Tüm günü karanlık geçirdikten sonra geceye yasladım sırtımı elbet öncesinde karanlığı deldi gözlerim: en şehla bakışıyla gecenin bir devir teslim töreni iken günü çoktan kapıdan kovduğum gecenin ise usulca gelip başköşeye yerleştiği.

Israrla kalemin tepesini kemirdiğim sanırım tavşan olma hakkımı kullandım yine bu gece bir o kadar içimi kemiren boşluk var hani, boş verdiğim onca şeyin ardında bir enkaza döndüğüm.

Ne bir kehanette bulunabildiğim ne de esaretimi sonlandırıp cesaret bulduğum kalemin kalp atışları yavaşlamışken benim kalp ritmimin de zıvanadan çıktığı.

Yaşadığım kadar da yaşatmak iç dünyamı ve içine hapsolduğum daracık dünyadan firar edebilmemin pek de imkan dahilinde olmadığı bu yüzden çok başka bir dünyanın kapısından geçtiğim kitaplar ve yazma sevdamla bütünleşip başka yazarların kitaplarını okurken onlarla eşleşme imkanımın bulunup bulunmadığını sorguladığım ve işte içine düştüğüm o büyük yanlış ve de kaos.

Reddettiğim.

Reddedildiğim.

Somut bir gösterge olmasa da elimde altıncı hissimin beni asla yanıltmadığı.

Şehir çöplüğünde izdiham gibi belki de: yazdığım onlarca yazı ve yüzlerce sayfa beni memnun etmezken düşünmeden tek tuşla ötenazi yaptığım sayısız denemem ve öyküm ve şiirim.

Öykündüğümse kendimden imal etme şansımın bulunup bulunmadığını yazarak çözmek ve bilinmedik ne varsa hem kendimle ilintili hem de dünyaya dair bir an evvel feraha çıkmak adına.

Az evvel yolculuk yaptığım o son romanı sevdiğim bir yazarın da iç dünyasını gözler önüne seren.

Gözümde büyüttüğüm bir yazar olduğundan nerede ise tüm eserlerini edinip kurguladığı dünyalardan feyiz almak.

Ama alamadığım o feyiz aslında içimde saklı bir başka ben’ in de ihtimaller dâhilinde yaşayıp yaşattığı duygulardan yaptığım demet demet cümle eşliğinde açan çiçekler asla solmayacakmışçasına ikram ettiğim o devasa sofrada payıma düşenle yetinmeyip daha fazla üretken olma konusunda canhıraş mücadele verdiğim.

Günü böldükçe benim de bölündüğüm.

Öykündüğüm hangi minvalse kendimle iyi geçinmediğimden midir ne alfabedeki harflerin son zamanlarda yetmez olduğu.

Yetindiğim hiçbir şey de yok hani son günlerde sadece radarıma takılan anadan üryan duyguları kalıplara sokup kendimi kendime sunmanın haricinde yapabileceklerimin de sınırlı olduğu.

Göreceli olduğu da aşikâr hani çünkü yapabildiğim ve başardığım bunca şeyin ertesinde ihtimamla yaşamak ve yazmak her zaman kabul görmüyor netice itibari ile kabul görmeyenin ben olduğum iması ise imha etmek geçiyor içimden geçenleri.

Herkes gibi mi?

Asla.

Hiç kimse miyim peki?

Bunu da kabul etmiyorum işte her ne kadar kabul görmesem de sıklıkla benim de kabul etmediğim çok şey çok insan var üstelik ayakucumda hatta başucumda ve gözlerimi açtığımda herkesin sırra kadem bastığı.

İçerlediğim de değil içlendiğim ne ise parmak uçlarımdan dökülen sözcüklerle içli dışlı olmanın ötesinde duyumsadığım şu hayal dünyasında karşıma çıkan gerçeklerin de haddinden fazla sıkıcı olduğu gerçeği.

Elbet yazarken transfer olduğum o soyut dünya.

An geliyor ve somut bir varlığa dönüştürmek istiyorum düşüncelerimi akabinde duygularımı da ve duyduğum seslerden gördüklerimden de çok başka bir dünya benimki: iç alemim ve kaybolmaya başlayan üzerimdeki o ağır baskı.

Otoriteye itaat ettiğim bir ömrün nihayetinde devre dışı kaldığı ve yazarak kendime inşa ettiğim dünyanın antenlerinde bulup buluşturduklarım.

Kolay beğenen bir insan değilim üstelik en başta kendimden hoşnut olmadığım buna rağmen kendimi sevmeyi başardığım şu geçen üç beş senenin ardından keşfettiğim bir diğer ben ve insanların gözlerinde canlandırdıkları Gülüm de değil arz ettiğim sadece içi dışı bir insan elbet rüyalar âleminden hayata ışınlanıp belki de tam tersi ve işte yüreğimin teri ile yazmanın dışında başka hiçbir şeyin bana bu kadar cesaret ve huzur vermediği.

Huzur o kadar göreceli bir kavram ki üstelik.

Sessizliğin nazarında düzenli atan kalemin yüreği ve imkânsızı imkanlı hale getirme kaygım ve de çabam.

Yazmaya oturup vazgeçtiğim.

Tam uykuya dalacakken kapıyı çalan ilham perim ya da bir kitabın bir romanın sayfalarında dolaşırken bir cümlenin bir duygunun etkisi ile uykumdan firar ettiğim ve gözüm açık göreceğim o eşsiz rüya için masanın başına oturup kalemimi özgür bıraktığım.

Ruhumun özgür olmadığını söyledi bu gün biri bana.

Bense hürriyetimi ilk gün kaybetsem de ruhumdaki kıbleyi ve mahremi ve öznel ritmini sözcüklerin aralıksız yağdırıp da parmak uçlarımdan takılı kaldığım o çengelden de ayrı düşüp sil baştan bir hayata soyunduğum…

Bir başka kalemin yazdığı her güzel ya da şiir bende şok etkisi yaratırken ve özümdeki yalınlığı ve de kaos sözcüklere döküp rutin görevimi de ifa etmeden günü de geceyi bitiremiyorum işte yazmadan.

Gezmeyi dolaşmayı seven bir insan olmadım da asla ve bu yüzden konu sıkıntısı çeker gibi olsam da hayal dünyamdaki sayısız mizanseni o devasa coğrafyayı nasıl görmezden gelirim ve nasıl kendimi hiçlik mertebesine oturtabilirim ki?

Son zamanlarımın gözde yazarı sevgili A.K.ve her anlamda onun iyi hatta mükemmel bir yazar olduğuna inanmamın ertesinde elime aldığım onca kitabından bir ya da ikisini sonuna kadar okumak kısmet olmuşken.

Geniş bir çevresi olan popüler bir yazar ve seksen yaşına merdiven dayamış olsa da hayat enerjisi takdir-e şayan bu bağlamda utanmalı mıyım onun standart bellediği hayatından bir nebze de olsa bende bulunmazken?

Elbet gocunacak bir şey yok üstelik kaleminin mükemmel olduğuna da inanmıyorum yine de hoşça vakit geçiriyorum kimi zaman onun sayfaları arasında…

Çapkın rüzgâr bu gün yine yaptı yapacağını elbet içimdeki rüzgârdan bahsediyorum ve ben bir yazarın kaleminden diğerine sekerken yüreğimdeki boşluğu dindirme gayreti de gösterirken bu sefer kendim olmayı reddediyorum ya da illa ki birilerine mi öykünmek istiyorum bilinmez ama dönüp dolaşıp yine ve de sadece kendimle yüzleşiyorum ve örtüşüyorum da.

Bir tarzı var ya da yok kalemimin ve ben hala rayına oturtmak adına lokomotifin başına geçip tüm yük vagonlarını kelimelerle ve hayallerle doldurup tren raylarında hızlı sefere geçiyorum.

Durağan bir hayatım olsa bile kendimi kendimle eğlendirebildiğim ve sayısız ben infilak ederken gün içerisinde soluğu gecede ve masa başında aldığım ve gösterişli tüm filmleri ve televizyon dizilerini es geçip kendi senaryomu yazıyor olmanın verdiği o hoşluk ve de hava ile bayağı da havaya giriyorum hani.

Bu da hayatın racon kestiğinin kanıtı üstelik racon kestiğim sadece kendim iken uykumu da uğurlamışken gecenin arkasında bir kuyruk gibi takılı kalıp biliyorum da gecenin en sabırsız ve de mızmız kuyruklu yıldızı olduğumu.

Kendimi sevmek hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı bu güne kadar daha doğrusu yazgımın bir diğer versiyonunu günbegün yazıyor olmanın verdiği o huzurla daim kılmak adına da hayallerimi ve sıra dışı yüreğimle ip atlarken alfabenin tüm harfleri ile de flört ederken…

 


( Yazmak Sadece... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 11.10.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.