirit atan nadide sözcükler
ıslıklarken beni hece hece.
Gülşen değilim ya da Süheyla ve de
Ayten.
Issızlığıma binaen tanıştığım yüzlerce
isim ve insan.
Metruk hanelerden gelir sesi
Gülşen’in ya da Ayşe veya Nimet’in.
İhya edense o coşku matemimle örtüşen
kimi zaman ve uzağına kaçtığım münafık gölgeler ve lanetin tek zerresi daha
bulaşmasın diye üstüme beyazlar içinde yaşayıp da sevdiğim.
Renkler aşkın ırmağında salınan
duygulardan ibaret ve yüz görümü heceler bazen dağıtan kasveti ve içimdeki
çılgın şelale ve yaşımdan ve de yasımdan uzak bir neşeyi ellerim ben dokundukça
kaleme ve imla hatalarımı imha ederim ne zamanki sığınsam iman gücüme coşar da
coşar koşarım Rabbime.
Geviş getirenler.
Göğüs gerenler.
Gönül gözüme sadık bir nefer iken
aşkın büyüsünde salındığım ve hicretin de habercisi iken içimde şakıyan bülbül
ile olan devasa aşkımızda ben nazenin bir gül olarak zaman zaman batırsam da
dikenlerimi billur sesli bülbüle caka satan dikenlerimle sürtüşen hüzün
dilekçemde saklı özüm ve toprağım ve dik duruşumla bülbüle bile kafa tuttuğum
asla değil riya ya da tehdit ki uzadıkça hasretim ve kapalı kapılardan
kovulduğum da dün gibi gerçek.
Gülşen.
Gülümseyen ve gülümseten her isim ve
insanda saklı tevazu ve coşku ve işte kalemi fırına verdim: pişmesi an
meselesidir bu aşkın ve s/üzgün varlığıma da değecek o sihirli değnek sayesinde
uzanacağım uzak diyarlara ve kayıp aksanlara değeceğim sonra da s/üzüleceğim
bir bulut gibi konduğumsa aşkın layığı ile saklı olduğu gök kubbenin bitiminde
süt liman olmuş varlığımla fink atacağım yerleştiğim o menzilde.
Bu gün Gülşen’im.
Dünse Süheyla ve Zeynep.
İsmime sadık kalsam da seviyorum
başka ruhlara bürünmeyi ve aşkı layığıyla yaşayan ve yaşatan bir çöl çiçeği
gibi sıcakta kavrulsam da yanmaya ve yakmaya dünden razı ve müşfik yüreğimde
sobelediğim her duygudan onlarca şiir yazabilirim ne zamanki günün eşref
saatinde dokunsam içimdeki gizeme.