İhtiyar bir çocuk dergi satıyordu
Hangi dergi olduğu zaten okunmuyordu
Midesi belki o anda bozuk paralarla dolmuş
Cepsiz pantolonundan meyve suyu gibi boşalıyordu
Beyaz suratındaki gözlerinin sarısı
Muhtemelen rayların arasından fırlayan
Son büyük demir parayla beraber kaybolmuştu
Saçları buğday gölgesine yaslı
Soluklarının kum parça buğusuna
Kendi kahramanlarının resmini çizenler
Düş kurarak istasyon istasyon
Bileklerinde plastik takılar
Elbiseleri omuzdan kapüşonlu
Korkuyla süründüğü türlü boyaların
Emanet renkli kitap kapaklarından
Büyüyen göz çekirdekleridir camlarına yapışan
Beyaz bir sis yürür karadan esen
Karışık duyguları tütsüyerek
Ve hep insanlar durdukça öfkeli
Kapanır kolları, trenin gövdesinde gölgeli çadırlara
Tek kanatlı, yalnız yolunmuş
Uçurur yığınlarını
Gökkuşağı gömlekliler
Islıkları daha gürültülüdür istasyonların
Telaşlı:
Kimsesizliğine el sallayarak balon şişirenler
Belki de sadece yalnızlığa uğurlananlardır
Haydarpaşa’ya uzayan ayakların
Dümen kuyruklarına katışıp
Kime el salladığını sadece kendinin bildiği…
Halime Erva KILIÇ
14 Aralık 2010
Salı