.
Bu hikâye 1979 yıllarında İstanbul’a Erzincan’dan gelen Ahmet, Hasan ve Ali adlı üç arkadaşı anlatmakta, arkadaşlığın dostluğun nasıl olması gerektiğini bizlere anlatmaya yeter de artar.
Üç arkadaş köyden çantalarını alırlar ve İstanbul’a inerler. Önceleri her biri ayrı bir semte akrabalarının yanlarına giderler, ayrılırlar ve oralarda kendilerine ev tutarlar. Bir müddet her biri kendi başının çaresine bakar (üçünün de ehliyeti var ve iyi araba kullanmakta) dolmuşlarda iş bulurlar ve çalışmaya başlarlar.
O zamanlar bütün dolmuşların son durağı Topkapı idi. Çalışma aralarında Topkapı’da bir araya gelip sohbet ederler. Birbirlerinin derdini dinlerler.
Bir gün üçü de yorgun halde lokantada yemek yerlerken Hasan “ Arkadaşlar bu şekilde elin işinde çalışmakla bir yere varamayız!” der. Ahmet ile Ali “Peki ne yapalım?” diye sorarlar. Hasan ”Bu akşam her birimiz oturup düşünelim ve bir çıkış yolu bulalım.” der. Dağılır evlerine giderler.
Ertesi gün Hasan işten izin almış onlardan önce lokantaya gelip beklemeye başlamıştır. Sırayla Ahmet ve Ali de gelir onlar da izin almışlardır. “Bu gün İstanbul’u gezelim geldik geleli çalışmaktan bir yere gidemedik, hem gezer hem de ne yapacağımıza karar veririz. ” derler.
“Üçümüz birlikte bir hatlı dolmuş alalım gece gündüz sıra ile çalışıp borcunu ödemeye başlayalım, ben sizlere güveniyorum çok geçmeden borcumuzu öderiz bu iş elin kapısında çalışma ile olamaz. Ancak kazanır yeriz üçümüzde bekârız bir yuva kurmamız gerekecek zor be arkadaşlar!” diye anlatır. Herkes memleketle konuşsun ne çıkarabilirler bilelim ve görelim" der ayrılırlar. Ertesi gün her biri işine başlar fakat kafaları hep bu teklifte kalır. Memleketle görüşürler aileler çocuklarını kötü bir alışkanlığı olmadığını bildiği için “Bir şeylerimizi satalım gönderelim.” derler.
Üç gün sonra üçü bir araya gelir. Artık ellerinde netleşmiş bir durum vardır. Bundan sonrası hangi hattan alırsak daha iyi çalışırız, diye düşünmeye başlarlar. En sonunda TOPKAPI- GÜNEŞLİ hattına kara verirler. Fakat satılık hattı bulmak da zor, bütün tanıdıklarına haber bırakırlar. Ellerinde de hattın üçte bir parasını hazır hale getirirler. Çok geçmeden aradıklarını bulurlar hattıyla dolmuşu alırlar.
Artık üçüncü dolmuşunda alma zamanı gelir. Fırsat kollarlar para hazırdır ne istenirse verecek duruma gelirler. Bu arada memleketten alına paralar misli ile gönderilir ve "Şimdi duaya ihtiyaç var unutmayın!" denir.
Ahmet gelir gelmez Hasan dolmuşun anahtarını Ahmet’in eline koyar ve “Ben biraz dinleneyim bir tatil de ben yapayım.” der. Kaybolur beş on gün sonra “Ben Antalya’dayım, merak etmeyin.” der. O gidiş iki ay orada kalır dolmuşundan biriken paralar bankada birikir. Artık üçünün de parasal sorunu kalmamıştır.
Bir gün Ali, Ahmet’e "Ben hastayım!" der. Ahmet Ali’yi alır Çapa Tıp Fakültesi'ne götürür muayeneleri yapılır. Doktor Ahmet’le Hasanı yanına çağırır ve Ali’nin hastalığını çok kötü olduğunu bunun tedavisi çok pahallıya çıkacağını söyler. Ahmet’le Hasan doktora: "Hocam kilonu söyle sana o kadar para verelim amma arkadaşımızı tedavi et o dünyadaki tüm servetlerden daha değerli bizim için." derler.
Tedavi başlar iki arkadaş günlük sıra ile Ali’nin başında nöbet tutarlar ta ki Ali sağlığına kavuşana karar onu yalnız bırakmazlar. Daha sonra da memlekete dinlenmeye gönderirler. “Sen merak etme biz burada dolmuşunu idare ederiz, tam iyi olmadan gelme.” derler. İşlerine devam ederler.
O yıllarda dolmuş durağındaki çay ocağında tesadüfen otururken bu olayı Ahmet’le Hasan’dan dinledim.“Ali şimdi nasıl?" diye sordum. Çok iyi, köyde, evlendi; yakında gelecekler.” dediler. O zamandan bu zamana böyle bir arkadaşlığı özler dururum. Öyle ki insana böyle arkadaşlar olduktan sonra kardeşe ihtiyaç olur mu, diye sorduruyor bu KARDEŞLİK TEN DE ÖTE BİR ŞEY
Faruk Soydemir
Not:
İşimiz hikâyecilik değil. Sadece duyduklarımızı paylaşıyoruz.
Hikâye yazarı arkadaşlar, beni af etsin.
.