Cuma Yazıları

 

Konu: Soy Kırım

 

Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu iyi analiz edenler, belli aralıklarla önümüze koyduğu soy kırım yalanlarıyla koca bir yüz yılı geride bıraktık. Bizim soyumuz belli, kırımlarla ne işimiz olabilir. Bizim için kırım, arkamızda bıraktığımız Türk beyliklerinin yaşadığı yerlerdir. Son beş yıldır figüran Ermenistan Emperyalist güçlerin kayığına binerek, sözde soykırım yalanlarına sarılıp, Türkiye’yi yıpratmanın oyunu içerisine girmiştir. Dışarıda yapmış oldukları diaspora yalanlarını, içerideki taşeron basının kalemleriyle desteklemişlerdir…

 

Tarih sayfalarında, Ermenistan diye bir yerin olmadığını hepimiz gibi kendileri de çok iyi bilmektedir. 1877 Rus Savaşından sonra Rusya İmparatorluğunun boşaltmış olduğu topraklarda, Ermeni topluluklarının yaşamasıyla oluşmuştur. Şimdilerde rüyasını gördükleri büyük Ermenistan’da yine Emperyalizmin kendileri için sunduğu bir hayalden başka bir şey değildir.  Dış güçlerin elinde oyuncak olan, Ermenistan hala aklını başına alamamanın gafleti içerisindedir…

 

Ermeni sorunu diye direttikleri saçmalığın kökleri, Osmanlı İmparatorluğuna kadar dayandığını ve asıl gayelerinin Osmanlı İmparatorluğunun gerileme dönemindeki, Türk topraklarından paylaşım olduğunu bilinmektedir.  Olayları, tarihin şartlarına göre değerlendirmeden, söylemiş olduğu beyanatların nerelere varacağını hesaplamadan konuşanlar bir özür kampanyası tutturmuş gidiyorlar. Demokrasi kültürünü geliştireceğiz diye, katillerden, işbirlikçilerden, uşaklıktan başka kültüre sahip olmayan milletlerden deste, deste özür dilemektedirler…

 

Her yerde Türkler bir buçuk milyon Ermeni’yi katletti, soy kırım yaptı diyorlar. Oysa bütün tarihi belgelerde o tarihteki yaşayan nüfusun tamamı, bir milyonu bile geçmeyecek sayıdadır. Resmi belgelerle bu sayılar belgelenmişken, her seferinde bir buçuk milyon kişi soy kırımla nasıl olurda yok edilebilir. Yani olmayan bir nüfusu bile bizler katletmiş duruma düşmüşüzdür. Tarihin ne olduğunu ve var oluş süreçlerindeki izleri bilmeyen bir toplum, elinde son kalan bozuk paraları da harcamıştır. Tarihlerine bakıldığında, Pers, Makedon, Arap, Bizans gibi devletlerin himayesinde kalarak yaşamlarını sürdürebilmişlerdir. İnsanca toplum olma hakkına, ilk kez Selçuklu Türkleri sırasında kavuşmuşlardır. Fatih Sultan Mehmet döneminde, din ve vicdan hürriyetine kavuşmuşlardır. Öyle ki, Fatih döneminde kendi din adamlarını yetiştirip, patrikhane kurulmasına bile izin verilmiştir. Ve Türkler ile birlikte, her türlü hakka kavuşmuşlardır. Günümüzdeki Türkiye’nin birçok şehrinde yine her türlü haktan yararlanarak, yaşamaktadırlar…

 

Bize demokrasiden bahseden Avrupa acaba, 1567 Yılında İstanbul’da Akpar adlı bir Ermeni Vatandaşına matbaa kurma yetkisi verenin kim olduğunu biliyor mudur? 1910 Yılında Türk topraklarında beş tane gazetenin Ermenice basılıp, satıldığını biliyorlar mıdır? Ve o dönemlerdeki askerlik ve vergiden muaf olan, ticaret ve diğer dallarda önemli iş adamlarının bu topraklarda yaşadıklarını biliyorlar mıdır? Otuz, kırk yıl öncesine kadar, her şehirde bir diş doktorunun Ermeni Vatandaşı olduğunu, Hatay’da, Erzurum’da, Kars’ta birçok esnafın Ermeni Vatandaşı olduğunu unutuyorlar mı? Aşure pişen evlerdeki ilk tabağı, Ermeni Vatandaşı olan komşularımıza verdiğimizi biliyorlar mı?

 

Şairin dediği gibi,”Medeniyyet, dediğin tek dişi kalmış canavar” Ve biz bu canavarlarla, üç yıl önce Avrupa Birliği hayalleriyle karşılıklı imzalar attık. Ve o fotoğraf karesinden yansıyanları iyi analiz ettiğimizde, bu günkü Fransa’nın Ermeni Soy kırımını kabul edeceğini görünüyordu. Osmanlı’nın topraklarını paylaşmak isteyenlerin vermiş olduğu pozların aynısını, çektirdikleri fotoğrafta görmek lazımdı.  O dönemdeki İngiltere’nin yerini, Amerikan temsilcisi Cilinton, Rusya’nın yerini Lavrof, Avrupa’nın yerini de Solana almıştır. O imza attığı gün, Kafkaslardaki bütün Türk Devletleri kaybedilmiştir. Batı istemiş olduğunu, kılını kıpırdatmadan almış ve köşesine çekilmiştir…

 

Birde bir amaç uğruna öldürülen Hrant Dink vardı. Tam beş senedir görülen davanın sonuçları geçen gün açıklandı. Neymiş, çete veya dış örgütler yokmuş bu suikastın içinde. Diyen kim, yüce yargı. Tepki veren kim seçilmiş hükümetin bakanları. Peki, kahvede okey oynayan on altı yaşındaki çocuk, hadi kalkıp gidip İstanbul’un göbeğindeki gazeteciyi vuralım mı demiş? Yada her yazısını okuduğumuz gazeteciyi öldürelim mi demiş? Adam Ermenice yazı yazıp, gazete çıkartıyor. Vuran çocuk Türkçeyi konuşamazken, Ermenice yazıdan mı tahrik olmuş? Meseleyi, ayakkabı numarası kadar Qı’sü olanlara bırakırsanız, sonuç böyle olur. Çocuk katili İstanbul Adliyesinde cezalandırır, büyük katili görmezden gelirseniz, kontrolü olmayan sonuçların oluşmasına neden olursunuz. Amaç dedim, amaç uğruna ayakkabısı bile delik olan bir Vatandaşımızı öldürdüler. Tıpkı Uğur Mumcu’yu öldürdükleri gibi, tıpkı Ahmet Taner KIŞLALI’yı öldürdükleri gibi. CIA’sı, MOSAD’ı, O’su, Bu”su kim varsa Türkiye’yi karıştırmak için cirit atan ajanları üzerinden yapılan suikastların acısını ve yüz kızarıklığını yaşamaktayız…

 

Nedir anlaşılmayan bu durum. Nedir bu Ermenistan takıntısı. Niye korkuyoruz biz bunların soy kırım yalanlarından. Neden sesimiz çıkmıyor. Hepimiz neden Ermeni’yiz diye sokaklardayız. Onların orduları bizden daha mı güçlü? Onların nüfusları bizden çok mu fazla? Hangisi doğru, hangisi yalan? Milli kimliğin dışında bir siyaset neden oluşturuluyor? Her söylediğimiz şeyin birkaç hafta sonra neden tersini yaparız? Büyükelçilerimizi geri çeker ve birkaç hafta sonraki ilk tarifeli uçakla tekrar neden geri göndeririz? Kendi birliğimizi ve geleceğimizi neden bozmak için çabalarız?

 

Soy kırım yaptınız diyen bir Ülkeyle ki, (Ülke demeye şahit lazım) bizim hala ne gibi bir ilişkimiz olabilir. Hükümetin dediği gibi, yüz binlerce kaçak işçinin çalıştığı ülkemizde neden bunlara göz yumulur. Siyasetçilerin, siyaset yapmaktan vazgeçip, kendilerinin tabiriyle, siyaset üstü işler yapmasının vakti çoktan geçmiştir. Gerçi hiç siyaset üstü bir hareket görmesekte…  Azerbaycan’da yapılan soykırıma neden tepki verilmedi yıllardır. Neden dövizleri bir günde elimize alıp, sokaklara çıkmadık. Hepimiz Ermeni’yiz diyenler, neden bir günde Hepimiz Azeri’yiz demediler…

 

Bir Azeri şairimizin dediği gibi;

 

Bir suç mu düşmana göğüs gerdiğim?

Günah mı Türklüğe gönül verdiğim?

Rusların açtığı yaradan derin,

Anayurtta öz gardaştan gördüğüm

Seslenseydim, ses çıkardı her taştan

Ne beklersin sağırlaşan bir baştan…

 

Birileri hesap vermek istiyorlarsa, önce gitsinler yirmi beş yıl önce Azerbaycan Karabağ’da döktükleri kanın hesabını versinler. Ninelerimizin karnına soktukları hançerin hesabını Kars’ta versinler. Nene Hatun’un savaştığı tabyalar olan Erzurum’da versinler. Türk olmanın teslim olmak olmadığını artık birileri de çıkıp anlatsın. Sıfır sorun derken, sınırsız sorun haline alan bir anlayışın ortaya çıktığını birileri de çıkıp anlatsın. Ermeni terörü ile şehit düşen konsoloslarımızın, askerlerimizin, diplomatlarımızın, vatandaşlarımızın adlarını birileri çıkıp haykırsın. Elleri kanlı oyunlarından, zalimlik akan soylarından, kanımı akıttıkları sınır boylarımdan artık ellerini çeksinler…

 

Bizim soyumuz belli, soy kırımlarla ne işimiz olur. Bizim için kırım yazımın başında da belirttiğim gibi, arkamızda bıraktığımız Türk boylarının yaşadığı yerlerdir. Ama sizlerin Türk topraklarında yaşayıp, hem de Türklerden toprak isteme ve soykırım yaptınız deme cüretini nereden gösteriyorsunuz. Ve batıyı yanınıza alarak, soy kırım yaptınız diyorsunuz. Biz soy kırım yapmayız. Bizler Topraklarımızı koruruz…

 

Biz Türkler bir karış toprağı için, bin karış canını ortaya koyan bir milletin evlatlarız. Sizler Çanakkale’nin Boğazında, Gaziantep’in dağlarında, Kars’ın yaylarında piknik mi yapıyordunuz, Türkler gelip sizi öldürdü? Bizler sizlerle savaştık, öldük ve öldürdük. Şanlı Türk bayrağını sonsuza dek dalgalansın diye göklere tekrar çıkarttık. Yüz yıl önce bütün Dünya bir olup geldiler üzerimize, Yunanı Ege’ye, Fransız’ı Akdeniz’e, Rus’unu Karadeniz”e döktük... 

 

Şimdi tarihin tekerrürden ibaret olduğunu söylüyorsunuz. Dışarıda Siyonistler, içerde işbirlikçiler şunu unutmasın; Tarih, Türk topraklarında her zaman tekerrür etmiş ve her seferinde, kahraman Türk Ulusunu haklı çıkartmıştır. Tarihin kalemi hamdolsun ki, her zaman Türk’ün tarihin altın harflerle yazmıştır. Topraklarımızda, bayrağımızda, vatanımızda, milletimizde gözü olanları bin yıldır karanlıklara gömdüğümüz gibi, günü geldiğinde de yine karanlıklara gömeriz.

 

Varsın adımıza soykırımcı desinler, varsın adımıza barbar desinler ve bırakın eşkıya bellesinler…

 

www.cumayazilari.com

 

( Soy Kırım başlıklı yazı cumayazıları tarafından 4.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.