BABAMIN MİRASI
İnce belli bir çay bardağı başucumda kum saati
Her kum tanesi ömürden bir gün
Yetmiş iki yerden kırılır mı bir gönlün takati
Bir öncekinden acımasızsa her dün
Katli vaciptir beklenen bu son gün.
Bassana bağrına şu yaşlı başımı
Parmakların dolaşsın saçlarımda
Erkek adam nasıl ağlarmış görsünler
Ne fark eder ha altmışında ha otuzunda
Hep kadınlar mı ağlayacak erkeklerin omuzunda.
Sözün bittiği yerdeyim gözümün önünde yüzün
Birkaç damla gözyaşı birkaç tutam hüzün
Ne kapanmaz yaraymış, birde zaman her derde devadır derler…
Oysa ben arasındayken kapanmış gök ile yerler
Sevgiden daha çok şefkat’a ihtiyacım
Başımdan büyük dertlerim ,darağacına muhtacım
Kendime celladım ben
verilecek bir başım
Elliyi çoktan aştım ama bir çocuk kadar yaşım.
Yırtılsa şu göğsüm her kaburgam bir Havva
Sura üflenmeden kapanmaz vallahi bu dava.
Hakkım varsa helal olsun, ki ram’dım emrine
Bir tek onun sevgisi merhem olurdu derdime
Ne sevdiğini söyledi ne başımı okşadı
Bir kez olsun aferin deyip , benim ile coşmadı
Adam olmaz senden derdi hiçbir gün unutmadım
Adam olmadım baba yüzünü karartmadım.
Tek engel sendin, yaşamadım hayallerimi
Bir poyraz savursun isterdim küllerimi
Çıvgın bir nehrin boz bulanık sularında
Ya da gri bir kurdun dişleri arasında.
Ha bir meşe palamudu ha bir tutam ot
Ha bir yaban tavşanı ya da ihtiyar bir it
Tek davam bu dünyadan insan gibi git
İlk önderim sendin tek ustamdın sen benim
Altın bilezik mirasın, sayende hak yemedim .
İnancım sarsılmadı aksine dimdik ruhum
Gene haşarıyım bak, yaramazlık hep huyum
Elimden ne gelir ki , sen osun bende buyum
Ama yılmadım hiç bükülmedi bileğim
Ayakucunda bir çukura gömülmektir dileğim.
YILMAZ TİZGÖL
17.04.2024
NİJNİY NOVGRAD