1 Kelebeğim Geldi
Doğan güneşe bir farklı eşlik ediyordu cama vuran ağaç dalları ve kabuslar ardından gelen ilk ışıklar biraz da buruktu sanki..
Temiz hava girsin diye aralanmış camda oynaşan perde bile isteksiz kımıldıyordu bağlı olduğu yerden..
Gözlerinin altı çekilip morarmış ve gizlice ağlamaktan kızarmış bir çift yorgun göz belirdi kapıda:
- Oğlum seni çağırıyor gelir misin?
Yorgun uyanılmış sabaha anlamsız eşlik eden bir oda, kolunda serum şişesi ile sızlayan bedeniyle yatağından doğruldu genç kız. Çok sevediği ve adını "küçük kelebeklerim" koyduğu çetenin, peltek ve R leri ısrarla söyletemediği arkadaşı çağırıyordu onu...
- Yine bilmece soracak kesin dimi? diye içine doğan sıkıntıyı kovalamak istedi "inşallah tahmin ettiğim değildir" arifelerinde..
Güç bela doğrulduğu yatağında saçlarını toparladı önce, sonra yüzünü biraz avuç içlerine gömdü renk gelmesi için.
Tekerlekli sandalyeye uzandı, hep "siyam ikizim" dediği serum şişesini de kucağına attığı gibi odasının kapısına yöneldi.
Odalardan odaya, labirentte kaybolmuş gibi dolanıyordu hemşireler. Koridorda bazılarının ardında hasta yakınları ümitsizce iyi bir haber iliştirilmiş mendil atar mı yere diye boynu eğik dolaşıyordu.
 
Yan koğuşun kapısına vardığında derin bir nefes alıp, sondan bir önceki gücüyle iteledi kapıyı. Yüzünde koca bir "günaydın" tebessümüyle:
- Barış'ım bugün bilmece günü değil ama beni özlemişsin..
dedi ama devamını getiremedi sözlerin.
Cihazlara bağlı bir kaburganın üzerinde soluk bir yüz, açmaya mecali kalmayan bir çift küçük göz görünce düğüm düğüm oldu her cümle azrail gibi boğazına.
- Canım... Kelebeğim iyimisin?
diyerek elini alnının üzerine koydu. Soğukmuydu, yoksa ateşi mi vardı anlayamadı kendi damarlarına akanın uyuşukluğundan..
Barış kipriklerini aralayıp biraz yaralı dudakları arasından sadece "kucağına alırmısın beni" yi söyleyebildi..
-Alırım tabi ama gıdıklamayacaksın söz mü?(Nasıl alayım birtanem seni kucağıma, bu sandalyeye bile zor oturmuşken nasıl?)

Küçük bir tebessüm ettirebilse, içini eriten ağrılarının çoğunu attıracaktı kendi kendi ile savaşırken onun savaşını nasıl yenmesini sağlayacaktı bilmiyordu ama tek bildiği herşeyin ilk başlangıcı zorda olsa kırık bir tebessüm.
 
Kendinden biliyordu...

Yatağa onu oturtabilecek ve Barış'ı kucağına almasına yardım edecek kim var diye bakındı. Koğuşta diğer minik kelebeklerinin annelerinden bir kaç tanesi gelip yatağa oturttular, Barış'ı da onun kucağına usulca yerleştirdiler. Aslında 2 dakika bile almayacak iş kablolar, serumlar ve vücutta anlamsızca açılmış kapanmayan yaralar yüzünden 5 dakikadan uzun sürmüştü ve her gelip geçen saniye genç kızın yüreğini parçalıyor gibiydi.
Belkide "kötü birşey olacak" hissinden ziyade "tez canlılığı" yüzündendi ama çabuk olsalardı.
-Evet anlat bakalım iyi misin kelebeğim hı?
-Bana..
diyebildi küçük kelebek, zor nefes alıyordu ve güç bela devam etti: - pıtırcığı anlatırmısın?
-Pıtırcığı mı? Hani şu kardeşleri ile sürekli evinin bahçesinde oynayıp havuzdan çıkmayan çocuğun masalını mı?
-hıhı
-Peki...
Aslında masalın çoğunu unutmuştu.
Bazı geceler hastanede kalıp çocukların yanına geliyordu, onları biraz neşelendirip masallar anlatıp oldukları yeri ve en önemlisi yaşadıklarını unutturabilmek için aklına gelen tüm yerli yersiz ama muzip ve güldürebilecek şeyleri sıralıyordu. Pıtırcık diye uydurduğu hikayede bunlardan sadece biriydi. Derin bir nefes aldı, gözlerini yatağın üzerinde bulduğu ilk boşluğa daldırıp anlatmaya başladı...
-Pıtırcık isminde tatlı mı tatlı, şirin mi şirin bir küçük erkek çocuğu varmış, üç tanede şirin ablası...
....

Son zamanlarda Barış'ın sağlık durumu kötüye gidiyordu ve doktorlar ümidi kestiklerini söylemişti ailesine..
Ama Barış her güneşe gözlerini açtığında "Allah'tan ümit kesilmez" ümidini yayıyordu onunla aynı havayı paylaşanlara..
"Ümit"...
Genç kız hatırlamaya çalıştığı masalı anlatmaya çalışırken minik kelebeğine sarılmıştı.
Küçükken kendinin en çok sevdiği şeyi yapıyordu.. Küçük küçük ileri geri sallanıyordu Barış ile birlikte beşik gibi.. Ninesi çok yapardı ona masal anlatırken ve uyurdu huzurun en dehlizinde..
Göğsünün üzerinde hırıltılı bir nefes hissettiğinde başını çevirip soluğundaki endişe ve korkuyu gizleyerek;
- İyi misin Barış? diye fısıldadı..
- Gittikçe daha çok soluklaşan yüzün ortasında iki boncuk mavisi aralandı
- ßeni yine öpsene?
Halbuki geldiğinden beri öpmemişti onu.. Masalın neresinde rüyalar ülkesine gitmişti onunla ve ne zaman öpmüştü ki kucağındaki minik kelebeğini?
Kurumuş bir sonbahar yaprağını avucunun içine alır gibi eğildi Barış'ın üzerine ve dudağının üzerine küçük bir öpücük kondurdu..
Buz gibiydi! Buz gibi bir dudağı öpmüştü...
Kipriklerinin arasında setleri patlamış bir baraj belirdi genç kızın kafasını kaldıramadı, nasıl kaldırabilirdi ki? Barış'ın annesi tam karşısında idi..
-Abla..
İstemsiz kasların kıpırdanması gibi dudakların kenarları çekildi Barış'ın..
-Kelebeklerim geliyor...
Nerde diyemedi genç kız.. Birkaç saniye önce öptüğü buz kalıbı dudakların arasından son çıkan bu kelebekleri biliyordu...
Birşey diyemedi...
Kucağındaki minik kelebeğinin, kelebeklerinin gelmesini izledi....
Ardından da yükselen çığlığı.
-Oğlummm......
( Kelebeğim Geldi başlıklı yazı lss tarafından 20.12.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.