Belki zamanında çok anlattılar, insanları uyardılar.
Ama onlar sadece olacağı tahmin etmekle kaldılar.
Bizim oksijensizliğimizi, suya açlığımızı yaşamadılar.
Uyaranlar yanlışlığın ve savurganlığın farkındaydılar.
O zamanki adam sendeciler, bu günü görseydiler.
Çocuklarının gelecekteki halini, keşke bilseydiler.
Ne kadar isterdim, geriye dönüp bunları anlatmayı.
Ne kadar isterdim, canlı bir örnek olarak uyarmayı.
Benim sizin gibi, sırma saçlarım yok, anam, babam.
Ozon tabakasını delmek için, spreyde kullanamam.
Sizlersiniz, buna sebep olan, bizleri susuz bırakan.
Nehirleri, gölleri, barajları, su kaynaklarını kurutan.
Sanayi durdu artık dünya'da, eskiden işsizlik vardı.
Şimdiyse daha kötü işsizlikten adeta dünya karardı.
Kanalizasyon sistemi, susuzluktan çalışmıyor artık.
Maalesef acı ama, fosseptikleri kullanmaya başladık.
Çok azda olsa halen biraz yeşil alanlar, nehirler var.
Bu gibi nadide alanlar silahlı askerlerce korunuyorlar.
Altın, elmas gibi madenler kimsenin ilgisini çekmiyor.
İnsanlar bir yudum su için, gerekirse servet veriyor.
Dönüşü olmayan yoldayız artık, ey geçmiş zaman!
Büyük bir hızla, umudumuz tükeniyor yaşamaktan.
Tahrip ettiniz, susuz, oksijensiz bıraktınız dünyayı.
Kısacası kalmadı artık, sözde geleceğinizin teminatı.
İki bin yetmiş yılından yazıyorum, bu mektubu size.
Atmış yaşındayım, belki de en yaşlı benim bu devirde.
Ortalık otuz beş yaşlarında yaşlı insanlarla kaynıyor.
Az da olsa sebep olduğumu düşünerek, içim acıyor.
Bende biraz yaşadım o güzel günleri sizlerle birlikte.
Şimdi kendimi suçlu hissediyorum, kalan günlerimde.
Ne kadar isterdim, geriye dönüp insanları uyarmayı.
Ne kadar isterdim, tekrar oksijene, suya kavuşmayı.
Şiirin konusu 2070 yılında yazılmış bir mektup adlı fotoğraf serisinden
alınmadır’
MEHMET FİKRET ÜNALAN