siyah beyaz – 2
 

Mürekkep saklandı kaleme gecenin hengâmesinde… Takunyasında yalnızlığı sürükleyen gök bakışlı kalfa topladı eskimiş şiirleri, opak hecelerini ayıklamak için çöpünden… Tartsan tonlar edecek, üç kamyon karalama göz kırptı şairliğe hevesli yeni yetme kalfaya… Ziyan olan harflere, şahin bakışlı baykuşların didiklediği kâğıtlara baktı ve “Bu gece de aç yatacağım” dedi. “Şair bu gece de beğenmeyecek yazdıklarımı. Uyuyakalmışım. Nasıl da fark etmemişim geldiklerini esinlerin…"

 

Hüznü ağırladı yalnızlığın yamaçlarında sararmış sayfaları ayıkladı. Bitiremeyeceğini biliyordu. Yine de başarıp sözcüklerin dilinden anlamak istiyordu.  “Şiirleri onardıkça kelime erbabı olacaksın.” demişti ustası… Ve ustasını kaybettikten sonra karar vermişti şair olmaya…

 

Hızla, deli gibi yemeden içmeden kelimelerle yaşamaya koyuldu. Ama ona yardım edecek ustası gibi elinden tutacak babacan birini bulamamıştı. Soğuk bir kış günü kötü kalpli bir şaire bin bir güçlükle kabul ettirmişti kendini. O’nun eskilerini giyiyor, artıklarını yiyor ve işe yaramaz onca karalamayı adam ediyordu. Böyle anlaşmışlardı. En ufak bir şikâyette bulunmuyordu zavallı kalfa. Harfleri heceleri kıvrak bir titizlikle onarıyor.  Karşılığında yine de şairin kükremelerine maruz kalıyordu…

 

Daha yarım oda dolusu şiir vardı ki   şair geldi. Titreyen kalfayla karşılaştığı dakikada odanın içindeki bütün tütsülerin dumanları yapıştı kalfanın genzine.  Farkında olmadan duvarda asılı toprak çerçeveli aynada kendisine baktı…  Enkaza dönmüştü. Sararmış yüzü kederli bakıyordu  Acınacak haldeydi…

 

Oysa kim acıyacaktı ki… İki yıl olmuştu kalfalığa başlayalı. Acılar bağrında yuva yaptı bu iki yılın her saniyesinde… Ve tüm acılara ustasını düşünerek katlandı… Ama gün geçtikçe daha da çekilmez bir çileye dönüştü zorlu zamanları… Hem tutsaklığı, yalnızlığı, yoksulluğu yetmezmiş gibi şairin zulmüne uğruyordu… Milyonlarca karalama getiriyordu önüne ve bitmeden ne yerinden kalkabiliyor, ne de boğazına bir lokma girebiliyordu… Öyle anlaşmışlardı… Şimdi bu gece yarım oda dolusu şiirle kalakalmış aynadaki yansımasından yine aç yatacağını anlamıştı… Oysa şairin yüz ifadesi çok daha farklıydı…

 

Sandalyeye yöneldi ve kalfanın karşısına yerleşti… “Bu gün iki yılın doldu. Artık seninle işim kalmadı.” dedi… Kalfa şaşırdı. Acıdan yanan gözleri tahammülsüz bir sancıyla bıraktı kendini boşluğa… Yanaklardan süzülen her damla birer sancı oldu kalfanın yüreğinde… Ne kadar Nemrut bir adam olsa da sabırla çekiyordu kahrını. Şimdi ne olmuştu da birden bire savıyordu kendisini başından.

“Size karşı bir kusur mu işledim efendim?” diyebildi… Ezelden beri çatıktı kaşları şairin.

 

Hep yanık bir yürekle yaşadı. Acıların yarattığı kahırları sırtlandı can dostuyla… “Üstat” derdi ona. Kaç yıllık gönül dostu olduğunu bile unutmuşlardı. 60’lara merdiven dayamış tüm dostlarını kaybettikten sonra yalnızlığını birbirlerine yazdıkları mektuplarla giderirlerdi… Son aldığı mektubu anımsadı. İki yıl önce kalfasını gizliden ona emanet edişini ve daha yeni yetmeyken acıların en koyusuna sürükleyişini. Hepsinin bir sebebi vardı onun gözünde. Ve bütün sebepler sonuca ermişti işte…

 

 

 

  “ 2 YILDA 2 ASIRLIK ÇİLE ÇEKTİN.

 ÇİLEN DOLDU

 ARTIK AYNI SAFTAYIZ  

SEN DE BİR USTASIN ”  dedi.

 
 
" gizLi özNe

 **

SEVGİ ÖZLEM ÖZCÜ "

 

 

 
( İki Asırlık Çile başlıklı yazı Gizli Özne tarafından 8/2/2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.