Kurulmuş seyyarından tezgâhlar
Alıcısı çok
Satıcısı az
Aşk pazarının dar sokaklarında
İki el tutuşmuş pazarlığa
Ne bir aşağı
Ne bir yukarı
Karar kılınmış iki altın halkaya
Bir ömür mutluluk adı altında
Zamanın seyyahları uğruyor
Gecenin ayazlarına
Kan tüküren diller kesilmiş sütten
Beşiz doğuruyor bir yalnızlık
Kuşkular ülkesinde
Beş isim konuyor beş yalnızlığa
Görmedim, duymadım, bilmiyorum
İkisi ölüm kuyusu yolcusu
Mavi denizin bağrından kopup gelen
Kumlar ülkesinde
Daha adı konulmadan
İki çığlık yükseliyor
Denizin kanını donduran
Akmıyor gökten bir damla yaş
Yeni doğanlar mezarlığına
Kuruyup gidiyor bir kadının göz pınarları
Sesi boğulup çöküyor yalnızlık saçlarına
Beyaz hiç bu kadar ak olmamıştı
Ve ak hiç bu kadar yaşlandırmamıştı insanı
Yüreğin kopan feryatları eşliğinde
……….
Kum fırtınalarına teslim olmuş yalnızlığa çarpıyor
Ölü doğanların yaşayan ruhları
Çığlıkları sarıyor
Gözyaşları boğuyor
İnsanlığın külliyetli yalanlarını
Yeniden diriliyor umutlar
Toprağı çatlatıp bir eylül akşamından
Sabaha dek düşen çiğden beslenerek dağlar
Kurumuş çöllerin kızgın güneşinde
Hadi tut elimi anne
Gidelim buralardan yıldızlar ülkesine
Yanağımızda mutluluğun gözyaşlarıyla
Yüzümüz nurlanmış
Gönül bahçemiz gül
Hadi sende gülümse anne
Yalnızlık ağacının kurumuş yapraklarının düşüşünde
Bir acı çilenin bitiminde
Kum saatinin kumları döküldü artık tanrıların üzerlerine
Dilleri söylemez
Gözleri görmez oldu anne
Elleri hiç yoktu
Kalpleriyle birlikte
Biliyor musun anne
Kokun hala burnumda
Sıcaklığın tenimde
Ne olur ağlama anne
Kapat gözlerini
Ve
Hadi gel anne
Göç mevsiminin başladığı saatlerde.
Yazarın
Sonraki Yazısı