‘’Sonra içime ve hatta
dışıma kapandım. Küsmek gibi bir şey. Bir çeşit gölge fesleğeni. Bir çeşit
olmayan hayat. Zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak
gibi bir sorunum var benim. Epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu. Bir
yığın insan tanıdım. Ama hep yalnızdım.’’(Didem Madak)
Rengim yok benim bayım ve ucuz romanlara ve isyanlara karnım
tok.
Aşkın evrelerinde devresi attı zihnimin oysaki ben hep âşıktım
ve aşikâr aşka ve kendine yabancı ve yalancı bir rüzgâr.
Göğe çaputlar b/ağladım ellerimle.
İsyan ettim ve ağıtlar yaktım bin kere.
Bin bir gece masallarına ise asla özenmedim hatta
televizyonda yüksek izlenme oranları ile ekranları parselleyen dizideki
Bergüzar’a da asla öykünmedim.
Ben sıra dışıyım, bayım ve sıkıcıdır kimi zaman iç dünyam.
Bazense şivemde saklı İstanbul ile sekerim bir bir İstanbul
kaldırımlarında ve canım sıkıldıkça sokağın yeni müdavimi olan martıları
yemeden duramadığım kepekli grisin ile beslerim.
Hazanım ben her daim.
İçimdeki şempanze ise bazen gıdıklar iç sesimi ve aslan olup
kükrerim zebaniye ve zalime en çok da Leyla’nın ve Münevverin ardından ağladım
son zamanlarda eklenen yeni acılarla içimden seri katil olmak geçiyor ve
tetikte elim de kalemim de.
Ah, bayım, bayım bayım bayılmadım ben ne size ne de bir
başkasına sadece aşkı seviyorum ben ve içimdeki ırmak bazen t/aşkın bazense
yalnızlığın yolcusu.
İki kapılı bir han olduğunu cihanın yeni yeni keşfettim.
Çok insan yitti hem hayatımda ilk önce babaannemin gidişiyle
sarsıldım üstelik o kadın benim ilk aşkımdı ve ilk arkadaşım.
Babamsa çok kızdı bana ilerleyen günlerde.
Neymiş efendim?
‘’Seni gidi seni bücür. Babaannenin cenazenin kalkacağı gün
sen nasıl olur da bırakıp bizi gittin okuluna? Neymiş efendim, Almanca sınavın
varmış?’’
Oysaki ben ölümü bir oyun sanmıştım babaannem öldüğünde. Hem
yaşım kaç ki?
Sadece on bir.
Okuldan eve gelecektim ve babaannem koltuğunda yine ve
yeniden beni karşılayacaktı.
O yüzden o gün koşa
koşa geldim eve ve babamın kollarına atılacakken…
Kötü bir çocuk
değildim ben oysa.
Hem babaannem bana
söz vermişti asla beni bırakmayacağına dair.
Ve ben hep çok
sevdim kendimden çok sevdim insanları ve gördüm ki sevgi onları illa ki
sonsuzluğa uğurluyor.
Engel olamadım
küçücük kalbime.
Sonra arkadaşlarım
gitti.
Sonra öğretmenim.
Bense sözüm ona
büyüyordum ve büyütüyordum sevdiklerimi gözümde.
Aksayandı iç sesim.
Ve de aksıran.
Akseden içimdeki
sevgi ağacı elbet gafil avlandığım.
Sonra sevdiğim
komşularım bir bir göç etmeye başladı ve çevremdeki insanların sayısı git gide
azalmaya başladı.
Yüksünmedim ben
sevmekten.
Sonra babam gitti.
Daha kimler kimler…
Okul bitti ve de:
bir de ne göreyim tüm arkadaşlarım beni o gün itibari ile terk etmiş.
Bilemedim, bayım, bilemedim
ve insanların beni sevdiğine inandım.
Sonra da siz
gittiniz bir günde ve arkanıza bakmadan.
Ben de her an
gidebilirim hani hele ki son zamanlarda beni esir alan o baş dönmesi yok mu…
Hoş, benim başım
hep döner.
Benim içimdeki
dünya hep döner.
Döner yemeyeli de
epey vakit oldu sanırım kendimi cezalandırmanın en güzel yolu bedenimi aç
bırakmak.
Hep de demez miyim?
Yüreğim ve ruhumla
besleniyorum ben bir de hatmettiğim duygular ve hamt edip Rabbime sadık sadece
O’nun beni terk etmemesini diliyorum son zamanlarda bir de annemin.
Sevmeye korkar
oldum ama dönüşü yok.
Tek çaresi ise
sessizce sevmek sanırım içimdeki şaşkın çocuğu da çok seviyorum bu yüzden bin
yaşıma gelsem de hep o çocuk olarak kalacağım.
Bayım, ya siz,
nerelerdesiniz?
Siz iyi olun da.
Sessizce sevdiğim
onca insan da iyi olsun yeter bana.
Ben bana yeterim de
gerçi ben bir ömür bir Allah’ın kuluna yetemedim ama…
Yatırım yaptığımdı
bir ömür beynim.
Nadasa aldığım
duygularım ve iç sesimse aralıksız olarak son dokuz yıldır nöbette ve
içtimadaki kalemime yoldaş o iç sesim.
Dış ses mi?
İçime ve dışıma
kapanmışken ne fark eder ki?
Varsın dış ses ve
dünya alaya alsınlar beni.
‘’Gelinciklerle dolu
tarlalara baktığımda üzüntüsünden kan tüküren Allah'ı görüyorum. Aslında bir
tür veremli kız şarkısı söylüyorum, herkes bunun şiir olduğunu düşünüyor. Ne
yapayım, aşkın başka türlüsünü bilmiyorum.’’(Didem Madak)
Aşka aşina olduğum mu?
Ama aşktan söz edilmez bizim evde çünkü ben hala o küçük ve
sıkılgan ve utangaç kız çocuğuyum üstelik ben ilk defa dört yaşında âşık oldum
hayatımdaki ilk insana ve ilk arkadaşım iken babaannem…
Çok erken gitti ama üstelik sözü vardı bana…
Dedim ya: Aşiyan yollarında gezdim ben bir ömür ama sadece
ruhumla, bayım…
Ayıplı bir kelime
addedilse de bizim buralarda aşk…
Asla vazgeçmedim
âşık olmaktan üstelik bihaber iken aşkımın muhatabı…