Yazmak çok sıradan bir iş gibi
görülebilir ama aslında bilinenin ötesinde bir olaydır.Bir hayali,bir fikri,bir
gizemi,bir bilinmeyen hissin keşif sonrası formülünü yapabilmektir.İnsanın
belleğinde kıpırdayıp duran bir hayatı cümlelerle yeni baştan inşaa
etmektir.Uçsuz bucaksız bir sanatın belki de savunucusu olma eylemidir.Samuel
Johnson,yazana zorluk vermeyen yazı okuyana da zevk vermez,derken aslında lafı
gediğine oturtmuş doğrusu.Türkiye gibi kitaba yabancı bir ülkede,herşeye rağmen
yazmak öyle bir revaçta ki,sanki her yazan gökten zembillah inmiş bir yazar ve
her yazılan da sanki ilahi bir emir.Göze sokulan manzara bu.Her eline kalem
alanın kendisini yazan ilan ettiği bu coğrafya da aslında yutturulan şey
egoların gürültüsüdür.Keşke bu kesim öyle dillendirdikleri gibi her yazılandan
sonra gerçekten yazar olsa yazar gibi karşımıza çıksa.Oysa biliriz ki hepi topu
iki laf sahibidirler,onu da nasıl kullanacaklarını bilmezler dahası
bilmemişliği bir bilim haline getirmeye çalışırlar.Bu manzara acının ama gerçek
acının resmidir.Bir de bu manzaranın insanı cidden inciten bir görünmeyen
istatiklere dayalı tarafı var.
İnsanın niçin yazma ve okumayı seçtiği
zekanın insanı ödüllendirmesidir.İnsanın kendi aritmetiğini
bilmesidir.Ben,İstanbul gibi kaos bir kentte 30 bin insanın kendisini şair ya
da yazar ilan ettiğini biliyorum.İlginç olansa bu iddiası olanların çoğu
yazdığı halde kitabın kıyısında geçmemiş olmasıdır.Türkiye’deki yazma olayında
ana tema içi boş siyaset ve zerafeti çalınmış bir aşk kavramının kendisidir.İnandırıcılığı
pek olmayan bir edebiyat kabul ettirilmek isteniyor nedense.
Birkaç ay önce Berlin’de Yazar Buket
Uzuner’i bir okuma akşamında ziyaret etmiştik.Orda Türkiye’deki okuma yazma
üzerine şunları söylüyordu;’’Türkiye’de 72 milyon insan yaşar ama kitap
alanların sayısı 300 bindir.’’Genel ortalamaya baktım,Türkiye’de kendini yazar
ilan etmiş insan sayısı da hemen hemen 300 bin.Şayet kendini yazar ilan etmiş
300 bin kişi kitap okuyorsa halk bu okumanın neresinde? Daha da önemlisi 300
bin insanın aslında yarısından fazlasının,aldığı kitapları da okumamasıdır.O
halde Türkiye’de yazar iddasında olanların çoğu bile okumaktan aciz.Bunun bir
çok sebebi var ama hiçbiri bana inandırıcı gelmiyor.Bazı istatikler bir çok
yayınevinin öyle abartılı baskılarının da aslında palavradan öteye gitmediğini
gösterirken bazı yayıncılar da piyasaya habire yazarlıkla alakası olmayan
şahışları pompalamakla aslında Türkiye’deki edebiyatın bilinçli katili olmayı
övgü kabul eder.
Bazı istatikler çok düşündürücü.Popüler
kültür neyi dayatıyorsa onu almak alışkanlığı tıkanıklığın bir diğer
nedeni.Fazla nitelikli yazar olmadığı gibi nitelikli kitap sayısı,yazan ve yazı
sayısı da az.
Eğitim-Sen’in bir dönem bir
araştırmasına göre öğretmenlerin yüzde 8’i bile kitap okumuyor.
Yine Türkiye Yazarlar Birliği (TYB)
Kurucu Genel Başkanı - Yazar Mehmet Doğan'a göre: "Ülkemizde 10 bin
kişiden 3 kişi yılda 10 ve üzerinde kitap okuyorsa kitap kurdu sayılıyor."
Çukurova Üniversitesi öğretim
üyelerinden Prof. Dr. İbrahim Ortaş konuyla ilgili ele aldığı bir makalede
“Devlet kitap okumayı kötü gösterdi” alt başlığıyla doğrudan bir eleştiri
getiriyor. Ortaş makalesinde şöyle devam ediyor : "12 Eylül sonrası kitap
okumak kamuoyuna zararlı diye tanıtıldı. Kim gerçekten suçlu ve zararlı tespiti
yapılmadan, özellikle de okuyan ve düşünen kişiler bu süreçte hep mağdur duruma
düşürüldü. Maalesef ülkemizde gelişen dinamik gençliğin eleştiri yapma şansı
elinden alınarak sistemi eleştirmeyen ve kabullenen bir gençlik yaratıldı. Çok
genç yaşta evden başlayarak sürekli dövülen, 'Sus sen bilmezsin, ' 'aklın
ermez, ' 'büyüğüne saygı, ' 'otoriteye saygı' kişinin kişiliğini önemli ölçüde
zedelemiştir. Kitap okuma alışkanlığı kazanamamış toplum ne yapacağını
bilemeyecektir. Kitapların bir taraftan yasaklanması, diğer taraftan
yayıncıların yasaklanması yanında pahalı olması kitap okumanın önündeki en
büyük engeller olarak görülüyor.”
Bağımsız Eğitimciler Sendikası'ndan yapılan bir açıklamaya göre, kitap okuma
oranının yüzde 4, 5 olduğu Türkiye'de yılda sadece 23 milyon adet kitap
basılıyor. Japonya'da ise bir yılda basılan kitap adedi 4 milyar 200 milyon. AB
ülkelerinde yıllık kitap harcaması 500 dolarken Türkiye'de bu rakam 2 dolar
düzeyinde seyrediyor.
Gazi Üniversitesi'ndeki 1915 öğretim
üyesiyle yapılan araştırmaya göre;öğretim üyelerinin yüzde 21.9'u sadece
akademik yayın okuyor. Yüzde 56.2'si ayda bir-iki kitap.
Bir İsviçreli bir yılda ortalama 10 kitap okuyor.
Bir Fransız bir yılda ortalama 7 kitap okuyor
Türkiye’de 6 kişiye yılda 1 bir kitap düşüyor.
Türkiye’de okuma alışkanlığına sahip olan kişi sayısı ortalama 40 bin kişi
Yine kitaba en az parayı yatıran
biziz.Azebeycan gibi küçük bir ülkede bile bir kitap 100 bin adet basılırken
Türkiye’de bu sayı bin adet ile başlar,istismalar dışında.Yukarıdaki
saptamaların elbette doğrusu vardır ama iş kişinin kendisinde biter
sonuçta.Yazar kabul edilenin bile doğru dürüst kitap okumadığı bir ülkede
yazmaktan okumaktan ne kadar söz edilir bilemiyorum.