Düşlerime kefilim, düşemediğim bir
çiy damlası ve aşkın esareti: sözcüklerden çaldığım aşkı yaşarken çuvalladığım
göğün saklı tebessümü.
Evrelerde saklı hayat ölüm de.
Ölümsüzlüğe kafa tutan kalemin çalan
zilleri ve etekleri.
Nakşibendi bir hüzün, nedamet yüklü
öyküm ve zaruri hüznüm.
Mevsimlerden sonbahar ve içimde yetim
acılar ve aylar.
Karekökü nefsin ve alımlı açlığım ve
b/astırdığım bilumum duygu.
Heceler firari kurşun yediğim yetmedi
şimdi kurşundan da ağır benliğim.
Nefesim kesilirken ve zemheride büyürken
yüreğin soğukluğu.
Körebe oynadığım günlerdeyim ve
kordan bedenim: ateşi hasretin belki de kızamık çıkardığım günün özlemi ile
terledikçe terlemekteyim.
Arşınladığım.
Kayıp na’şım.
Kaybolduğum bir akşamüzeri ve
çimenlerde seken küçücük bedenim.
Bir manivela.
Bir hazan senfonisi.
Kasım da kastı ya, bu sene ve işte
içerlediğim mevsime verip veriştirdiğim oysaki ruh ikizim sonbahar ve
yapraklarım hep sarı ve solgun yüzümde bir açıp bir solan gün ışığı.
Sahip çıkmam gereken insanlar var ve
başımdan def ettiğim nazlı yanım ve bir sürahide unutulmuş limonata gibi bazen
şekerli mizacım bazen ekşi belki de hava bana iltimas geçen sonbaharı yaz bellediğim
ve yaz, dedikçe içimdeki ses bu sefer kalemin eşleştiği yazma dürtüsü.
Bir isyansa içimde çıkan ve bastırmam
gereken adeta Yeniçeri Ocağında gidip gelmelerin meali ayak sesim.
Kurşun kulağına.
Kuşlar fısıldarken kulağıma bazen
suskun evren bazense taşkın mizacım.
Gölgeler.
Gölgeli yolunda hazanın surdan
kaleler.
Hicabın ilk satırı ve af dilediğim
Rabbim.
Kanatsız gövdemle uçma arzusu içimden
geçen ve sabahın erken saatlerinde pencereye konan onlarca kuş ve kahvaltı
öncesi annemin eksiksiz yaptığı ve ekmek kırıntıları ile kuş sürüsüne sahip
çıkan anaç yüreği annemin.
Belki de Şems’in rüzgârı usul usul
esen bense asla uslu bir çocuk olmasam da bu yaşımda çocuklaştığım ve sadece
yüreğimi açtığım tek insan annem ve içimde söyleyemediğim her duyguya vakıf ve
de tek tanık iken Mevla’m ki bazen kendime dahi söylemekten kaçındığım bazense
kaçırdığım gözlerim gökte dikili iken içimden geçenleri hizaladığım bulutun
arkasında uzun ve görünmeyen bir yol adeta seyyah varlığımla teftişe çıktığım
sabahın ilk ışıklarında gelen ezan sesi ile Rabbimle yakınlaştığım.
Hüznüm genelde.
Umudum bazen yeknesak.
Hazan bohçamda saklı sarı yapraklar
belki de ömürlük erzak.
Göğün konşimentosu belli ki yolculuk
yakın ve kanatlarımla eşleştiğim onca sahipsiz kuş bu yüzden annemin en sevdiği
onları kolaçan edip sahiplenmek ve açlıklarını gidermek.
Çok şey var bu enstantaneye dair.
Bir sözcükten fazlası aslında.
Sadece bir simge gibi gözükse de
kuşların açlığı benim için mutluluğun hasadı.
Bir şüheda hatıra dünde kalan ve kuş
meclisine tanıklık eden yine dünde kalan çiçek dolu bir balkonda kuşların
insanı gerçekten de yalnız bırakmadığı belki de Yaratanın cennetten yolladığı
melekler her biri.
Çiçeklerse havanın gizinde ve misinde
saklı miski amber adeta.
Sözcüklerim kanatlandı yeniden.
Bense kalemin sırtına bindim kuşlarla
tavaf ediyorum gök kubbeyi.
Ve çocukluğuma gidiyorum ve yine yalnızlığımı
geçiştirdiğim kuşlar ve tek oyun arkadaşım iken rahmetli babaannem:
Bazen cama konan bazen karşı ağacı
yuva yapan iki kumru ve ufacık yavruları: yaşımsa var yok sekiz ve kırık alçılı
ayağımla pencere önüne mahkûm olduğum ve ayağım alçıda iken bu güzel kumru
ailesinin bana arkadaşlık yaptığı o uzun ve acı dolu bir ay.
Mevsimlerden nida bu gün.
Mevsimlerden kuş iklimi: öyle ya, kuş
gibi özgür hangi canlı ki ve eklem yerleri acırken şiirlerin gagalarında
taşıdıkları imgeler ve imleç ve devasa rahmet yüklü sözcükler…
İstanbul’un dahi yavaş yavaş kurak
bir şehre dönüştüğü ve sokakları mesken tutan martılar dadanmışken son
zamanlarda evin penceresine ve kocaman gövdelerini sığdırıp da o daracık
pervaza annemin elinden yedikleri iri ekmek parçaları.
Gün iken teftişe çıkan.
Gün iken gün yüzlü bir hikâye yazmama
vesile olan.
Bir kuş gibi özgür ve sevdalı iken
evrene bense cimri kanatlarımı bileyip adeta insanlığımı yok sayıp gökte
dolanıyorum gün ve gece.
Ve ısrarla sevdiğim ve yâd ettiğim ne
kadar güzellik varsa gelip de konuyor omzuma.
Bir kuşa nazire eden.
Bir kuş gibi coşkulu ve kıpır kıpır
iken yüreğim.
Bazense bozguna uğradığım ve
güftelediğim yalnızlığın bestesi iken kâinatın ve aşkın da ortak sesi.
Zor olmasa gerek hani düşlediklerimi
gerçek kılmak en azından hayal kurarken ve yazarken kuş gibi kuşlar kadar
özgürüm bazen kanatlarım takılırken dikenlere bazense kendime batırırken
çuvaldızı ama suç unsuru olmasa gerek özgürlük ve de hayaller ve ben kuşlar
kadar özgürüm en azından hayal ettiğimde ve sür-git hayatı ve evreni
sevdiğimde.
Bir kuştan asla zarar gelmez işte.