Gönül üzre muhabbet etmek istedim bugün.
Aka konan gönül üzerine yazmak istedim bugün.
Vây gönül, vây bu gönül, vây gönül, ey vây gönül!
Yüzü ak içi pak eden, sevgiliyi hoş-güzel eden, göze nur sere sürur olan gönlü hikâye etmek istedim evvela.
“Gönül gönül nedir bilene, gönül veresim gelir,
Gönülden bilmeyene, sersem diyesim gelir.” Akbıyık Sultan böyle haykırmış. Gönül yapanlara selam olsun yıkanlara lanet olsun dilerim. Gönlü bilip yaşatanlara helal olsun gönlün kadrini bilmeyip kıranlara haram olsun.
Ahmet Paşa’ya ait murabbadan bir bölüm:
"Gül yüzünde göreli zülf-semen-sây gönül
Kuru sevdâda yeler biser ü bi pây gönül
Demedim mi sana dolaşma ana hây gönül
Vây gönül, vây bu gönül, vây gönül, ey vây gönül" “Gül yüzünde yasemin kokulu saçlarını gördüğümden beri gönül perişan bir halde ve kuru sevda uğruna dolanıp durmaktadır. Ey gönül ben sana"onun peşinde dolanma" demedim mi?”
"Belâ dildendir ol dildâr elinden dâdımız yoktur
Gönüldendir şikâyet kimseden feryâdımız yoktur" Nevi şunu demek istemiş bu beyitte: Bela gönlümüzden geliyor, yoksa o sevgiliden zerrece bir şikâyetimiz yoktur. Bizim şikâyetimiz gönlümüzdendir, başka kimseden şikâyetçi değiliz.
“Döğülmeye sövülmeye kovulmaya billâh
Hep razıyım amma ki efendim senin olsam.”
Bu öyle bir sevda ki ruha karışıp bütün vücudu baştan ayağa kat ettikten sonra aşığı esir alır ve onu istediği gibi oynatır ellerinde. Yeter ki o gül yüzlü, o ay yüzlü birazcık ilgi göstersin. Gönül sevgilin ikametgâhıdır. Âşık orada misafir eder sevdiğini. Temizdir illa ki saftır. Sevgili oraya geldiği vakit o gönül şad olur, ilkbaharda açan güllere benzer. Oysa günümüz dünyası tamamen makineleşmiş robotlaşmış. His rafa kalkmış, nezaket göç etmiş, incelik inzivaya çekilmiş. O zaman gönlün işi daha da zorlaşmış oluyor. Hep döneklik ve ihanet üzre dönen dünya - ki bunu dönerek zaten ispatlıyor- gönül sahibi insanları da kırmaktadır. Vefasız dünyadan usanan âşık ne de güzel ifade etmiş, bir kalemde silmek demek bu olsa gerektir.
Bivefa dünyadan usandı gönül
Size aşığın hali pür melalini ifade etmek için aşağıdaki beyti yazmak istiyorum. Âşık ne haldedir görün diye. Viran olmuş gönüller anlar bizi, yıkılmış kalpler, yakılmış ruhlar anlar vaziyetimizi. Görün ne halde olduğumuzu… Biz mutlak olana aşık olmuşuz bu dünyanın yalan sevdaları paklamaz bizi… Bu dünyanın üç kuruşluk aşkları aklamaz bizi… Biz ezeli olana sırt dayamışız, gönül bağlamışız. Bu dava bu yüzden ağırdır ve neticesinde deruni zevki çoktur. Yoksa başka bir hesabımız yoktur.
“Eşk-i dîde, dûd-ı dil, hûn-ı ciğer, sûz-ı derûn
Hep seninçündür sakın incinme kurbân olduğum” Gözyaşım, gönüldeki âhım, ciğerdeki kanım, içerimdeki yangınımın hepsi senin içindir. Sen sakın incinme kurban olduğum.
Gönüldendir şikâyetimiz kimseden değil!