Sevmek böyle bir şeymiş.
Sevmek, hissetmek ama anlatamamakmış
Duymak ama söyleyememekmiş.
İçten içe yanmak, kavrulmakmış dumansız…
Soluğu ya bir kaldırım taşında
Ya da musalla da almakmış.
Ölümü göze ala ala hayatı bir hiç saymak
Ve atlamakmış hiç ürpermeden
Doğrultulan namlunun tam karşısına…
İşte sevmek böyle bir şeymiş.
Sessizce başına yorgan diye çekmekmiş yalnızlığı
Soğuktan elleri titrerken,
Sıcak bir dost eli ararken gecenin tam ortasında,
Kollarında sabahlamakmış ayrılığın.
Sevmek çileye talip olmakmış,
Cebinde sabır taşlarıyla dolaşmakmış
Sevmek;
Rahatı elinin tersiyle itip
Yorgunluğu kucaklamakmış…
Kolayı bir kenara bırakıp
Zora talip olmakmış.
Geceyle arkadaş…
Sevmek hiç arkasına bakmadan kaçıp gitmekmiş
Mecnun gibi çöllerde eriyip bitmekmiş
Patikalarda sabahlamak
Yağmurun avucunda ısınmakmış…
Sevmek yorgun bakışların altından
Sevgiliye gülüşler saçmakmış
Her gece suskuluğun
Mısralarında buluşmakmış sevdiğinle
Sevmek;
Damarlarından süzülürken yalnızlık
sonsuzluğun tasavvuruyla can bulmakmış.
Çilenin üstüne üstüne koşmak
Karanlığı;
Gözyaşlarında boğmakmış.
Sevmek;
Geleceği düşünmeden, şimdiyle yaşamakmış.
Korkmadan, ürpermeden;
Korkularla dolu bir hayata kollarını açmakmış.
Sevmek; yazarken satırları
Hece hece başlığını koyamadan yazmakmış.
Sevmek; yazmakmış.
Denizleri kurutunca,
Damarlarındaki kanı mürekkep diye kullanmakmış.
Sevmek yazmakmış;
Sayfalara sığmayan heyecanı;
Dağlara taşlara, yollara yazmakmış.
Sevmek;”
Buharlaşmış camlara yazmakmış sevdiğini
Buharla birlikte eriyip sevdiğine, sevdiği için akmakmış.
Sevmek;
Her dem sevdiğini hatırlamakmış.
Gülünce sevdiğinde gülüp, ağlayınca sevdiğine ağlamakmış!
Sevmek;
Tebessüm etmekmiş,
Kinli bakışlara…
Sevmek;
Sevmek;
Doğduğunda sevdiğine doğmak
Öldüğünde de sevgilide ölmekmiş…