Anaların Kalbini Neyden
Yaparlar?
Geçen gün Ümraniye’de
dolaşıyordum. Sıcak hava insanın neredeyse beynini haşlıyordu. O sıcakta
kalabalıkta yürüyebilmek de ayrı bir yetenek haline gelmişti. Biraz önümde genç
bir kadının büyükçe bir çocuğu taşıdığını fark ettim. Bu çocuğu neden taşıyor
da yürütmüyor gibi bir düşünce geçti içimden.
Biraz daha dikkatli bakınca çocuğun hasta olduğunu fark ettim. Bizler o
kalabalıkta zar zor yürürken o “altın kalpli anne” bir de o sıcakta çocuğunu
taşıyordu. Bir anda sanki o caddeden ayrıldım ve kendi küçüklüğüme döndüm. Sevgili annemin de beni hastayken ve küçükken
beni taşıdığı gözümün önüne geldi. Şimdi kendi başıma yürüyorum; fakat
ayaklarımın üstünde durana kadar sevgili anneciğim ne çileler çekmişti. Daha
sonra aklıma tatlı kavgalarımız, tartışmalarımız geldi. Ben ilk gençlik dönemimde belki de ergenliğin
verdiği coşkuyla “evdeki sistemin görünen yüzü” annemle çok tartışırdım. Hatta
biraz kendimi haklı olarak görüyorsam tartışmalarda sesim de yükselirdi. Birkaç
kez bu tartışmalarda babamı hakem tayin ettik. Babam adaletli biriydi.
Konuştuğu zaman ağır ve derin konuşurdu ya da hiç orada yokmuş gibi konuşmazdı.
Bir gün iyi hatırlıyorum annemle rutin tartışmalarımızın birine babam da şahit
oldu. Şahit olmakla kalmadı ben onu “hakem” olmaya davet ettim. Çünkü hiç tartışmasız bir şekilde bu olayda haklıydım.
Biraz da gurur yaparak babama “Baba Allah için bize hakem ol.” dedim. Annem de
babam da biliyordu ben haklıydım. Babam için zor bir karar idi. Bir tarafta
annem bir tarafta haklı olan “ben”. Ben biraz da babamın “hatır” ımı yoksa
“adalet” imi öne çıkaracak diye merak ediyordum. Eğer, hatır önemsenecekse
babamın yorumu annemin hoşuna gidecekti. Eğer, adaleti vurgulayacaksa o zaman
babamın yorumu benim hoşuma gidecekti. Şimdi ikimiz de babamın kararını
bekliyorduk. O sakin ve ağır haliyle ikimizin yüzüne baktı ve devam etti : “Ben
anne yüzü görmedim benim annem ben yedi yaşındayken vefat etti. Ben anneye nasıl davranılır bilmem. Anneler
de oğullarına nasıl davranırlar onu da bilmem. Keşke benim bir annem olsa da
her gün ben onun yemeğini önüne getirseydim.” Bir anda ikimiz de ikimiz de buz
kesmiştik. Konuşmaya devam etti ve bize şu kısa hikâyeyi anlattı:
“
Bir gün adamın biri oğlunu almış beraber bir yere gitmişler. Orada çocuk bir
kuş fark etmiş ve sormuş baba bu ne? Baba : “Oğlum, karga” demiş. Çocuk belki
on belki on beş defa aralıklı olarak aynı soruyu sormuş ve babası her defasında
sakin sakin cevap vermiş. “Karga oğlum” demiş. Yıllar sonra çocuk büyümüş,
babası ihtiyarlamış. Yaşlı adam bir şeyin hareket ettiğini fark etmiş: “ Oğlum
bu nedir?” diye sormuş. Oğlu :”Karga, baba” demiş. Sonra biraz oturduktan sonra
yaşlı adam yine bir ses duymuş aynı şekilde “ Oğlum bu nedir?” diye sormuş.
Çocuk hiddetle ve biraz da azarlayarak: “Karga!!! dedik ya canım.” demiş. Babam
bu hikâyeyi anlattıktan sonra aslında ben hatamı anlamıştım. Hatta biraz da
gözlerim doldu ama babam devam etti. Benim küçükken annemi ne kadar uykusuz
bıraktığımdan başlayan konuşma hasta olduğum zamanlardaki annemin benim başımda
beklemelerine kadar devam etti. Bütün olaylar gözümün önünden bir film gibi
geçti ve yerin dibine geçtim. Çünkü babamın verdiği örnek olayları ben bizzat
yaşamıştım. Keşke haklı da olmasaydım. Annemi de üzmeseydim. Ne dediyse
yapsaydım dedim içimden. Hatta babam bu etkili konuşma yerine beni güzelce bir
dövse daha makbule geçerdi benim için. En azından dayağın acısı bir gün sonra
geçerdi ama babamın o etkili sözleri halen kulağımda ve ne zaman anneme kızacak
olsam kulağımda yankılanır. Bu olaydan sonra kesinlikle anneme karşı yüksek
sesle konuştuğumu bilmem. Şimdi, büyüdük ama yine de “annemizin ilgi alanı”ndan
çıkmış değiliz. Benim yıllardır kronik mide rahatsızlığım var. Rutin
ziyaretlerimizde “özel hastane doktoru” gibi sürekli sorar, ilgilenir veya
içecek bir şeyler önerir. Eğer, midem sancılandığını hissettiyse hayat onun
için durur. Elinden bir şey gelmese sanki bir yere kaçacakmışım ondan izinsiz
ölecekmişim gibi başucumdan ayrılmaz. Acaba biz olsak aynı fedakârlığı
annelerimiz için gösterebilir miyiz? Ben kendi adıma söyleyeyim. Yapamam.
İstesem de beceremem. Anneler, bana göre Allah tarafından özel güçlerle
gönderilmiş varlıklardır. Belki bir kadın kendi şahsi işini yaparken yetersizlik
gösterebilir; fakat çocuğu söz konusu olunca yani “annelik yeteneği” ortaya
çıkınca olağanüstü güçleri ortaya çıkabilir. Yani anneliği söz konusu olunca
bir anda değişir, güçlenir. Belki de bu yüzden Victor Hugo : “Kadınlar
zayıftır; ama güçlüdür.” demiştir. Gerçi, bizler klasik olarak “Ne yapsak
annelerimizin hakkını ödeyemeyiz.” deriz. Hakkını ödemeyi çalışmadığımız gibi
de üzmeye de devam ederiz. Kutsal Kitabımızda Allah (cc) :”Onlara (anne ve
babalara) öf bile demeyin.” buyuruyor.
Bizleri bu dünya’ya getiren“kanatsız melek”lerimizi üzmeyelim. Onlara olan
borcumuzu ödeyemezsek bile en azından onların gönüllerini hoş tutarak mutlu
olmalarını sağlayabiliriz. Belki bir gün onları üzmemeyi ya da
onları kırmamayı öğreneceğiz ama iş işten çoktan geçmiş olacak.
Mesut Kaymakçı
Eğitimci - Yazar