1
Allah Hâkim olarak en doğru hüküm ve yargının sahibidir. Yaptığı ve emrettiği her işte bir incelik, derinlik, sağlamlık ve bir kararlılık olması açısından hikmetlidir.
İnançlı insan için Allah doğru ve sağlam bilginin kaynağıdır. Yani O
ne derse, hangi bilgiyi vermişse gerçektir ve mutlaktır. Çünkü O Hâkim ve
Alimdir.
Tehanevi, Hikmet ilmi kavramının felsefe (bilgi sevgisi) anlamında
kullanıldığını belirterek, hikmetin aklî gücün itidalini ifade eden
tanımıyla tasavvufta kazandığı, “nefsin ve şeytanın afetlerini ve bunlardan
koruyucu manevi riyazet yollarını bilmek” şeklindeki anlamını da aktarmaktadır.
(İslam Ansiklopedisi)
Bu kısa giriş aslında orucun felsefesinin ne anlama geldiğinin bilme,
anlama ve kavramanın sağlam bir yargıda bulunma anlamına geldiğinin altını
çizmek içindi.
Allah hiçbir şeyi boşuna, anlamsız ve iş olsun diye emretmez. O'nun her
emri, her sözü derin bur bilgeliği, derinliği için de saklayan bir hazine
sandığıdır. Hikmet kavramını insan için ele aldığımızda ise bu hazine
sandığının anahtarını elinde bulunduran ve derinliği olan bilginin aslına
ulaşmak için bilgi denizine dalan bir bilgelik dalgıcı diyebiliriz.
Bilgelik dalgıcı sözlerin derinliğini anlama kabiliyetine sahiptir. Çünkü
bu hususta yoğunlaşmakta ve sadece resmin görünen yüzünü değil bir de arka
plandaki manasını anlamaya çalışandır.
Öyleyse bizde bu manada orucun felsefesini irdeleyerek aslında kısa bir
bilgelik dalgıcı olarak onun ne anlama geldiğini ve genel anlamının ötesinde
arka plânda ne sakladığının gizemine yolculuk yapabiliriz.
Hâkimi Mutlak Allah (cc) orucun farziyetini belirttiği ayeti kerimesinde
şöyle buyurmaktadır.
"Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz
kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvaya erersiniz."
Bakara/183
Bu ayeti hikmet gözlüğüyle okuduğumuzda oruç ve takva kavramlarının kilit
olduğunu görebiliriz. Öyleyse hazine sandığını açabilmek için bu kilitlerin
anahtarlarını bulmak bir zorunluluktur. Aksi taktirde sadece yüzeysel olarak
söylenenlerle yetinmek durumunda kalabiliriz. Hakîm Allah bize orucun asıl
amacının takvaya ermek olduğunun altını çizmektedir. Yani dikkatimizi oruçta
takvalı olmanın gerektiğini belirtmektedir. Şimdi biz inançlı bir insan olarak
takvayı teğet geçerek sadece oruca odaklanırsak, orucun hikmetinden mahrum
olmak gibi bir fakirliğe düçar olabiliriz. Çünkü orucun hikmeti, zenginliği,
bereketi hazine sandığının içinde gizlidir.
Oruç kelimesi,
sözlükte “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamına gelen
Arapça savmın (sıyâm) Farsça karşılığı olan rûze kelimesinin
Türkçeleşmiş şeklidir. (İslam Ansiklopedisi)
Bir şeyden uzak durmak hazine sandığını takvaya ermek anahtarıyla açmaya
çalıştığımızda nasıl bir hazineyle karşılaşacağımızı merak edenlerle
tefekkür denizine dalabiliriz.
"Sözlükte “korumak, korunmak, sakınmak, saygı göstermek, dindar olmak,
itaat etmek, korkmak, çekinmek” anlamlarındaki vikāye masdarından
türeyen takvâ kelimesini Seyyid Şerîf el-Cürcânî,
“Allah’a itaat ederek azabından sakınmaktır, bu da ceza almayı haklı kılan
davranışlardan nefsi korumak suretiyle gerçekleşir” şeklinde tarif eder."
(İslam Ansiklopedisi)
Peki bize bu hususta yardım edecek, yol gösterecek rehber kimdir? Çünkü
tefekkür denizine dalmak bir cesaret işidir. Vurgun yiyebiliriz, yol kaybedip
boğulabiliriz. Bunun için Kur'an tefekkür denizinin rehberi Hz. Muhammed'in
(as) manevi önderliğinde yol alarak hazine sandığının bize sunduğu zenginlik ve
bereket coğrafyasına girebiliriz.
Oruç sandığının içinde manevî iklim rüzgarlarının estiği bir coğrafya saklı
olduğunu hazine sandığının çilingiri Hz. Muhammet'ten (as) öğreniyoruz.
”الصِّيَامُ جُنَّةٌ، فَلاَ يَرْفُثْ وَلاَ يَجْهَلْ، وَإِنِ امْرُؤٌ
قَاتَلَهُ أَوْ شَاتَمَهُ فَلْيَقُلْ: إِنِّى صَائِمٌ مَرَّتَيْنِ...“ Buhari/ Savm-2
"Cünnetün" kavramı kalkan anlamına gelmektedir. Hakîm Allah,
orucu takva ile ilişkilendirirken, hazine sandığının çilingiri ise onu
kalkanla açıklamaktadır. Kalkan nedir ve insanı neye karşı korur?
Kalkan bir savaşta düşmanlardan gelecek herhangi bir saldırıya karşı
insanın kendisini korumak için edindiği bir alettir. Aniden gelecek hamlelere
karşı refleks geliştirerek saldırıyı boşa çıkaracağımız bir korunaktır
kalkan.
İnsanın düşmanı kimdir?
"Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak
Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir." Nisa/46
Bizi yaratan, varlığımızı bağışlayan ve bizi tasarlayan Rab Allah bizi ve
düşmanlarımızı bizden daha iyi bilmektedir. O hâlde Alim ve Hâkim Allah'ın
bildiği ve bizi, ona karşı uyardığı düşmanımız kimdir?
"Hani biz meleklere: Âdem´e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak
üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden
dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost
ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir
değişmedir!" Kehf/50
Düşmanın tanımı gayet açık bir şekilde yapılmaktadır.
Gardımızı alacağımız düşman şeytan, dostları ve Rabbimizin yolundan
çıkanlardır.
"Rabbinin emrinden dışarı çıkan." Bunun adı, iblis, nefis, insan,
ihtiras, hayvan, makam, şöhret, unvan adına ne derseniz deyin kısaca insanı
Rabbinin emrinden uzaklaştıran her şey insanın düşmanı ve korunulması gereken
şeydir. O halde oruç insanı bu tür tehdit ve tehlikelere karşı koruyan bir
kalkandır diyebiliriz.
Hadisin devamında "Fela yerfus" ifadesi geçmektedir.
'Refese' müstehcen, argo, açık saçık sözler, cinsel ilişki gibi anlamlara
gelmektedir. Yani oruçlu olduğunu söyleyen ve kendini öyle tanımlayan kişi bu
tür söz ve davranışlardan kaçınmalıdır. Gözlerini, kulaklarını, dilini, kalbini
oruç kalkanıyla korumalıdır. Müstehcen diyeceğimiz görüntülerden, videolardan,
konuşmalardan, şakalaşmalardan kaçınmalıdır. Çünkü takva ile imal edilmiş oruç
kalkanı insanı Allah'a yakın, kötülüklere uzak kılacaktır.
Yine "vela yechel" ifadesi ise cehele fiilinden türemiş ve
cahilce, kaba, kırıcı söz ve davranışlar demektir. Öyleyse bizim kalkanı
kendisine doğrultacağımız tehlikeli düşman ve davranışlar iblis, nefis,
cahillik, cinsellik, öfke, küfür ve benzeri şeylerdir.
Peki bu gibi insanlarla karşılaştığımızda takva ile şekillenmiş oruç bizi
nasıl şekillendirmelidir?
"Birisi sizinle kavga etmek isterse veya küfrederek tahrik etmeye
kalkarsa iki defa ben oruçluyum." desin."
Orucun felsefesinde sabır eğitimi, nefis terbiyesi ve rızayı ilahi vardır.
Bunları es geçen kişi sadece aç ve susuzluk vadilerinde dolaşmaktan başka bir
kazanç elde etmez.
”مَنْ لَمْ يَدَعْ قَوْلَ الزُّورِ وَالْعَمَلَ بِهِ، فَلَيْسَ لِلَّهِ
حَاجَةٌ فِى أَنْ يَدَعَ طَعَامَهُ وَشَرَابَهُ.“
“Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi
bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur!” (Buhârî, Savm, 8)
“Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır.
Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz
kalmaktır.”
(İbn Mâce, Sıyâm, 21)
Bir sahil şehrini düşünün. Kasırga ve fırtınaların yoğun olduğu bir zamanda
denizde bir dalgakıran yoksa şehrin zarar görmesi kaçınılmazdır. İşte aslında
Allah'ın elçisinin söylediği ve altını çizip dikkat çektiği husus da tam olarak
budur. İnsanın yüreğini sarsacak günah, haram, çirkin, müstehcen, kaba saba
rüzgârları frenleyecek bir takva kalkanı yoksa imanın zarar görmesi
kaçınılmazdır.
O halde sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Allah Alim ve Hâkim olarak her
işinde bir hikmet vardır. Orucun hikmeti takvaya ermektir. Takva ise insanın
Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olmasıdır. İnsan ister oruçlu olsun ister
olmasın kendisini Allah'tan uzaklaştıracak her türlü düşmana karşı uyanık
olacaktır.
Ramazan uyanıklık, dirlik birlik ayı olarak takvayı yaşama iklimi
ve coğrafyasıdır.