Galibi belli satranç oyunun tam ortasında bulmuştum seni,”SANMIŞTIM”

Kimliği kayıp,sessiz, çekingen bakışlı bir edayla.

Gözlerin sadece şahı görürdü, benim ellerim piyona uzanırken,

Satranç tahtasında kalmışken gözlerin aklın  bir başka yerlerde  hüküm sürüyordu.

Sessizlik içinde, yok oluşunu izliyordum ilk gördüğüm andan itibaren.

O ana dek özenle uzattığın saçlarında kalmıştı ellerim, hiç dokunmadan,

Şahın görkemine aldanmıştın belliydi her halinden,

Ani gülümseyişinden ve tekrar kaplumbağa misali kabuğuna çekilişinden.

Uzatsam elimi bir yengeç misali kıskacına alacak gibiydin, korkuyordum.

Korkuyordum hayatına yeni hüzünler yüklemekten bavul bavul.

Korkuyordum dudaklarının tekrar hıçkırıklara kapılarını açmasından.

Dudakların, ah o dudakların bütün seslerini yüreğinin,

İlk defa duyulmuş bir şarkı gibi söyleten.

Dudakların, ah o dudakların, bütün güzelliklerini kalbinin dışa vurup,

Gece karanlığında atadan kalma kırık sandalyede eskirken ben,

Gözlerimin önüne bir ressamın milyon dolarlık eseri gibi düşüren.

 

Bütün karanlıkların gün yüzüne çıkıyordu,

Başını önüne eğip, daldığın anlarda.

Karamsarlığın kararlarına yansıyordu

Taşlara bir dokunup bir çekiyordun elini,

Küçük bir çocuğun elini sobaya yanaştırması gibi.

Ani titremeler tutuyordu ellerini,

Ellerini, yüzünü ani ateş basmaları.

Taşlara dokunurken, öfke kusuyordun avuç avuç,

Sımsıkı sıkıyordun, cana kasteder gibi.

Baktım.

Daldın.

Baktım.

Gördün.

Seslendim, duymadın,

Bir daha seslendim,

İrkildin,

Sesime geldin, sessizce sesime,

Beyaz taşları da sen almıştın, daha şimdiden,

Evet daha şimdiden ,bir adım öndeydin bana karşı.

İşte o bir adım benim sonumu hazırlayacaktı, kapıları tam aralamışken sana karşı.

Piyonu öne sürmek varken atınla atlayıp geldin, sabırsızca.

Dört nala koşmaya niyetin yoktu da,

Neden, neden bu ani çıkış?

Bütün acemiliğini sergilemek miydi niyetin?

Yoksa, evet yoksa şahı erken devirmek mi, bir atın çiftesiyle.

Hamleni hamlesiz bırakmak yakışır mıydı bize,

Mütevaziliğimizden ödün vermeden sürmüştüm piyonu iki adım öne.

Arkasındaki vezirin keskin ve sert  bakışları arasında.

Bir yanda fil bir yanda vezir asilliğini koruyordu ,

Cephede dimdik duruyorlardı korkusuzca.

Surlarla çevrili iki kalenin emniyeti sağladığı sahada,

Seninle kanımın son damlasına kadar çarpışmaya hazırdım.

 

Durdun.

Sordum.

Bir daha sordum.

Ve bir daha.

Affedersiniz diye başlayan cümle, yeniden kesintiye uğramıştı dilinde.

Sarsmak istedim, içimden gelen sese dur deyip ,sustum.

Sustum.

Baktın.

Sustum.

Ağlamaklı gözlerinde içim dondu,

Aysberge benzemiştin aniden, güneş olup  doğsam üzerine

Saklı bir yanların hala çözülmemiş olacaktı.

 

Oyun yarım mı kalacak? Diye sordum.

Hayırrrrrrrrrrrrrrr! Sesinle düştü bir kalem.

Kaleyi düşürdün de düşürmesine,bize yenik düşmek yakışmıyordu.

Bir kolumuzu kaptırıp kabullenmek yakışmıyordu.

İki filimi sürdüm üzerine üzerine, Timur’un fillerini sürdüğü gibi.

Korku dolu bakışlarının arasında.

Şah çektim, aç gözlerini,.

Şah çektim, diren hadi diren bana.

Şah çektim, artık al önlemini.

Tacı göz kamaştırıyor şahının,sil hamlemi.

Sür sürebildiğin kadar piyonlarını üzerime,

Pusu kurdum seni bekliyorum, tahtanın ortasında.

 

Arkayı boşladım yine, savunma allak bullak,

Bir bir düşüyor taşlarım,

Düşmüyor da aslında ben göz yumuyorum…

Ben göz yumuyorum gözlerindeki ışığı yeniden yakmak adına,

Yeniden, evet yeniden seni  diriltmek adına…

 

Yaklaşık üç ay sonra….

Stratejisi kader tarafından belirlenmiş,

Hükmedemediğim bir oyunla yeniden karşımdasın.

Taşlarla hep sen oynuyorsun, ben seyrediyorum,

Sanki hem siyah hem beyaz taşlar senin, yalnız senin.

Oyna oynaya bildiğin kadar, gülümsemeler yüzünden eksik olmayacaksa,

Eksik olmayacaksa kahkahan, eksik olmayacaksa dilinde  şarkılar.

 

Yaklaşık on bir  ay sonra.

Sultanı değildim artık on bir ayının.

Hiçbir zaman oturup, sultanlığımı ilan etmediğim tahtının.

Sultanı olamamıştım bir gününün bile,

İtiraflarında çözülmüştü oyunun hamle hamle.

Evet oyunun satranç tahtasında bıraktığını düşünürken ben,

Sen hayatımı bir tiyatro oyunu sanıp oynamışsın.

Senle çürük bir tahtada başlayan,

Satranç oyunu sandığım oyunun mağlubu ben oldum.

Evet ben oldum mağlubu,

Haykırıyorum,avazım çıktığı kadar,duymadınsa bir dahaaaaaaaaaaaa….

Ben sana mağlup oldummmmmmmmmmmmmmm…

 

Yaklaşık on beş  ay sonra

Ben yokum…..

 

 

 

 

 

( Satranç Tahtasında Aşk başlıklı yazı sese23 tarafından 9.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.