On dört yaşında orta ve liseyi beraber okuyacağım Devlet Parasız Yatılı Öğretmen okuluna vardığım günden beri az çok dünyanın bazı olaylarının farkındayım. Bu hadiselerden biride devamlı terörle analar ağlatılıyor.
Öğretmenlik hakkımız alındığında lise birinci sınıftaydım ve büyüklerimize uyarak hep beraber eğitim-öğretimi boykot yapmıştık. Anlamını bile bilmediğimiz çeşitli sloganları bize zorla bağırtıyorlardı. Aklım pek bir şey ermiyordu ama yolun kenarından bize küfür eden küçük bir ilkokul çocuğunu hâlâ unutamıyorum.
Ülkemizi yıllarca laf ebeliğiyle uyutarak idare etmiş birinin dediği gibi “Yürüdük yollar aşınmadı” ama o günlerden bu günlere devamlı bir şekilde analar ağlatılıyor. O zamanlarda zeki öğrencileri (Mahir Çayan ve Dursun Önkuzu vb.) kullanarak bazıları kendilerine hizmet ettirdi. Bugünde senaryo aynı sadece oyuncuları farklı! Dün birinin bilerek oynattığı oyunda roller solcu sağcıydı, bugün dinci dinsiz, Sünni alevi ayırımı, Kürt ve Türk çatışması.
Camiden çıkmayanların yüzde doksanının dinsiz (Tek bir ayet ve sahih hadise zerre kadar ters düşen, küçümseyen herkes şirke düşer. En küçük şirki –Allah’a eş koşma- olan kişide dinsizdir) olduğu günümüz de bile irticadan söz ediliyor. Gerçekten sağlam inançlı bir kişi kesinlikle devlet düşmanı olamaz. Çünkü bayrağın dalgalanmadığı hiç bir yerde ezanda okunmaz.
Liseden çıkanın imam yani önder, lider edildiği ülkemizde yarım hocalar Allah’ın ilk emrinin bile “Oku” olduğu halde okumaktan aciz halkımızı ne yazık ki mükemmel dinimizi gereği gibi bilerek inanıp uygulamaktan mahrum etmiştir. Kitabını açıp okumayan halkımız ise kafasına takılan en küçük soruyu imamlara sormaktadır. Yirmi beş yıllık memurluk görevi içinde imamlık ve imam hatip lisesinde meslek dersleri öğretmenliği yapmış biri Hac’ca giderken Kur’an-ı Kerim’in bir kez mealini okumamışsa yani kendisine hayrı olmamışsa başkasına ne kadar faydası olur?
Bir de alttakiler şuursuz olur birbiriyle boğuşursa yukarıdakiler koltuklarında çok rahat otururlar. Çünkü onların anaları ağlamaz. Onların çocukları torpilli olduğundan kuş tüyü yataklarda hizmet yaparlar, yalakalık olsun diye birileri bunu onlara zaten istemeden sağlar. Bedel öderler ve bedel alırlar. Her hizmet karşılıklıdır.
Yukarıdakiler aşağıdakilerin kültür seviyesini bilerek yükseltmezler. Çünkü kültür seviyesi yüksek insanları hiç kimse kendi çıkarlar uğruna kullanamaz. Kendi iradeleri ile hareket ederler. Ne yapacağını bilerek yaparlar. Kültürlü insanları istediği gibi kullanamayacağını bilen gelmiş geçmiş bütün yöneticiler gibi zamanımız yöneticileri de alt makamlarına kendisi gibi son sistem kıvırabilen kişileri göreve getirirler. Onunla da personeli arasına bazı problemler atarak koltuklarında bir an bile huzurlu oturtmazlar. Çünkü onlar rahat otururlarsa kendisiyle uğraşacağını çok iyi bilirler. İşini kanunlara uygun yapacak, hortumlamayacak, çalgıya göre kıvırmayacak yani vatansever birini kesinlikle göreve getirmezler. Bunu bildikleri içinde her türlü fırıldağı çevirirler hatta her gün koltuklarına uhu dökerek otururlar. Yukarısında oturanlara da her türlü yalakalığı yaparlar. Yerine oturabilecek kişileri türlü oyunlarla engellerler.
Biz öğrenciyken bizleri kışkırtıyorlardı ve o zamanlarda asala diye dış bağlantılı bir Ermeni terör örgütü tarafından dış ülkelerde görevli büyük elçilerimiz ve vatandaşlarımız öldürülüyordu. O dönemde nice yetişmiş insanımız kurban gitti. Bu ülkede başbakan bile öldürüldü. Sayısız aydın insanımızda cabası. Hepside çok tez unutuldular. Bazıları sadece ölüm yıldönümlerinde anılıyor. Çoğu isimsiz kahraman oldu.
“Kürt sorunu” isimli bir kitapta da bu işin Ermeni kaynaklı olduğunu okumuştum. 1915 li yıllarda Osmanlı Çanakkale ve başka savaşlarla uğraşırken Ermeniler doğuda Kürt katliamı yapmışlar. Dünyaya bunu tersinden anlattılar. Katliamı yapan biz imişiz gibi dünya biliyor. Şimdide aynı katliama devam ediyorlar. Zaten bir Kürt lideri durumundaki birinin soyadının hâlâ Türk olması kuşku uyandırmıyor mu? Şahsen benim çok tuhafıma gidiyor.
Dünyanın büyük patronları o örgütü elbirliğiyle bitirdiler. Savaştan çıktığımız yıllarda onların gelecekteki hesaplarına göre çizilmiş haritamız başımız hiç beladan kurtulmasın diye tek dişi kalmış yedi canavarla komşu durumda çizilmiş. Bunu bilerek yapanlar beş yüz yıllık hedeflerine giden yolda şimdide orta doğunun kaynar kazanı Irak’ı iyice karıştırıp bizi de yumuşak karnımızın bir tarafından rahatsız etmeye başladılar.
Yine zeki bir üniversite öğrencisini kullanarak yeni bir terör örgütünü piyasaya çıkardılar. Kardeşi kardeşe kırdırdılar.
Memurluğumun ilk yıllarıydı. Bir yaz ayında ilçemizin öğretmen evi bahçesinde ilk defa gördüğüm doğu kökenli bir öğretmene bu meseleyi sormuştum. “Terörü devlet yapıyor” demişti. İki bin sekiz yılında Kars iline giderken Erzurum da gördüğüm ilk kişiye aynı soruyu sordum, aldığım cevap yirmi yıl önceki cevabın tıpatıp aynısıydı. Verilen cevaplar aynı olduğuna göre doğruluk payı olabilirdi. Çünkü bu ülkede Derin devlet” olduğunu dağdaki çobanlar bile biliyor. Bugünlerde ipleri pazara çıkarıldı. İnşallah sonuç alınır, kökleri kazınır, artık analarımız ağlamaz. Bence bu iki vatandaşımızda bildiğimiz devleti değil derin devleti kastetmiş olmalılar bundan eminim.
Birde bu bölgede görev yapan bütün devlet memurlarına makamlarına göre farklı maaş ödendiğinden ve her türlü hortum bağlantılarının olabileceğine uygun ortamın olduğu düşünülürse insanın susası geliyor. İlçemize yeni görev yerine daha altı ay olmamış bir polis memuru hemen o bölgeye tayin istedi. Sebebini sorduğumda “Orda Dört yüz Tl fazla maaş alacağım” dedi. Memurluk hayatımda birilerinin hortumuna bastığım zaman ilimizdeki sürgün yeri mahrumiyet bölgesi ilçeyi gösterirlerdi. Bir suçumu bulsalardı yani kuyruğumu bir tutabilselerdi kesin bende sürgünü o ilçeye yerdim. Şimdi ve şimdiye kadar bu doğu bölgemize de çoğu memurlar sürgün olarak gönderildi. Halkın güvenini kazanacak, tepeden bakmayan şahsiyetler pek fazla gönderilmedi.
2009 yılında doğu bölgemizdeki bir ilin sokaklarını pislikten pek gezemedim ama o ilin dükkânlarının çoğunda halkın güvenini ve sevgisini kazanmış, derin devletin ortadan kaldırdığı şehit bir yöneticinin resmi asılıydı. Sanki emredilmiş, mecbur edilmiş gibiydi. “Neden asıyorsunuz?” dediğim de “Onun gibi bir insan bu ile bir daha gelmez” diyorlardı. Ektiği sevgi tohumları yeşermesin diye dış güçlerin yerli uşağı derin devletin hortumları kuruyacağı için bu insanlara fırsat verilmiyor. Çünkü kardeşlik bağları sevgi tohumlarının yeşerip boy salmasıyla gerçekleşir.
Son yıllarda doğu bölgemize çok güzel otobanlar yapılmış. İki dağ arasındaki iki yüz doksan üç metre derinlik üstüne bile köprü yapılmış. Aynı otobanı en batıya kadar gitseniz göremezsiniz. Yetmiş iki milyon insanınızın hepsini devletimizin memnun etmesi de mümkün değil ama otoban yol yapmak kadar gönüllere otobanlar döşemek daha güzel olurdu. Tabi benliğinden çok öteye uzaklaştırılmış Türk ve Kürt toplumlarının aslına dönmesi gerekir.
Birde halklarımız kız alıp vererek kaynaşmış durumda. Yeniden ayrıştırmak mümkün değil. Sonra ülkemizde bir metre kare bile tapusuz arazi yok ki. Her karış toprağımız sahipli. Belki Orta Asya’dan beraber göçtük. Binlerce yıldır kardeşçe yaşıyoruz, yaşamalıyız. Nerdeyse bir elin parmakları gibi olmuşuz.
Atalarımız Osmanlı’nın emrinde yetmiş iki çeşit millet yaşamış. Bugün bu millet sayısı azaldığı halde bizi boğuşturmaya başladılar. Başımızı kaldırıp dizlerimizin üstüne dikelmemize fırsat vermek istemiyorlar. Yine eski Osmanlı olacağımızdan korkuyorlar.
Bugün ülkemizde Türklere verilen bütün özlük hakları Kürtlere de veriliyor. Türklere Kürtlere verilen hakların daha fazlasının verildiğini sanmıyorum. Benim tanıdığım kadarıyla Kürtler dinine bizden daha fazla bağlıdır. Misafirperver, alçak gönüllü temiz insanlardır genelde. Zamanında gerekli ilgi verilmediğinden töreye bağlılıkları her şeyden öne çıkmış töre kanunları hem dinlerini geçmiş hem devlet kanunlarını geçmiş. Belki kök salmış töreler zamanında yardımcı olunsaydı bu kadar hükmedici olmazdı. Meselâ kadın onların törelerine göre ikinci sınıf bir insan sayılıyor. Hâlbuki bu ne dinimize ne de kanunlarımıza uygun. Geçmişte kızların okuması mutlaka sağlanmış olsaydı kesinlikle bugün kadınların durumu batıdaki gibi olurdu.
Ağalık sistemi de birilerinin işine geldiğinden kaldırılmamıştır. Halkın uyanmasını en çok etkileyen faktörlerden biri bence! Bugüne kadar halkın uyanmaması için gereken ne varsa tümüyle yapılmış. Ağa ne derse o olmuş. Ağanın istediğine oy verilmiş. Çoğu yerlerde halk seçim sandığının başına bile gitmeyip, ağalar partilere verilen söz kadar oy sandığa atarmış. Meselelerin üstüne gidilse, ötelenmese durum değişirdi. Tabi birileri isteseydi bu sistemde değişirdi.
Dünyada çoğu ülkede olduğu gibi ülkemizde de başbakanı Amerika tayin ediyor bizlerde onun istediği her şeye parmak kaldıracak seçtiği vekil adaylarına oy vermiyor muyuz? Ankara ya gidince de tabi hepimize tepeden bakıyorlar. Çünkü bizlerde köyün ya da mahallenin en sahtekârını muhtar seçerek bu zihniyete hizmet etmiyor muyuz? Amerika tayin ettiği baş yönetici biraz yıpranınca hemen yenisini hazırlıyor. Marifet reklâmda olunca da istenen oluyor. Bugün sizi başa getirsek, Hz. Ömer gibi olsanız o sahabe olmadığından sizde çok farklı bir hizmet yapamazdınız. Seçtiğimiz muhtarlar yukarıyı istediği gibi parmakla yönlendirebiliyor.
Dış güçlerinde desteğiyle oluşturulan terör örgütü Kürtlerin hakkını koruyacak olsa gelip Kürt vatandaşlarımızı öldürmezdi. Şimdiye kadar hiç bir Ermeni’nin burnu bile kanamadı. Öldürülen teröristlerin çoğunun sünnetsiz çıkması da bunların Müslüman olmadığının göstergesi! Yürümeyle zor çıkılan inlere elli kilolu un çuvalları nasıl çıktı? Bunlara çıkarı uğruna birilerinin yardım ettiği kesindir. Ya devle ya kişiler ceplerini doldurmuş olabilir.
Gerçek bir Müslüman değil insanı bir karıncayı bile öldüremez, incitemez. Çünkü o günde yirmi üç bin defa alıp verdiği her nefesinden hesaba çekileceğini bilir. Devletiyle de hiçbir meselesi olmaz. Dünyanın hâkiminin Yahudiler olduğunu bilmeyen mi var? İstedikleri gibi dünya arenasında at oynatmıyorlar mı?
Tabi Müslümanlarda şuur olmadığından, bazıları günde kırk defa okuduğu Fatiha’nın manasından habersiz olduğundan, Kur’an-ı Kerim’ in üç de biri Yahudilerden bahsettiği halde Yahudi’ye toprak satan sözde Müslüman ülkeler var. Belki de Osmanlıyı arkadan vurarak yaptıkları ihanetin bedelini ödüyor da olabilirler. Bir avuç Ortadoğu toprağında hiç birinde gerçek şeriat olmayan irili ufaklı kırk beş İslâm ülkesi ve krallarının eşleri İngiliz tayı olursa sonuç tabi ki böyle olacaktır.
Devletimizin batıdaki bizlere iki çocuktan fazla yaptırmazken doğu bölgemizde duyarsız kalması, çok çocuğun yeterli tahsil yapamaması, işleri olmadığından her türlü kullanıma uygun olmaları da etkili sebeplerden biri! Devletimiz o bölgelere daha çok yardım yapıyor. Mezralara bile okullar yapılmış. Genelde halkının çoğu maaşa bağlanmış.
Ağrı’da bir köye gitmiştim. Orta yükseklikteki bir tepenin en yukarısından bir dere iniyor. Tepede de bir tek ağaç yok. O su zikzaklarla arıklansaydı selvi veya söğüt ağacı bile dikilseydi ekonomiye çok katkısı olurdu. Durumu ziyaret ettiğim şahsa söylediğim zaman “Haklısın, halkımız çok tembelde ondan, aslında dediğin gibi olabilirdi” dedi. Köyün telefon direkleri var telleri kesikti. Ekin tarlalarının ortalarında tank siperleri vardı. Hâlbuki tank siperine uygun boş araziler ve tepeler vardı çevrede. Bazı hareketlerin bilerek halkı yıldırmak için yapıldığını söylediler. Yeni dükkânları gösterilmeden esnafa çıkması isteniyormuş. Çıkmayan veya itiraz edenler terör örgütünden diye işlem yapılıyormuş. Bu duruma çok şaşırmıştım.
Bu ziyaretimde arkadaşlarım Kürtler hakkında bilgi sahibi olmam için bir kitap verdiler. Kürt yazar Kâzım YEŞİLGÖZ “Kürtler -Kökeni ve Tarihi- isimli kitabın 41. sayfasında aynen şunlar yazıyor. “… Kürt kıskançlığı, Kürt istemezliği Kürt’ten Kürt’e o kadar gaddarca ve acımasız ki, Kürt’ün Kürt’e ettiğini Külderiye yapmamıştır. Kürt tarihi aynı zamanda Kürt’ün Kürt’e ihanet tarihidir, denilebilir… “ Yorum sizin. Aynısını yazdım bakabilirsiniz.
Kısacası Türkiye de yaşayan hepimiz olarak şahsımıza düşen görevi yapıp en dürüstleri muhtar, dernek, kooperatif başkanı, belediye başkanı, milletvekili vb. seçersek boğuşmamızdan pay bekleyen çakalları eli boş çıkarırız.
Gelin canlar aklımızı başımıza toplayalım bir mesele varsa içte halledelim. Dünyada başka Türkiye yok. Bakın bizi üç kıtadan böle böle üstelik üç tarafı denizlerle çevrili küçük bir toprak parçasına zorla sıkıştırdılar. Rahat yüzü görmesin diye de karnımıza bir çok yumuşak bölgeler yaptılar. Devletimizde bizi dinleyen mutlaka birileri bulunur. Kolumuz yenimiz içinde kırılsın Kan dışarı çıkmasın. Bir damla kanın kokusunu ta altmış kilometre uzaklıktan alan, karada ve suda yaşayabilen köpek balıkları sürü halinde yerli uşaklarıyla birlikte çok sessizce çevremizde dolaşıyorlar. Küçücük bir fırsat arıyorlar. Onların amacı terörü bitirip demokrasi oluşturmak değil, devamlı kaynayan ve çevresine taşan kazanlar, kaşıyınca kanayan yaralar bulundurmak. Artık analar ağlamasın. Sadece analar değil bütün duygusal olan insanlarımız ağlıyor
Yani koyun can, aslan et, çakal ve akbabalarda kalacak leş artığı peşinde. Lütfen koyun olmayalım. Leş bekleyen çakallıkta bize yakışmaz. Gelin kendi işini kendi gören aslan olalım.

Dursun Yeşil – 11.12.2009 Eğirdir

( Analar Neden Ağlatılır? başlıklı yazı dursun-yesil tarafından 5/12/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu