Köprüler
aralarında çeşitli yükselti farkı olan yollar arasında bağlantı
kurarlar.. Bu yazımızın konusu trafikte kullanılan köprülerden ziyade mecaz
anlamdaki köprülerdir. Köprü sözcüğünü
gerçek anlamının yanında mecaz anlamda da kullanırız. Bu anlamda hayatımızın belli evrelerinde
seviyeler atlayacak oluruz, mesafeler kat edecek oluruz ya da köprüler geçecek
oluruz ki önceki durumumuzdan daha avantajlı olmamızı sağlar.
Kullandığımız
bir atasözü vardır: “ Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin” Günlük
hayatımızda bu şekilde sembolik “köprü”ler ve “ayı”lar vardır. Biz kişiliğimize
göre “yol”umuza devam ederiz. Doğal olarak bu sembolik “köprü” ve “ayı”lara
aldığımız tavır bizim kişiliğimizi ortaya çıkarır. Bir işimiz vardı deyip “ boynumuzu büküp”
köprünün öbür tarafına geçmeyi planlayan insanlar “kişisel çıkar”ı hedeflerler.
Mesela işin kolayını seçip “ayıya dayı demek” bir tavırdır. Ayının da gönlünü
yaparak geçmeyi planlamak bir karakter meselesidir. Zaten ayının kaybedecek bir
şeyi yok. Fakat, ayıya dayı diyerek “kişisel çıkarı” ön plana alan
“kişiliklerini de arka plana atan insanlar “ayının yeğeni” olmuş olurlar. Bundan sonraki hayatlarında hep bu
“akrabalığa” uygun hareketlerde bulunmaya devam ederler. Çünkü, onların bu kolay olanı seçerek direnmeyen ve alternatif
üretmeyen o ruh hali kişiliklerine hakim olur.. Bundan sonra gördükleri her
zorlukta mücadele etmek yerine “boyun büküp” yolumuza devam etmeyi tercih
edecekler. Yani, köprünün başına kendi kimliğiyle
gelerek köprüden birilerinin “tanıdığı” olarak çıkmış olacaklar. Yeni bir konumlarıyla
beraber yeni bir kimlikleri olacak. Yeni bir kimlikleri olacak; çünkü bu tip
insanlara “dayı” derken görenler onları bu şekilde değerlendireceklerdir. Dereyi
kendi hakkıyla değil de dayısının köprüsü ile geçenleri herkes birilerinin “yeğen”i olarak tanıyacaktır. Biz tanımıyoruz
deseler bile “köprü”sünden geçmekle zaten bu akrabalığı onaylamış oluyorlar. Mevlana diyor ki: Ya olduğun gibi görün ya da
göründüğün gibi ol.” Yani kişiliğin
neyse ona göre davran şeffaf ol. Çıkarı için kişiliklerinden taviz verenler hayatta
karşılarına çıkan her köprüde artık esas duruşa geçip bu sefer kime boyun
bükeceklerini düşünmeye başlarlar. Elde edilmiş gibi görünen “kişisel çıkarlar” varsa bile bu çıkarları
“delikanlı duruş” ları karşılığında almış oldular. İnsan kendi hayatında her zaman ilerleme halindedir.
Fakat insan şuna dikkat etmeli ki bu ilerleyen onun “asıl kimliği” mi yoksa
yeni “dayısının kimliği” mi? Yani, ilerleme
adına verilen her taviz kimlik kaybını getirecek ve bedenen ilerlenirken
düşünce olarak aynı yerde olacaklar. Çünkü bedenler köprüyü geçmişken fikirlerimiz
değil “sembolik ayı”ların fikirleri ilerlemiş olacak. Hz. Ali der ki : “Eğri cetvelden düz çizgi
çıkmaz.” Biz kişiliğimizden taviz verirsek birilerinin önünde eğilirsek
başkalarına nasıl doğru olunması gerektiğini söyleyebiliriz.
Bir
şiir var:
Bir duruşu olmalı insanın! Sokak lambaları gibi
dimdik! ışık vermeli dibine ve etrafına..Yine de ödün vermemeli mum misali
kendinden. “Gurur” sözcüğünü “Onur” ile değiştirmeli lûgatindan . Eğer
kuralları hiçe sayıp kuralsız yaşamaksa idol, bir onurunu, bir de şapkasını
yanından ayırmamalı insan. Koltuğunun altına onurunu, başına şapkasını alıp
“Eyvallah” diyebilmeli Kendisi olmalı insan, kendini bilen..!!
Bizim bu noktada çözüm adına
alternatifler üretebilmeliyiz. Bizimle aynı sorunu paylaşan insanlar yeni bir
köprü yapabilirler. Ya da köprüden kolay geçmek yerine ırmağı yüzerek
geçebiliriz. Yani bu tip insanlara işimizi düşürmemeliyiz. İşimiz düşse bile
onlardan herhangi bir talepte bulunmamalıyız. Belki birtakım küçük faydalar
edinebiliriz. Fakat başımızın dikliğini kaybetmiş olabiliriz ki bu daha kötü
bir durumdur. Psikolojimize işlerse her
gördüğümüzden bir şey isteme bir alışkanlığımız oluşabilir. Köprüden hiç geçmesek
ne olur? Unutulmamalı ki geçilmesi gereken bütün köprüler dünyada değil.
Mesut
Kaymakçı