Rengini söylemem, içimdeki rüzgârın
tapındığı o dağdaki kulübenin balkonunun açık duran penceresindeki kuşların.
Kuşlar, sevgili.
Terk edilmişliğimin tek ilacı.
Hazan mahsulü bir yangınım ben
Yaktığım kaçıncı hecede saklı
yazdığım son ferman?
Arpacı kumrularına sirayet eden
yalnızlığım:
Ah, figanımın hüzün yüklü bulutlarına
Konan serçelerin kanadındaki ışıltı.
Elbet inancın varlığı gördüğüm
görmediğim
Her şeyde saklı ifrata kaçan sevgimin
Bilmem kaçıncı devrede gözaltına
alındığı.
Göz çukurlarımdasın sen
Öldürdüğüm aşkın öncesinde
Cennet yolcusu
Bir firarisin sen.
Ellerimden kayan zamanın yelkovanı:
Ne olmuş yani, akrebin olmuşken?
Zehirlemem seni
Olsa olsa bir buse kondururum o ak
alnına
Dokunmaya kıyamazken kimisi
Hem sarı manolyamsın hem rüzgârım
Hem kasnağım hem kasvetim hem müzmin
hüznümde
Saklandığın değil de yalan.
Bir papatya tarlasında uyuyan
korkuluk gibi
Korkma da sakın benden
Çizmeyi aşan nehrin suyunda kork
Seni sevgimle boğacağımdansa asla.
Kaç rekâtta kılmam gereken
Farz bildiğim tüm dualar ve vazifem
Kulluğumun bilincinde
Allah rızası için sevdim ben seni.
Alın yazımsın.
Belki de yazmaya korktuğum son
fermanım.
Şerh düştüğün her ayak izinde
Kollarım senin gelişini
Kodlarım ben bu imkânsız aşkın
şifresini.
Zühre Yıldızım,
Takımyıldızım.
Yılmaz gönlün neferi
Ah, bıçkın sızılarım
Bir öf, dahi çıkmazken ağzımdan
Gölgene dahi tutuklu bir feryadım.
Duymadığın neyse kaybolursun bir
düşsen içime
Bense çoktan düşmüşken bu aşka.
Firar edeceğim bir tek bedenim kaldı.
Aştığım bentler
Ulaşamadığım zirveler.
Kondum göğsüne
Kovsan da çıkmayacağım gönül
bahçenden.