1 Sahi Burcunuz Neydi

Osmanlıda burç isimleri hem de ne isimler? Sahi biri size sorarsa söyleyebilir misiniz burcunuzu Osmanlıca hem de? Şimdi on iki tane burcumuzu Osmanlıcasını karışık bir şekilde Türkçeleriyle sizlere bu metin içerisinde anlatalım. Zaman şimdiki zaman lakin burçlar yüz sene evvelin burçları…

 

                       Kız, çocuğa yaklaşır ve sorar, burcun ne senin? Çocuk şaşırır lakin hemen toparlar: “Davar-ül Kurban” der… Bu kez şaşırma sırası kıza gelir. “Ne diyorsun sen ya! Öyle burç adı mı olurmuş. Davar mısın oğlum sen!” diye basar kahkahayı… Çocuk gayet sakin ve mütevazı bir şekilde tekrar eder: “Benim burcumu sordun ben de söyledim. Benim burcum Davar-ül Kurbandır.” Zonk diye ani bir fren sesi gelir. Kahkaha atmakta olan kız hemen keser kahkahasını durumu idrak etmeye çalışır. “Davar-ül Kurban ha! Yok, aklım almadı bunu… Böyle bir burç yok” dedi “Katiyen yok.” Çocuk vaziyeti uzatmadan der “Davar-ül Kurban da var ve siz ona KOÇ dersiniz.” Kızcağız bu izahattan sonra düşünmeye çalışır burcu davar olan adam da var diye…

 

                     “Sığır-ül Camış” diye gazetede burcunu arayan bir adam görmüştüm. Lakin bir türlü bulamıyordu aradığını… Çünkü baktığı hiçbir yerde bu isimde bir burca rastlamıyordu. Sorduğu kişilerde “Git işine kardeşim” diye def ediyorlardı bu acayip soruyu… “Sığır –ül Camış"mış”diye… “Camışa bak” gibi bakıyorlardı ve “Sığırın tekiymiş” gibi süzüyorlardı adamı… Düşünsenize bir hatunlar kalabalığında burcunuz merak ediliyor ve soruluyor size. “Beyefendi burcunuz ne?” diye… Yanıt olarak: “Sığır-ül Camış” derseniz soran kişi bunu hakaret kabul edebilir ve dalga geçiyor gibi algılayabilir. BOĞA deseniz olmaz mı allahaşkına…

 

                 Tıpkısının aynısı diye bir avam kelime grubu çıktı son zamanlarda… Osmanlıca burç isimlerinden birisi için aslında ideal bir anlatım şekli olabilir. Burcumu söylüyorum size: “Âdem-ül Çift-i Aynen” Aynen böyle efendim. Muhatabınız “Ulan bu ne diyor, çift mift acaba aklından olumsuz bir şeyler mi geçiyor?” gibi düşünebilir. Yok, esasen İKİZLER demek istemiş de bizim kalbimiz karaymış yanlış anlamış ondan.

 

                  Ebu makas derdik çocukken yalan yanlış… Derelerde görürdük, cebinde suya düşen kıymetli cevahirleri taşıdığını düşünürdük. Ve günü birinde bir burca isim olduğunu da öğrendik: “Mahlûk-ül Derya-i Böcekvari” diye… Güler misin ağlar mısın şimdi? Bu kadar da olmaz demeyin olmaz olmaz. “Böcekten burç mu olurmuş git işine be!” demeyin zinhar.

 

                Olmuş işte… Hem de bal gibi olmuş. Eşrefi mahlûkat olan insana Mahlûk-ül Derya-i Böcekvari bir burç da yakışır hani! Lakin bunu telaffuz ederken kişi biraz zorlanacak ama artık o kadarı da olacak hani. Yoksa burçsuz kalacak. ’Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum’ diye sorar anne Mahlûk-ül Derya-i Böcekvari çocuğuna. ’Düzgün yürüsene ! ’ der. ’Pekala anne’ der çocuk Mahlûk-ül Derya-i Böcekvari. ’Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. ’

                 “Mahlûkat-ül Cimbom.” Vallahi sıraya koyduk burçları v elden gidiyor ne yazık ki! Müdahale eden de yok. Bundan sonra gizliden gizliye bakılacak tahminim burçlara. Kimse uluorta diyemeyecek Mahlûkat-ül Cimbom da ne var bu hafta diye mesela… Ah şu eski burçlar bizi bize rezil eden ve söylerken dahi gülümseten burçlar. Mahlûkat-ül Cimbom ASLANDIR ciğerim ASLANDIR.

 

                    Ottan burç adı mı olurmuş demeyin. Varmış meğer. Hem de ne isim: “Nebatat-ül Arpa vü Yulaf” Atın ölümü arpadan olsun değil mi? Buyrun buradan yakın bir zahmet. Eminim ki bu yazıyı okuyan herkes kendi burcunun Osmanlıcasına çaktırmadan bakmıştır hemen. Çünkü ben öyle yaptım. Şimdi bakalım hele ottan, arpadan ve yulaftan olan günlük olarak baktığımız burcumuzun günümüzdeki karşılığı olarak ne geliyor diye… Evet, baktık ve söylüyoruz şimdi “BAŞAK” diye...

 

                      Şimdi ise kantarın topuzu kaçacak vallaha. Öylesine ağır bir burç adı geliyor sayfamıza… Klavyemiz dahi yazarken bayağı ağırdan aldı bu burcumuzu, her neyse okuyucuya olan borcumuzu bitirmek için devam edelim: “Endaze-i kantar” İşte burç dedin mi böyle toplu olur işte. “Vay babo” diyenleri duyuyor gibiyim. Deyiverin bir zahmet! Çünkü TERAZİ diyemeyeceğiz ne yazık ki!

 

                       Çok otsu ve böceksi bir burç listesi oldu diyenleri duyuyor gibiyim. Daha durun hele! Neler var duyup öğreneceğimiz? “Haşerat-ül Zehr-i Zıkkım” düşünsenize sevdiğiniz kızın burcu bu. Aman Allah aynı gün terki kız, terki diyar, terki dünya eylemez misiniz? Bu kadar zehir zıkkım bir burcun içinde insan mutluluğa esenliğe borçlu kalmaz mı? Mesela biri gelip münasebetsizce “Burcun ne?” dese es kaza ve siz ona cevaben: “Haşerat-ül Zehr-i Zıkkım” deseniz… Muhakkak “Zıkkımın kökü” diye bir tersleme ile karşılaşırsınız. Deneyin cesaretiniz varsa eğer! AKREPTİR mevzu bahis olan burç.

 

                  “Silah-ül zemberek” bir silah eksikti hem de zembereği olan. Komşu komşu diye seslense birbirine iki gıcık kadın mesela… Biri “Ayol senin burcun ne?” deyiverse misal. Yekdiğeri “Bak kızdırma beni, silah-ül zembereğim bilesin.” diye yanıtlasa ne anlarsınız Allah için? Vay kaşları yay, kirpiği ok, bakışı okun ucu olan sevgili gel yanıma…

 

                 Biz davar meselesini halletmişiz diye bilirken karşımıza yine çıktı davar. Demek ki daha da var! “Davar-ül Sakal” Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi böyle bir terkip. Kudema bu işte acayip hünerli ve marifetliymiş kabul. Lakin günümüzdeki zarif hanımlara beylere bu burçlar kesinkes gitmez. Osmanlıca olsaydı bugün acaba kaçımız burcumuzu ayan beyan söylerdik? “Delikanlı söyle bakıyimmm, burcun ne?”  “Şey, efendim nasıl söylesem bilmem ki şey efendim şey… Davar-ül Sakal.” Yani sözün özü kırk yıllık davar-ül sakal bugün oldu oğlak ha!

 

                     “Oğul koş hele bana bir damacana su alıp geliver Bakkal Osman’dan. Ha gitmeden dur bi, al şu üç kuruşu da bir gaste alıver bakalım bakalım senin damacananda ne var bugün?”

                    “Ne diyon sen kız ana? Damacana deyu burcu mu oluverirmiş irkek adamın.” De get hele… Bugünkü manası daha derin ve daha tesirli bence: KOVA…

 

                              Netice itibari ile son burcumuzda hafızanın zayıflığına teşbih edilen ve dolaylama yolu ile “Mahsulât-i Derya” diye bilinen bugün dahi söylenirken hicap duyulan bir burç olarak BALIK karşımıza çıkıyor. Öyle bakmayın kalabalıklar bana balık balık… Osmanlıca söyledik günümüzce yazdık. Var mı bunda benim bir kabahatim?

 

                              Sahi cesareti olan söylesin lütfen: "Burcunuz neydi acaba?"

( Sahi Burcunuz Neydi başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 30.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.