Geceyi soframa davet eden ıslığı çalıyorum. Duydum ki; çok özlemiş beni! Loş bir koridorun bitiminde bulunan, siyah kunduralarımın altından küçük bir kağıt parçası çıkıyor. Anlık duygularla perçinlenen dizeleri okumaya koyuluyorum…

Baba beni sevsene,
Hadi öp beni.
Bu sabah uyandığımda,
İlk seni göreyim karşımda…
Sigara dumanından önce,
Teninin kokusu gelsin burnuma!

Ömrüme susan, sokak paçavralarını yutuyorum. Yavan ekmek yemek gibisin sevda! Huyun kurusun.. Hani küçük bir kız çocuğuna:

‘’Seni oğluma alacağım.’’ derler…

Kız çocuğu delirir. Domates yanakları kızarır, bozarır. Oysa küçücükken bilmez! Akan burnunu temizlemeye gücü yetmezken, sevdanın buhranına gömülme endişesini iliklerinde hisseder.

Musalla taşı diyordu,
Musalla taşı ya da gökyüzü!
Romeolar çıktı şimdi,
Mecnun olmak koydu bizimkine.
At, arpa, soğan, çamur,
-du…
Ferrari, hamburger, kestirme aşklar oldu…
Romeolar icat oldu şimdi!
Ve Leylalar üzgün…

Yalnızlık demleniyor, birazdan aşkı içeceksiniz. //ah nerde!// Bu bir çok sesli korodur. Medar-ı iftiharınız, birazdan salya sümük hıçkırıklara boğulacak. Ben ağlattım! Kestane şekeri tadında ara gazlarınız onu bu hale getirdi. Delilik bu! Biliyorum… Ben zaten deliyim; anlayamadınız mı? Hayatın çekilmezliğinden çok, onu çekilir kılan birilerinin olmasını istiyorum. //peki o halde// At şekerini çayıma ve sakin sakin karıştır…(afiyet olsun)

Filozoflar ve yazarlar,
Aşkı öğretmişler!
Onlar nasıl öğrenmişler?
Benim doğrularım var,
Ezemem bir daha…
Dedikçe;vuruldum sana.
Başlığında ıskaladın,
Girişte bir yerlerde tükendi mühimmatım.
İlk paragrafta yaralandım,
Sonuca gelmemiştim ki henüz daha…
Düştüm yere devrik bir cümlenin sonunda.!

Pisikopat duygularım ergenleşti. Hacıyatmazlar sırf bu nefrete gölge düşürmemek uğruna, ters dönmeyi yeğledi. Gece, sus konuşma! Tüm kızkaçıranları, sen attın eşik dibime. Beni, cam kenarı yalnızlıklara gark ettin. Siyam kedileri hüznümü pisletiyor! Kozmik sırların izdüşümünde, gönlümü ayyaş ruhuna meze yapıyorum. Ağzını şapırdatman, ağaç dallarını tiksindiriyor… Susmalısın gece! Şaka gibi bir güne, senin bestelediğin monoton bestelerle uyanmak istemiyorum.

Bir bebeği çıngırakla avutmak gibisin! Beşiğinin başında, sana saatlerce sevda masalları anlattım.//daha uyumadın mı?// Elbette uyumaya yeltenen, uysal organlarım var. Ama, fındık kabuklarıyla diş kovuklarımda saklambaç oynamak daha işime geliyor. Biliyorum..! Seher vakti, uyumadığımı görünce seni azarlayacak. Şimdi yarasın//larla uyuyup, aşk sarhoşu olarak uyanmak istemiyorum. Hani senin bir alacakaranlığın var… Bana, onu anlat. Buğuz yapma gece..!

Nadir kazığı bu benimkisi!
Ensesine yel üflese,
Çağlayan olup kükrer dereleri.
Çemenim benim…
Tekerleme gibisin ey hayat,
Utanmaya ne hacet;
Yüzsüzce çalıyorsun endişemi.
Sonrası..
Sorumsuz yeni nesil gençliği!

Bak gece! Evren, yüzümüze şavkını yansıtıyor. Seni, çaldığım ıslıkla derdime ortak ettim. Bu, sorgusuzca çözümlendirilmiş bir denklemdir. Hani yaşamak zor geldiğinde, boylu boyunca uzanacaktık. O bozuk aksanlı şarkılardan dinleyecektik. //seni di(n)ledim//

Şimdi sen ufukların ardında hapsettiğin güneşi serbest bırak. Bende yatağıma uzanıp, rüyalara dalayım. //Portakal kabuğundan yelkenlerimle, ebruli düşlerdeyim. Ela ela özlemlerimle yalınayak yürüyorum.// Gitmelisin gece! Tek gecelik aşktı bu! Şanına yakışır cinsten sona ermeli. Hoşça kal yüreğime…

--Ay deli bir aşkın kudretinde, sicim sicim karanlığa dökülürken--


(not) - Gecenin ardına saklanan kalemin isyandır..!

Toprak

04:00

1.4.2010



( Cam Kenarı Yalnızlık başlıklı yazı Toprak tarafından 1.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.