1
İLERİ YAŞ PSİKOLOJİSİ
Yaşlılığın Tanımı:
Dünya
Sağlık Örgütü 65 yaş ve üstündeki bireyleri yaşlı kabul etmektedir. Yaşlanma
bireysel bir değişim olarak kişinin fiziksel ve ruhsal yönden gerilemesidir. Yaşın
ilerlemesiyle birlikte doku ve organlarda oluşan yaşlanma biyolojik yaşlanma
olarak değerlendirilir. Öte yandan, toplumsal değerler ve kültürel yapı da
yaşlının ve yaşlılığın yerinin belirlenmesinde etkin rol üstlenir. Biyolojik
yaşlanma beraberinde zihinsel yaşlanmayı da getirir. Zihinsel değişikliklere
paralel olarak, kişiliklerde bir takım farklılaşmalar oluşur.
Bu dönemde algılamada yavaşlama, yaratıcı
yeteneklerde azalma, dikkatsizlik daha yavaş düşünme, zor öğrenme, çabuk unutma,
hareketlerde yavaşlama gibi bir dizi belirtiyle karşılaşılır. Yeni gelişmelere
uyum sağlayabilme ve yeni düşünceleri kabul etmede problemler yaşanır. Çevreyle
daha az ilgilenilirken, kendi bedenlerine daha fazla ilgi gösterilir. Beşeri
İlişkilerde gençlik dönemine oranla daha derin ve seçici olurlar. Yeniliklerden
ürkülür, eski yaşamlar özlenerek genç kuşaklarla aralarındaki mesafeyi uzak
tutma gereksinimi duyulur.
Yaşlılıkla
birlikte fiziksel yakınmalar da başlar. Örneğin sağlığa aşırı önem verme, her
gün bir hastalıktan söz etme, sık sık doktora başvurma v.b… Yaşlılık bireyin
geçmişini daha sık sorguladığı bir süreçtir. Kişi geçmişinde kendisine doyum
veren bir hayat yaşamışsa, hedeflerine, isteklerine, ideallerine
yaklaşabilmişse, yaşlılığı daha kolay kabullenir. Üretkenlik döneminde
yapamadığı etkinliklere katılma arzusu gösterir. Seyahat etmek, okumak, artık
daha genişlemiş olan ailesine ve arkadaşlarına zaman ayırmak gibi, yaşamını
zenginleştiren işlere yönelme eğilimi gösterir.
Yaşlılığı
kabullenme her bireyin dinamiklerine göre değişir. Maddi durumunun iyi olması
ya da olmaması, ailesi ve dostları içinde sevdiği kişileri kaybetmesi, çevrede
kendisini fazlalık olarak hissetmesi, eş ve çocuklarına yük olduğunu varsayması
yaşlı kişileri olumsuz yönde etkileyebilir ve bu yüzden başlayan huzursuzluk
dönemi, depresyona kadar gidebilir.
Bunun
yanında, yaşlı kuşağın sıklıkla karşılaştığı kalp hastalıkları, hipertansiyon
ve diyabet gibi rahatsızlıkların ciddi boyutta yaşadığı bu dönemde, fiziksel
yetersizlikle ilgili düşünceler ortaya çıkar. Aile içindeki rol ve ilişkilerin
değişmesi, yakın çevrede ölümle sonuçlanan kayıpların yaşanıyor olması bu
dönemde bazı ruhsal sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olur.
Yaşlılıkta Ortaya Çıkan Ruhsal Sıkıntılar:
1) İleri
yaşlardaki insanlar fizyolojik olarak gençlere oranla daha az uykuya ihtiyaç
duyarlarsa da, uyku süresinde fiziksel ve ruhsal hastalıklara bağlı olarak
artma ve azalma olabilir. Uyku düzensizlikleri ve gündüz uyuklamaları gibi
sorunlar kişinin günlük yaşam enerjisini de etkileyerek hem çevreyle, hem de
kendisiyle olan ilişkilerini bozar.
2) Zor öğrenip çabuk unutmanın yanında, hatırlamada çok ciddi bir
sorundur. Kişi çocukluk ve gençlik dönemlerinde öğrendiklerini ve yaşadıklarını
kolayca hatırlayabilirken, birkaç gün öncesinde yaşadıklarını hatırlamakta
güçlük çeker.
3) Bedensel ve ruhsal hastalıkların ortaya çıkışı, eş-dost kaybı, fiziksel
yetersizlik gibi nedenlerle çevredekilere sürekli ihtiyaç duyar hale gelmek, ekonomik
sorunlar, yakın çevresindeki ölüm olayları gibi etmenler depresyonun ortaya
çıkışına uygun ortam hazırlar.
4) Sinir sistemi ve beyinde yaşa bağlı yapısal değişiklikler meydana
gelir. Bu bağlamda dikkatte azalma, nesnelerin isimlerini söze dökmede
yavaşlama ve tereddütler, yeni bilgiler öğrenmede, önceden öğrenilenlerini
hatırlamada güçlükler ortaya çıkar. Sorunlar karşısında çözüm üretmede, yeni
ortamlara uyum sağlamada zorluk çekilir. Dolayısıyla yaşamın her alanına
yayılabilen performans kaybı kişide yetersizlik duygularına ve başka ruhsal
sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olur.
5) Zaman içersinde bellek, dikkat, yoğunlaşma gibi alanlarda performans
kaybı ortaya çıkar. Karşılaşılan sorunu tam olarak değerlendirme ve çözümleme
yeteneğinde azalma belirginleşir. Karşıdaki insanın davranışlarını yorumlamak
güçleşir, yanlış yorumlar yapılmaya başlanır. Öfke, üzüntü, sevinç gibi
duygusal tepkiler daha güçlü olarak yaşanır. Alınganlık belirli bir noktaya
kadar doğal bir davranış kalıbı olarak kabul edilebilirse de, ileri yaşlarda
hem sosyal hem fiziksel anlamdaki kayıplar kişiyi daha duyarlı ve kırılgan hale
getirir.
6) Yaşlılarda sıklıkla görülen bir rahatsızlık da bunamadır. Hastanın
bilinci yerinde olmasına rağmen bellekte zayıflama ve bazı zihinsel yetilerde
azalma olur. Gençlik dönemine oranla daha kırılgan ve öfkelidir. Yeni bilgiler
öğrenmede ve bunları anımsamada, konuşma sırasında doğru sözcükleri bulmakta,
günlük yaşantıya ait sorunları çözmekte yavaşlama zamanla daha belirgin hale
gelir. Bazen de yaşlılık döne mi öncesi ezbere bildiği bazı isimleri, telefon
numaralarını, hatta yaşamakta olduğu yer ve mekanı, eşini, çocuklarını, dostlarını
ve geçmişini anımsayamayarak hayata tamamen kapanma eğilimi gösterir .
7) Yaşlıların evrensel korkusu ölümdür. Yaşlıların ölümü yakınlarında
hissetmeleri ve her an ölebileceklerini düşünmeleri ölüm fobisine neden olur.
Yaşlılığa Uyum:
1)Yaşlılık çaresi bulunamayan fiziksel ve ruhsal bir hastalıktır.
Fiziksel yaşlanma evrensel tıbbın, ruhsal yaşlanmaysa Psikiyatri ve büyük
ölçüde Psikoloji ve Sosyolojinin görev alanına girmektedir. Dolayısıyla yaşlı bireylerin
biyolojik ve ruhsal sorunlarından arındırılmaları konusunda günümüze kadar
yapılan bilimsel çalışmalarda, ilaçla tedavi, psikolojik terapi seans ve huzur
evlerinde barındırma ve bakım uygulamaları gibi sorunların hafifletilmesi
dışında yüzde yüzlü oranlara varan bir başarı maalesef yakalanamamıştır.
2) İzmir de ki huzurevlerinde ve aile ortamında yaşamanın, yaşlıların
yaşam doyumuna olan etkisini incelemek amacıyla düzenlenmiş bir araştırmada:
240 yaşlıdan oluşan örneklem ile yürütülen çalışma sonunda, aile ortamında
yaşayan yaşlı kadın ve erkeklerin huzurevinde yaşayan kadın ve erkeklere göre
yaşam doyum ve kalitesinin daha yüksek olduğu, keza huzurevlerinde yaşayan
yaşlılarda depresyon görülme sıklığının da evinde yaşayan yaşlılardan daha
fazla olduğu, ayrıca demans seyrinin huzurevinde hızlanarak kısa sürede kötüye
gittiği saptanmış ve bu durumda, yaşlıların aile ortamında yaşamlarını
sürdürmelerinin sağlanması ve desteklenmesi kararına varılarak, yaşlılara
verilecek bakım hizmetlerinin de “Evde Bakım” ve “Gündüz Bakımevleri” gibi
örgütlenmelere öncelik verilmesi gerektiği önerilmiştir.
Son Söz:
Yaşlıların en önemli psiko-sosyal sorunu
yalnızlık duygusudur. Yaşlı bir insan çok lüks bir huzurevine veya hastaneye
bırakıldığında,hizmetlilerden ne kadar yakın ilgi görürse görsün, aklı eş,çocuk
ve torunlarındadır.Yaşlı bireylerin sorunlarından arındırılması ancak ve ancak
aile bireyleri ile ikincil derecedeki yakınlarından gördüğü içtenlikli
sevgi,şefkat, saygı ve güven duygusuyla olanaklıdır.
Yaşlı
bir bireyi sımsıcak bir çatı altında karşısına aldığı torunlarına uzun bir ömür
sürecinde oluşan bilge kişiliğindeki deneyim ve anılarını aktarmak kadar mutlu
edecek başka bir tedavi yöntemi düşünülebilir mi?
Bir Anı:
Yıl
bin dokuz yüz doksan bir. Bingöl’ün Karlıova ilçesindeyim. Takvimler 15
Ağustosu gösteriyor. Gece ayrılıkçı kürt örgütünün saldırısına uğruyoruz. Kırk
dakika süren bir çatışmadan sonra etrafı toparlamağa çalışıyoruz. Bu yoğun
çalışma sırasında Bursa Yenişehir de ikamet eden ileri yaştaki annemin çok
ağırlaştığı yolunda bir telefon alıyorum. Ortam çok gergin. Bu yüzden izinler
kaldırılmış. Üç gün sonra vuku bulan ikinci bir saldırıyı da bertaraf ettikten
ve takviye güçlerle sükûnet tesis edildikten sonra izin alabildim. Memlekete
gittiğimde annemi yatağında bulmuştum. Başucunda Kur’an okunuyordu. Kardeşlerim:”
Şuur gitti kimseyi tanımıyor, on beş gündür bir lokma yemedi,”dediler. Aldım
Devlet Hastanesine götürdüm. Kahramanmaraşlı bir Başhekim vardı. Tanrı ondan
hoşnut olsun, hemen yatırıp tedavi altına aldı. On günlük yoğun bakım sürecinde
eşim gece gündüz yanında kalarak bakım ve temel ihtiyaçlarıyla yakından
ilgilendi. Sonuçta şifayla taburcu edildi. Evde geçmiş olsun ziyaretine gelip
giden tüm aile bireyleri ile yakın akraba ve komşulardan oluşan olağanüstü bir
trafik var. Annem dalıp dalıp gidiyor. Yanında olmama karşın beni tanımıyor ve
çok enteresandır, eşime adıyla hitap ederek beni soruyor:”Kim bu adam kızım?” Çok
üzülüyorum. Yanından saklamayı başaramadığım gözyaşlarımla dışarı çıkarken
dudaklarımdan şu dizeler dökülüyor:
Ana ben
varım ya,
Dördüncü çocuğun.
Hani bin dokuz yüz kırk ikide,
Şehremini’ de doğurduğun.
Tek odalı yüreğine,
Bir kalemde sığdırdığın altı çocuktan,
Seni altı yüreğe sığdıramayan,
Dördüncü çocuğunum...
Söyle yiğit anam:
Halâ çocuğun muyum?
.../...
Sonuçta oturup konuştuk kardeşlerimle. Alzheimer hastası olan
annemin bakımını üstleneceklerine dair kati söz verdiler. Bunun üzerine gönül
rahatlığıyla Karlıova'ya döndüm. Sevgili annem 1995 yılına kadar aile ortamında mutlu bir biçimde yaşadı. Kalp yetmezliği sonucu hayatını yitirdiğinde, devletin nüfus
kayıtlarına göre yüz on bir yaşındaydı. Mekânı cennet, toprağı bol olsun
efendim. Selâm ve saygılarımla. 01 Aralık 2012
NOT: Bize bu çalışmayı öneren yaşlı
dostumuz sevgili Ünal Hocamızı umarım mahcup etmemişizdir.