Güzelden Gazele Uçan Kelebekler
*
*
*
gece ve ben 
baş başa
yıllardan beri 
baş başayız zaten
baş başa kaldığımızda 
gece de yalnız
bende

birbirlerinin ciğerlerini sökmek için 
fırsat kollayan iki düşman gibi 
başbaşayız  geceyle
gece pençelerini bütün uzviyetime geçirmeye hazır
sürüde ki koyunu gözeten kurt gibi gece 
acı acı uluyor
bir kurt ki gözleri pırıldamıyor
bir kurt ki soluğu buz gibi soğuk

ve gece... 
içindeki sessizlik olmasa
kitapların saçtığı aydınlık olmasa
ben ne yaparım
fakat artık yazma iştahım yok
şimdi bütün sevdiklerim mışıl mışıl uyumakta
ben  dudaklarımda sigara
sigaram da sönük
ağzımda zehir gibi bir tat

gece kitap okumayı dedemden öğrendim
köyde ki evin üst katında bağıra bağıra 
kitap okuduğunu hatırlıyorum
sonra şehre göçtük
kenar mahallede iki katlı bir evde
en tatlı hatıralarımdan biri 
babamın çocuklarını etrafına toplayıp 
yüksek sesle kitap okumasıydı
şiirin büyülü dünyasına o kitaplarla girdim 
ben…

ilk hikaye
ilk roman 
ilk şiir
sonra kendim yazmaya başladım
kitaplar ve gece arasında
onca yıl gelip geçti işte
kimi zaman gözyaşlarından inci yaptık
kimi incilerin bir sevgili kakülünde pırıldadığını gördük
zavallı gözyaşlarım 
en sadık dostum oldu
şairin kaderi bu olsa gerek

o gecelerde
mustafayı hatırladım
sağmacılar zindanında ölüm saatini bekleyen mustafayı
delikanlıydı 
yüreğinde en muhteris vatan sevdası vardı
memleketini ihtirasla seviyordu

necdeti hatırladım 
necdeti ve onun sevgilisini
halime henüz taptaze bir başaktı
yeşil bir başak gibiydi gözleri
ve yeni açmış bir gelincik
ve necdet ölmek istemiyordu 
hele ki idam edilerek

ölüm bu
kovaladıkça kaçan 
kaçtıkça kovalayan insafsız heyula
ama mesuttular
son görüşmede
genç sevgililerin bakışlarında 
aşkın yıldız yıldız pırıldadığını gördüm

seksenlerde kodes bir nevi devlet nişanıydı
kaderin bileklere taktığı prangalardan kurtulmak için 
ölmek…
dekorsuz
poz almadan 
batan bir güneş gibi ihtişamlı

mütevazı bir gecekondudan
görkemli bir şatoya geçer gibi 
realiteden tarihe geçmekti ölüm
ah bir inanabilseydiler öyle olacağına
idama gidenler
o ıstırap gayyasında 
aylarca kalır mıydı
işkencenin kucağında karanlık gecelerce

neredesin
ey ölüm…
yanan ruhumu müşfik avuçlarında dinlendirecek meçhul dost
toprak olmak
bağrında çiçeklerin yükseldiği bir toprak 
ve çiçeklerle yaşamak... 
artık geceleri de sevmiyorum
belki her şey yalan
yalan dünya gibi

sevilen bir sesin 
seven bir sesin sıcaklığı 
bütün bu soğuk düşünceleri dağıtabilir ancak
nerede o ses
biliyorum bütün geceler ıssız olur
saatlerin saniyeleştiği endişe peronlarından
saatlerin asırlaştığı gayya cehennemine yuvarlanan 
o ses nerede
 
kelime leşleriyle dolu kafatasım
horon tepen mefhumlar 
kaypak
insicamsız 
ipliği kopmuş tespih taneleri gibiler 
her biri bir tarafa dağılıveren düşüncelerle
doluyum şimdi
ne zaman gözlerimin yıldızı 
bu heyulayı dağıtıverecek 

üzerinde uzun şiirler yazdığım  masa 
onca eziyetime maruz  yıllarca  
şikayetsiz 
emrime amade 
oda biliyor ki
hikayeler romanlar şiirler
üstüne düşen her kelime 
ahenkleşen her üslup ebedileşiyor
onun için suskun

şiirler yazıyorum
inanıyorum ki nağmeleri dudaklarda dolaşacak 
gözyaşlarıyla ıslattığım o kağıt parçaları 
birilerinin zihninde menekşeleşecek
bahtiyar edecek hayallerini
kelimelerin
kalemin kainatı
kırık bir kalem
soğuk bir oda ve sessizlik

her nefeste 
fani hazlardan
hayatı iksir gibi yudum yudum içen
ebedi besteler yapan büyücüler gibi
güzelden gazele uçacak kelebekler
yıllar…
kanatlarını koparıncaya kadar 

redfer


( Güzelden Gazele Uçan Kelebekler başlıklı yazı redfer tarafından 5.10.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.