1 Ayrılık Kokuyordu Dudakları
...

Ayrılık
Upuzun bir nehir gibi durur önümde…
Atlamakla atlamamak arasında verdiğim savaşta
Arkamdan itiliverdim
Ve katre katre yuttum acılarımı…



Uykuyu yasak ettim bugün kendime bir de günü tam ikiye böldüm.Senli ve sensiz kısımları diye de bir ad taktım.Biraz evvel dinlenmek için uzandığın kanepenin tam başındayım şimdi.Dört saat sonra uçağın kalkacak ve benim sadece üç saatım var.Bu süre zarfında seni seyredeceğim.Doyasıya olmayacak elbette ama seni görebildiğim kadar içime çekmek istiyorum.Katre katre solumak istiyorum yüzünün her hattını…

Duydum ki benden kaçıyormuşsun.Sevdam ağır gelmiş sana,nefes alamamışsın.Birazcık da korkmuşsun aşkın o sihirli büyüsünden.Aklıma da gelmedi değil sonuçta benle de çapkınlık yaparken tanışmıştın;

Günü birlik sevdaların adamıydın benden önce.Senin yüzünden kaç arkadaşımı teselli etmiştim,bilmiyordum.Ama bir gün bir şey fark ettim.Onları teselli ederken gün geçtikçe daha çok kinlenmiştim sana.Karar verdim;yüzleşecektim seninle.Ama hayatlarını mahvettiğin arkadaşlarımın öcünü alacaktım senden.Hem de senin onlara yaptığının aynısını sana yaparak…Baştan çıkartacaktım seni ve kendime aşık edip sonra terk edecektim.Güzelliğimden en ufak bile kuşku duymuyordum.Hatta kendime fazla güveniyordum.Düzgün yüz hatlarım ve –herkesin gıptayla baktığı-dalgalı saçlarım vardı.Fiziğim kusursuz denecek kadar güzeldi.Her önüne geleni elde etme hırsının olduğunu biliyordum ve bu da işimi garanti altına alıyordu.Yani oyunuma sen kendi tuzaklarınla düşecektin.Ava giderken avlayacaktım seni.Önce kendimi yakalatacak sonra ellerinden kaçacaktım.(Nerden bilebilirdim ki avcımın kollarına kendim atılacağımı…)

Seninle karşılaşma günümüze günler öncesinden hazırlanmaya başlamıştım bile.İlk olarak kuaföre gittim ve saçlarımın kırklarını aldırdım,saçım da ben kadar kusursuz olmalıydı.Sonra beni –olduğumdan daha fazla- dişi gösterecek hepsi de mini olan iki-üç elbise aldım.son olarak da tırnak bakımı vardı.Çünkü tırnaklar ilk izlenim için önemlidir.Onları da hallettikten sonra senaryomu yazmaya başladım.Her defasında da ayna karşısına geçip seni baştan çıkarma hikayesini yeniden yazıp,yeniden oynadım.Üçüncü günün sonunda hazırdım.Her mimiğimi ve kuracağım her cümleyi aklıma kazımıştım.Kusursuzdum…

Saat 11-12’yi gösteriyordu ben evden çıkarken.Çünkü gece yeni başlıyordu senin için.Hakkındaki her şeyi –arkadaşlarımın hikayelerini dinlerken öğrenmiştim- biliyordum ve bu oyunda 1-0 ben öndeydim zaten…Her zaman takıldığın barın sokağına sapıncaya kadar arkamdan ne kadar ıslık çalındı bilmiyorum.Bu durum gururumu çok fazla okşamadı çünkü zaten böyle olacağını biliyordum ve onlar çok da umurumda değildi.Asıl av sendin !

Kapıdan içeri girdiğimde tüm bakışların – elbisemi delercesine- üstümde gezindiğini biliyordum.Birazcık daha rahatladım.Barın tam köşesinde loş ışık altında kalmış bir masa gördüm.”Oraya oturunca oyun başlayacak” diye düşünüp masaya oturdum.Tabi önce hafif bir viski ve birazcık da çerez alarak.Fazla içmezdim ama dayanıklıydı vücudum şu merete…

Seni daha önce hiç görmemiştim. –tabi face’de küçültülmüş, anlaşılmaz fotoğrafını saymazsak-.Adından önce şanı duyulan bir insanı tanımak çocuk oyuncağıydı.Masaya oturduğumda meraklı gözlerle etrafıma bakıyordum ki iki çift gözün benimle fazla ilgilendiğini fark ettim.Elbette arkamda gözlerim yoktu ama kadınlar hissederlerdi böyle şeyleri.Altıncı hisleri gelişmiş mahluklardık,dediklerine göre.Önümde duran çerezden ağzıma birkaç fındık atıp,viskimden bir yudum aldıktan sonra bana doğru gelen birini gördüm.İstemsizce kafamı dönüp baktığımda olduğum yere mıhlandığımı hissettim.Ne oynayacağım oyun aklımdaydı ne de nefretim.Kendimi kaybetmiştim.Kendime geldiğim de ise ellerimi ellerinin içinde buldum ve dudaklarımdan “bende tanıştığıma memnun oldum Hakan Bey” lafları dökülüyordu.Çok geçmedi yeniden kaybettim kendimi.Bu sefer gözlerindi kaybolduğum mekan.hafif hafif kokladım onları.Koku alma duyularıma emanet ettim içinde gizlenen duyguları.Mayhoş bir koku yükseldi,tanıdım onu.Bu buram buram tütmekte olan geçmişinin kokusuydu.Ardından genzimi yakan hafif ama çok güzel bir kokuya daha rastladım.Gül kurusu kokuyordu onu da tanıdım.Bu aşkın kokusuydu.Yeni yeni ortaya çıkıyordu.Burun direğim sızladı ve gözlerime bir damla yaş sürüklendi.Ama akmalarına izin vermedim.Varsın hayata olan aşkımdan parıldıyor sansaydın gözlerimi.

Önce yelkovan kovaladı akrebi,sonra akrep yelkovanı.Rüyadan uyandığımda saat sabahın 6’sına geliyordu ve ben o köşedeki koltuklardan birine sızıp kalmıştım.Neşeyle raks eden bir ritim çalınıyordu kulağıma.”Tik,tak”.O an nerede olduğumu anladım.Senin kalbinin tam üstündeydim ve saçlarımda gezinen eller de sana aitti.

Ve ben Aslı intikam yemini etmişken,aşk şarabını yudumluyordum.O gün o aşk şarabından içenin sadece ben olmadığımı anlamam çok uzun sürmedi.Çünkü karşımda tenden öteye geçmeyen hiçbir duyguyu bilmeyen,yeniyetme,toy bir aşık duruyordu.Hayata yeni gözlerini açmış bir bebek kadar ürkekti.Ve bir o kadar da yeteneksizdi aşk konusunda.

O dört nala koştururken sevdasını,acı çeken ben oldum.Çünkü geçmişinin soğuk yüzü yakamı bir türlü bırakmıyordu.Nerde olursak olalım diken üstündeydim.”Ya yeni birine tutulursa?” korkusu içimi yiyip bitiriyordu.Sen de diken üstündeydin biraz anlamıştım.”Ya birisi kötü bir şey söylerse Aslı’ma” düşüncesi seni de tedirgin ediyordu farkındaydım.Bilmiyordum ki bu çapkın,vurdumduymaz adamın son durağının ben olacağımı ve o da bilmiyordu ki benim ne kadar cesaretsiz ve korkak olduğumu…

Böyle başladı her şey.Hep diken üstündeydik.Böyle olunca da her şey kendiliğinden gelişiverdi.En çok sevdiğini incitirmiş ya insan öyle de oldu.Sevdikçe incittik birbirimizi.Kimi zaman birbirine karıştı gözyaşlarımız kimi zamansa sessizce akıtıverdik yatağımızda.Ardından tartışmalar başladı.Ufak tartışmalarımız büyüdü,büyüdü.”Biz” diye başladığımız cümlelerimiz un ufak olup sen’li ben’li parçalara ayrıldı.Çok geçmedi bu hale geldik.Enkaz ortada… Gidiyorsun.Ve –üç saatimizin üç’te ikisi bitmiş bulunmakta- iki saat sonra New York’a uçacaksın.Teyzenin yanına.Terk etmek yoktu bu ayrılığın içinde kaçmak vardı farkındaydım.Zaten bu yüzden sessizce kabullenmiştim ya.

Yavaşça yerimden kalktım ve yanağımdan aşağı süzmekte olan gözyaşları sildim.Artık rahatlatmaktan ziyade acı veriyorlardı.Ilık bir duş aldım ve hazırlandım.Salona geri döndüğümde valizlerini asansöre taşıyordu.Ufak bir el çantasını da ben alıp asansöre taşıdım.Bütün eşyalarını taşıdıktan sonra gözlerinden akan yaşları silip bana doğru bir adım attı.Ve arzuyla kucakladı beni.Ve dudaklarını dudaklarıma doğru kaydırdı.Arzuyla kasılmıyorlardı bu kez dostçaydı,masumdu.Dudaklarımdan burnuma doğru kaydırdı dudaklarını.Burnumun ucunu öperken dudaklarını kokladım.Yüreğim yandı.Dudakları ayrılık kokuyordu…
( Ayrılık Kokuyordu Dudakları başlıklı yazı sena-dede tarafından 22.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.