Ve Şairliği
Hakkında Birkaç Söz
Yusuf Akgül
Rahmetli Hasan Basri Çantay’ın 3 Aralık 1964’teki
vefâtından kısa bir sure önce, onun bir kısım nazım çalışmalarını “Babamın
Şiirleri” adıyla, İstanbul’da Ahmet Said Matbaasında yayınlayan oğlu Mürşit
Çantay, kitabın önsözünde şunları söylüyor:
“Babam
Hasan Basri Çantay’ın en bilinmeyen tarafı, şairliğidir. Uzun süre edebiyat muallimliğinde çalıştığı,
hatta bu vazifeden emekli olduğu ve
birçok edib talebe yetiştirdiği halde onun bu cephesinin çoğunlukça bilinmemesi
kendisini ‘şair’ tanımak şöyle dursun, ‘nâzım’ olduğuna dahi
inanmamasıdır.
İstiklal şairi rahmetli Mehmed Akif beyle uzun
müddet devam eden arkadaşlığına ve edebi sohbetlerine rağmen babamın bu yönünün
sönük kalması, her yazdığı manzum metnin perişan kâğıtlar içinde çürüyüp
gitmesi talebesinden bazıları tarafından üzüntü ile karşılanıyordu. Nihayet,
onun izniyle, dağınık manzumelerinden elde edebildiklerimi neşrediyorum.”
Evet…
Oğlu Mürşit Çantay’ın da ifade etmeye çalıştığı gibi; Milli Mücadele kahramanlığından milletin
vekilliğine, gazetecilikten cemiyet adamlığına, eğitimcilikten İslam âlimliğine
kadar çok yönlü bir şahsiyet olan H. Basri Çantay’ın üzerinde pek durulmayan
önemli bir yönü de edebiyatçılığı ve şairliğidir.
Bu
görüşten hareketle biz, bu çalışmamızda Üstad
Hasan Basri Çantay’ın edebi kişiliğini, sanat anlayışını ve şiirlerini
bize bıraktığı yazılı kaynaklardan yola çıkarak ortaya koymaya çalışacak, genç nesillere yeniden uşatırmanın heyecanı ve bahtiyarlığı içinde olacağız.
Edebiyat
ve sanat yönünün oluşmasında, ilk bakışta, fikirdeşi ve çile arkadaşı M. Akif Ersoy’un bir etkisinin bulunabileceği mümkün görülebilir. Böyle olmuş olsa bile, bunu normal
karşılamak gerekir. Zira aynı dönemde yaşamış ve ortak görüşleri benimsemiş
fikir ve edebiyat adamlarının birbirinden etkilenmiş olmalarının söz konusu
olabileceğini bilmeliyiz.
Yine
de, bize göre, M. Akif ile H. Basri’nin manzum çalışmalarını gözden geçirmiş olanlar, aralarındaki üslup farklılıklarını
görerek, her iki şairin kendilerine has ayrı birer edebi şahsiyet olduklarını
kabul edeceklerdir.
Bize
ulaşan, bir kısmı yayınlanmış, bir kısmı henüz kitaplaşmamış şiirlerini, nazım
çalışmalarını ile alıp incelediğimizde, H. Basri Çantay’ın kendine has edebi
kişiliği, üslubu ve edebiyat anlayışı olan bir şair olduğuna hükmedebiliriz.
Evet..
Hasan Basri Çantay bir şairdir. Hem de milli bir şairdir. Hatta
üniversitelerimizde yeniden ele alınması, şiirleri okul kitaplarına girmesi
gereken bir şairdir. Bu çerçevede her şeyden önce onun bir sanat ve edebiyat
anlayışı vardır. Bu konudaki görüş ve düşüncelerini, Ülkü Edebiyatı adlı bir kitapçıkta ortaya
koymuştur.
Sanatın
her türlü ahlaki ve edebi kaygılardan uzak olarak tatbik edilmesini isteyen
genç bir şairle karşılıklı konuşmalarını yansıtan bir risalede, ‘sanat sanat
içindir’ şeklindeki yaklaşımı, ‘ihtiyar ve bunak bir düstur’ biçiminde
tanımlayan H. Basri Çantay; Edebiyatın, toplumun milli ve manevi değerleri ile
ilişkisi olması özelliği üzerinde durmakta ve sanatın sadece sanat için
yapılmasının toplum açısından hiçbir değer ifade etmeyeceğini vurgulayarak,
toplumun iyi yönde yücelmesine hizmet etmesi gerektiğini savunmaktadır.
‘Sanat
toplum içindir’ anlayışının, milletimizin sosyal yapısının gelişmesindeki önemine inanan H. Basri Çantay, 192’
de Balıkesir de 15 günde bir yayınlanan Irmak adlı dergide çıkan ikinci
mektubunda şunları yazmaktadır:
‘Milletimizin edebiyatı,
milletimizin makes ve nizam-ı hayatı (hayat düzeni) olmalıdır. Hayat; yalnızca
kadından, yalnızca şaraptan ibaret değildir. Milletimizin ucu bucağı bulunmayan
ummanları yanında kadın ve şarap, zavallı bir serap kalır…’
‘Dünyanın en büyük inkılâbını
yaratmış olan bu millet, artık yalnız kendi inkılâbına muazi (dair) bir edebiyat istiyor.’
‘Vatanın saadetine Nedim gibi
şakıyınız, dertlerine Fuzuli gibi yanınız; fakat ne ‘oh’ larınız takma olsun,
ne de ‘ah’ larınız yapma…’
‘Vatan… Millet… Cumhuriyet… İşte
sizin en kutsi ve vefâdar yârınız…’
H. Basri
Çantay’ın, Ülkü Edebiyatı adlı kitapçıkta bir edebiyat teorisi ortaya koyduğu
görülüyor. O, Türk Edebiyatı tarihini çok iyi kavramıştır. Doğu ve Batı
edebiyatlarını, bu edebiyatların zirve kişilerini yakından tanımaktadır. Yunus
Emre, Nedim, Fuzuli, N. Kemal, M. Akif, Süleyman Nazif, Seyrani… gibi Türk
yazar ve şairlerini kavramakla birlikte ; Fake, Güstav, Flober, Feörezdak, Teofil Gotye, İpolet Ten, Emil
Buvarak, Emile Zola, Alfons Dode… gibi
Batılı yazar ve şairlerin eserlerine ve dünya görüşlerine de vakıftı.
Sanat
ve edebiyatın cemiyet için ve ancak cemiyetin yükselmesi için yapılması
gerektiğine inanan H. Basri Çantay, bu amaca yönelik olmak üzere, 1962’de
İstanbul’da yayınladığı fıkralar,
latifeler ve özdeyişlerden oluşan ‘ Zekâ Demetleri’ adlı çalışmasıyla,
gençlerimize milli ve manevi terbiye vermeyi hedefleyen bir eseri edebiyatımıza
kazandırmıştır.
Toplumcu
bir şahsiyet olan H. Basri Çantay’ın edebiyat anlayışını, yine kendi cümleleriyle; ‘ Edebiyat güzellik ifade ettiği zaman ahlaki
bir amil olur. O, insanı adi tabiatından ali hislere yükseltir. ‘ şeklinde
özetlemek mümkündür.
Evet…
H. Basri Çantay bir şairdir. Hem de milli bir şairdir, toplumcu bir şairdir. Çeşitli tür ve formada
yüzlerce şiir yazmıştır. Türk Halk Şiiri , Türk Divan Şiiri ve Çağdaş Türk
Şiiri örnekleriyle fikir ve hayal dünyasını ortaya koymuş, duygularını,
ümitlerini, heyecanlarını, hedeflerini ve eleştirilerini bu sanat dalıyla
ölümsüz hale getirmiştir.
Yazdığı
yüzlerce şiirden bir kısmını, baba dostlarının ısrarlarına dayanamayarak, ‘
Babamın Şiirleri ‘ adıyla 1964’te İstanbul’da yayınlayan oğlu Mürşit Çantay,
H.Basri Çantay için; ‘ Kendisini şair görmek şöyle dursun, nâzım olduğuna dahi
inanmamaktadır’ dese de , biz, Üstad’ın iyi bir şair olduğunu iddia
ediyoruz.
“Babamın
Şiirleri” adlı kitapta yer alan şiirlerini H .Basri Çantay, daha önceleri de,
Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında Nasihat, Yıldırım, Karesi, Balıkesir, Ses, Zafer-i
Milli, Tanrı Dağı, Türk Dili, Söz, Geçler Yolu, Merhaba adlarını taşıyan yayın organlarında
yayınlatmıştır.
H.
Basri Çantay’daki konu ve şekil çeşitliliği gerçekten dikkat çekicidir… Şiirlerinde Divan edebiyatından Halk
edebiyatına, oradan Cumhuriyet sonrası edebiyatımıza kadar çok geniş bir vadide
cirit oynadığına, halay çektiğine, haksızlığa karşı nağra attığına, çocukla
çocuk- büyükle büyük olduğuna, bazen ince ruhlu bir eren iken birden bire boz
yeleli bir alp kesildiğine şahit oluruz.
Türklük
ve İslâmlık, onun için iki temel cevher kaynağıdır, bütün hayatını bu iki
kaynaktan beslemektedir.
16
Mayıs 1919 ‘da İzmir ‘in Yunan işgali üzerine yazdığı İnkısar-ı hayal şiiri, M.
Akif’in üslubunu hatırlatırken, gazalleriyle divan edebiyatını, deyişleri ve
koşmalarıyla da Halk Edebiyatını yaşatmak ve sürdürmek ister gibidir hep.
Divan
Edebiyatı özelliği taşıyan şiirlerinde ‘ Basri ‘ mahlasını kullanırken, Halk
şiiri tarzındaki şiirlerinde de ‘ Hasan ‘ veya ‘ Aşık Hasan ‘ mahlasını
kullanmıştır. Kara Günler ve İbret Levhaları adıyla yayınlanan hatıralarında
belirttiğine göre, Balıkesir’de yayınlanan Söz
gazetesinde ‘ Hüzni ‘ takma adıyla manzumeleri yer
almıştır.
“Uyan ey ümmet-i merhume, silkin,
artık Allah de!
Bakarken
garbe gördün ya, yılan geldi, Yunan geldi!”
dizelerini
bir ok gibi fırlattığını görüyoruz:
Mesela
6 dörtlükten ibaret ’Yılmaz Türk’ şiirinde, son bölümüne kendi adını mahlas
yerine koyarak;
“Özü, sözü doğruyum,
Namuslu Türk oğluyum.
Ben hiç bir şeyden korkmam,
Yalnız Hakk’ın kuluyum.
Bana, “Hasan Türk” derler.”
şeklinde seslenirken, bir yandan öğrencilerine milli
ve manevi bir ruh vermeye çalışmakta, bir yandan da Türk milletini milli
ülkülere doğru kanat çırpmaya davet etmektedir.
H. Basri Çantay, Halk Edebiyatının tekke ve
aşık edebiyatı tarzlarında da şiir örnekleri vermiştir. Türk halk şiirinin
dörtlük, hece ölçüsü, kafiye, durak gibi biçim ve ahenk unsurlarını başarılı bir
şekilde kullanmıştır. Meselâ “Bir Köy Türküsü” şiiri vardır ki, 1927’de Türk
Dili gazetesinde yayınlanmamış olsaydı, bunun bir halk manisi veya anonim bir
türkü olduğuna hükmederdim.
‘Dostname’,’Nefsime’
ve ‘Seyrani ‘ ye Nazire ‘ başlıklı tasavvuf konulu dervişane şiirleri, bizlere Yunus’un, Hacı
Bektaş Veli’nin veya Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın manevi havasını ve şiir
dünyasını hatırlatır.
Hasan
Basri Çantay gazallerinin yanı sıra taşlama türünde şiirler de yazmıştır.
Bunlar genellikle mizah ve çatmalar, dokundurmalar şeklindedir. Hurafeciler ,
menfaat düşkünleri, israf edenler, nefsine hakim olmayanlar, tembeller,
namertler, Türk düşmanlar, Moskof yanlıları, kula kul olanlar, haram
yiyenler…. H. Basri Çantay tarafından
keskin dizelerle eleştirilmiş adeta ok yağmuruna tutulmuşlardır.
Balıkesir
eski müftülerinden Mehmet Emre Hocaefendinin, “Sohbetlerim” kitabında kayıt
altına alarak söylediği gibi, 50. Vefat yıldönümünde, ardından rahmet ve şükranla dualar gönderelim:
“Kabri Gülşen, Mekanı Cennet
Olsun..”