MÂDÂM-ÜL HAYAT

 

Nedense Osmanlıca (Arapça, Farsça) kelimeler bana hep gizemli gelmiştir. Anlam bakımından oldukça yüklü gelmiştir.

Afet-i Devrân (güzel, dilber), Mâhpâre (ay parçası, çok güzel), Dilber-i Rana (gönlü güzel)…

Güzele verilen sıfatlar. Ne güzel demi ? Hepsi de güzeli gelin gibi süsleyen rüya sözler.

Dikkat edilirse böyle süslü sıfatların çoğunluğu hatta yüzde doksana yakını kadına söylenmiştir.

         O zaman bende şöyle bir kanı oluşuyor. Edebiyatımız genelde kadın üzerine söylenen, yazılan, okunan kelime dizilerinden oluşuyor.

         Ama öyle değil mi ?

         Hayatımız kadın üzerine değil mi ? Kaçıp, koştuğumuz kadına değil mi ? Paylaşmak isteğimiz hayat ona değil mi ?

         Bir ömrü ona harcamıyor muyuz ? İyi, güzel günlerimizi ona hazırlamıyor muyuz ? Güzel sürprizleri ona vermiyor muyuz ?

         En güzel sofraları ona kurmuyor muyuz ?

         Hastalıkta, sağlıkta, iyi günde, kötü günde onunla değil miyiz ?

         Saçının bir teline zarar gelse kıyametleri koparmıyor muyuz ? Yan gözle bakanı haddini bildirmiyor muyuz ?

         Kıskançlıktan tırnaklarımızı kemirmiyor muyuz ?

         Saymakla bitmez olan duygu ve davranışlarımızı ona sergilemiyor muyuz ?

         Bir ömrü ona feda etmiyor muyuz ?

         Başımızın tacı, gönlümüzün sultanı etmiyor muyuz ?

         Kendimizden fedakarlık edip onun gönlünü almıyor muyuz ?

 

         Allah’ın yaratmış olduğu en güzel varlık olan Ey Afet-i Devrân, Ey Mâhpâre, Ey Dilber-i Rana…

         Duy beni !

         Sana ömrümü veriyorum… Biliyorum bu garip ömrüm sana yetmez ! Onun için iki cihanlık ömrümü veriyorum…

         İşte sana hayat… Hem de mâdâm-ül hayat… Hem de iki cihanlık hayat…

         Evvelim sen oldun, ahretim sensin ey güzel…

         Bir erkeğin bir kadına verebileceği en güzel şey,

         Sana vaat vermiyorum, seni geçiştirmiyorum, seni aldatmıyorum…

         Sana dilimin döndüğü sürece bir edebiyat dolusu hayat sunuyorum…

         Dörtlükler, sekizlikler, kafiyeli-kafiyesiz şiirler, cilt cilt nağmeler, destansı romanlar yazıyorum.

         Sevgilerin en yücesini sunuyorum… İlâhi Aşk’ımı sunuyorum…

         Severse sever, sevmese başka kapıya demiyorum… Seni son nefesime kadar bekliyorum, bekleyeceğimde…

         Son nefesimi senin koynunda vermek istiyorum…

        

         Sana Vuslatça sesleniyorum ;

 

“Ey mormenekşem, bu canı sana vuslat ettim, değil bin kere ölsem, bin kere senin için küllerimden yeniden doğar senin için yeniden yanarım…

Sana Mâdâm-ül Hayat sunuyorum, emrine amadeyim… al beni ömrüne koy, an be an benimle anı yaşa…”

 

Vuslat’ın

 

 

Ali Özdemir

20.01.2012 – 15:35

 

 

Mâdâm-ül Hayat : ömür boyu.

( Madam-ül Hayat başlıklı yazı Ali Özdemir tarafından 21.01.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.