1 Albay Reşat Paşa Ve Bir Değerlendirme
Ağlıyordu Çanakkale sırtları
Düşman boğaza dayanmış
İlle de '' Anadolu '' diyordu.
Bir milletin namusu söz konusu idi.
57. Alay destan yazmaya hazırlanıyordu.
Başlarında cengaver bir Türk paşası
Albay Reşat Bey...

Mustafa Kemal Paşa görevlendirmişti onu
Ne güzel insandı bu '' Mustafa Kemal ''
Ne kadar çok güvenmişti ona
Çiğiltepe ona emanetti.
Hepsi çiğiltepeye şehit olmaya gitmişti.
Düşman savunuyor, Reşat Bey bastırıyordu.
Ne büyük bir savaş idi.
Daha şimdiden birliklerinin yarısı şehit olmuştu...

Çiğiltepe ele geçirilmeli idi.
Mustafa Kemal emretmişti.
Sözü sözdü Reşat Beyin, Çiğiltepe ele geçirilecekti.
Çalan her telofanda yüreği titredi.
Tamam Paşam, alacağız dedi.
Ve vakitler tükenmişti.
Çiğiltepe hala alınamamıştı.
Dayadı şakağına silahı
'' Sözümü tutamadım Paşam '' diye bir not bıraktı.
Tek bir mermi ile son verdi hayatına
Şehit diye adı yazılacaktı, dağlara,taşlara
Mustafa Kemal'in gözleri dolacaktı.
Ama; dillerde tek bir söz kalacaktı.
Vatan sağolsun...


Eğer yolunuz Sandıklı-Afyon arasına düşerse, lütfen O'nu ziyaret edin. Marmaris, Bodrum, Kuşadası, Antalya, Fethiye'ye giderken çoğunuzun geçeceği yol üzerindedir o...

Her gün binlerce aracın geçtiği yolda, herkes bakar da o küçücük tabelayı görmez. Belki de bakar geçeriz!.. O tabelada belli belirsiz bir ibare vardır: "Albay Reşat Bey-Çiğiltepe Şehitliği 10 km."

Reşat (Çiğiltepe) Bey, hepimizin bildiği ünlü Ziya Paşa'nın oğludur.

1879'da İstanbul'da doğan Reşat Bey, 1896'da Harp Okulu'nu bitirdikten sonra, Trablusgarp ve Balkan Savaşları'na, Çanakkale müdafaasına katılmış, Muş'un Rus işgalinden kurtarılmasında da önemli rol oynamıştır.

1918'de Suriye'de İngilizlere esir düşmüş, esaretten kurtulur kurtulmaz Aralık 1919'da Milli Mücadele'ye katılmak üzere İnebolu'dan "İstiklal Yolu" üzerinden Ankara'ya geçmiştir.

Yarbay rütbesi ile İnönü ve Sakarya muharebelerine de iştirak eden ve olağanüstü kahramanlık gösteren Reşat Beye, son olarak 57. Alay Komutanlığı görevi verilmiş; bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından, Büyük Taarruzun ikinci gününde, muharebenin ve de ülkenin-ulusun kaderini etkileyecek en kritik mevkide yer alan "Sincanlı Ovasından Dumlupınar'a kadar" tüm yolların önündeki en stratejik engel olan- Çiğiltepe'yi düşmandan temizlemesi emredilmiştir. Ne var ki, bu tepenin önemini çok iyi bilen Yunan Başkomutanı Trikopis ise, en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığmış; tahkimatı tamamlamıştır.

Sonrasını resmi kayıtlardan izleyelim:

"... 27 Ağustos 1922 sabahı 57. Alay bu tepeyi kuşatmıştır. Saat 10.30'da Mustafa Kemal telefonda komutana sorar;

- Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?

- Komutanım, yarım saat sonra alacağız.

- Başarılar diliyorum.

Saat 10.45 Mustafa Kemal: - Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.

- Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.

Saat 11.00. Başkomutan Mustafa Kemal: - Reşat Beyi istiyorum.

- Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum:

- Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.

Mustafa Kemal'in gözleri Çiğiltepe'ye çevrilir... Reşat Bey için, saygı duruşu yapar gibi, bir müddet kımıldamaz.

11.45 Başkomutanın telefonu çalar: - Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovasına doğru kaçmaktadır, arz ederim".

Resmi kayıt burada bitiyor.

Ulusal onurumuzu koruyan ve yücelten kahramanlarımız için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa şöyle diyecektir:

"Türk Askerine:

Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Burada şehit olan kahraman evlâtlarımızı minnetle anıyorum, ruhları şâd olsun."

Başkomutan Mustafa Kemal.

Atatürk'ün bu sözleri, Albay Reşat Bey Şehitliği'ndeki mermer bir kitabeye de nakşedilmiştir.

Yolunuz düştüğünde, eğer zamanınız ve imkânınız varsa, sizi o kitabeye yöneltecek tabelayı görmezden gelmeyin. Eğer bu ülkeyi seviyorsanız, Cumhuriyetin erdemlerine inanıyorsanız, ulusal bilince sahipseniz…

Bugün kü; ikbal ve iktidarlarını o kahramanlara borçlu "büyüklerimiz" gibi davranmayın. Binlerce kilometre otoyol ve duble yol yapmakla övünenlerin gücünün, 10 kilometrelik yolu yapmaya yetmediğini görün!

10 Kilometrelik "yol"u ancak yarım saatte alacaksınız. Taşlar, çukurlar ve tozlar arasında tepeleri tırmandıktan sonra, yol ayrımında bir tabela daha görürsünüz; yürekleri, "liboşlar gibi" kararmış magandaların nişangâhı haline geldiği için, tabeladaki bir tek kelimeyi bile okuyamazsınız. Bir süre daha güç bela ilerledikten sonra O'na ve Onunla birlikte bu vatan için, bugünlerimiz ve yarınlarımız için canını veren kahramanlarımızın yattığı şehitliğe ulaşırsınız...

Hayatlarının baharında, komutanları Reşat Beyle birlikte ölüme doğru koşan gencecik yiğitleri, bizler ve bizden sonra gelecekler için en değerli varlıklarından, canlarından vazgeçmiş kahramanların kabir taşlarını görürsünüz:

- Sivas-Hasan oğlu Hüsnü-23 yaşında",

- Tunceli-Ahmet oğlu Mevlût- 20 yaşında",

- Konya-Ruşen oğlu Haşim 21 yaşında",

- Mersin-Hasan oğlu Ömer 24 yaşında ",

- Afyon-Mehmet oğlu Musa 18 yaşında" ve diğerleri...

Şehitliğin kitabesinde şu satırları okursunuz:

"Bu vatan toprağın kara bağrında, sıradağlar gibi duranlarındır,

Bir tarih boyunca onun uğrunda, kendini tarihe verenlerindir."

Sanki bu satırlar, "laf olsun diye yazılmış"tır. Günümüzün mandacıları, ulusumuzu aşağılamak, çocuklarımızın, gençlerimizin vatan sevgisini köreltmek için, bu gerçeklerin, şiirle ifade edilmesine; "Türkün, Türk'e propagandası" diyorlar. İstiyorlar ki; tarihimizden, ulusal değerlerimizden söz edilmesin, çocuklarımız, kendi milletine düşman olsun, kendileri gibi AB'ye, ABD'ye boyun eğsin, hizmet etsin...

Geçmişimizi bilmek, çocuklarımıza öğretmek görevimiz. Onun için, yolunuz düştüğünde, eğer zamanınız ve imkânınız varsa, "o" tabelayı, görmezden gelmeyin. O şehitliği bulun. Kahramanlarımızın huzurunda bir dakika da olsa saygı duruşunda kalın. "O günden kalan" sesleri duymaya çalışın…

Çiğiltepe'de, bölgenin en yüksek ve stratejik tepesinde, bu tepeyi almak için canlarını veren kahramanlarımızın huzurunda duyacağınız tek şey şiddetli rüzgârın uğultusudur…

O uğultu, sömürgeciliğe, emperyalizme karşı verilen ilk kurtuluş savaşı için tabiatın bestelediği bir ağıttır.

O tepede, başka bir ses ve nefes duyamazsınız. Albay Reşat Bey ve diğer şehitlerimiz de sizi duyamaz ama siz onları tüm benliğinizde hissedebilirsiniz…

Onların sizin ziyaretinize de, dualarınıza da ihtiyaçları yoktur; çünkü erişebilecekleri en üst mertebeye zaten ulaşmışlardır. Olsa olsa, sizden vatan sevgisi bekliyorlardır! İsteseniz de onlara başka bir şey veremezsiniz.

Yapabileceğiniz tek şey, vatan sevgisini tazelemektir. Bir de çevrede duyarsız insanlarımızın bıraktıkları çöpleri toplayabilir; tozlanmış mezar taşlarını, Reşat Beyin büstünü ve kitabeleri sevgiyle silebilirsiniz. Hepsi o kadar!

Bu vesile ile tüm şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.


MEHMET ÖZMEN ( 01.05.2010 )
( Albay Reşat Paşa Ve Bir Değerlendirme başlıklı yazı Mehmet ÖZMEN tarafından 1.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.