Renklerin ölgün bahtına yağandır kar
yağmalandığı kadar yürek ve yâdında dünün, şairin saklı tuttuğu teselli hele
ki…
Adı olmayan hayaller de kerevete
çıkarken
Kök hücresinde evrenin
Nice umut nice hüküm verilen kararın
Tahliyesinden sökün eden
Göğün müdavimi ruhun
Yerin dibine geçtiği kadar kayıp
düşlerin
Bir bir tecelli ettiği
Bir kapı aralığından sızan ışık ne
ki?
Ölümün karanlık yüzünden yeniden
doğacak madem
İnsanlığın ölgün yetileri
Kalemin devirdiği
Putlar misali
Her pot kırdığında şair
Paye verdiği kadar
Şiirlerin güftesinde saklı idi
Ömrün sonlanmayan vardiyası
Yerin göğün kat izi
Sözcüklerse tepeleme yağarken
Sızan acının parmak izi
Elbet kalemin özgürlüğüne delalet her
şiir her imge
Kayıp kıtalarda baş veren
Onca yaralı ve yanan coğrafya
Ertelendiği kadar ömür
Enkaza dönen duygular nasıl da
kördüğüm misali
Ağına alır hüzünlü sesini
Duymamak ne mümkün insanlığın?
İnsanca yaşamak varken bahtına yenik
düşen
Kaderin ve fermanın izinden sökün
eden
Kederin sunumu
Yâdı ömrün günbegün büyüyen huzursuzluğu
Bertaraf edecekken Araf’ta
saklanmışken
Mazlumların ve çocukların can çekişen
ruhu
Arifesinde kıyametin
Edilen bunca gıybetin, dinmeyen
Zulmün bekası
Yalnızlığın ve de mazlumların
verilmişken salası
Her saniye bir asır
Her beyitse ayrı bir hayatı sunan
Güncesinde evrenin
Aşkla umutla iman gücüne şerh düşen
Kat izinde soluklanan
Sevginin rüştü henüz ispat
edilmemişken
Yaralı bedenler kafilesi
Yamasını dikemeyen şairin ikamesi…
Yanan bir ateş misali
Cebbar gölgelerin infilak eden kini
Kiri olsa olsa elinin şairin her
sözcüğü
Bandığı kadar umuda
Yalnızlığın dinmek bilmeyen
tantanasında
Mı saklıdır bir hoş seda?
Bil mukabil, evren
Bizatihi sömürülen nice hayat nice
beden
Kaynakçası ölümdür geri dönülmeyen
Yolun bahtında açacak mıdır yeniden güneş?
Varsın olsun hüznün yükü
Sonsuzluğun gizemli tarhında
Hayra alamet esen rüzgârın
Engin matemin sızısından sızan
Sonu gelmez hayallerin de yanık
bağrında…