"Yıllardır hastalığımın adı insan diye biri/Bir kahramanüstü..." Bu
dizeler yeterince tanınmamış olsa da iyi bir şair olan rahmetli Seyfettin
Özdemir'e ait. Bazı sözcükleri anlamak ve gerektiğinde onları
cümleleştirebilmek için yeterli sabrı gösterdiğimizi düşünmüyorum. İnsanoğlu
var olduğundan beri şeytanlarını dışarıda arıyor çünkü. Yalnızlığın ilk
çağlarından gelen garip bir tılsım bu.
Eski zamanların avcılık kalıpları, bugün bedenlerini neredeyse bir silah gibi
kullanabilen gayri ihtiyari birer kahramanüstüne dönüştüler. Atom bombası
tadında sivil insanlara yani... Çevremize gülücükler dağıtsak da çoğumuz enkaz
halindeyiz aslında. Bu sorunun temelinde yatan gerçek ise yaşananlara kayıtsız
kalmamızdır. Ki hali hazırda kayıt dışı birçok suçun birbirini takip ederek
uluslar arası bir tren oluşturması ve isteksizce de olsa o vagonlara
ellerimizle etnik silahlar yüklememiz, sonunda yol ayrımına getirdi bizleri.
Şimdi önümüzde iki yol var: Ya anlayıp savaşa destek vereceğiz ya da anlamış
gibi yapıp üzerinde durmayacağız. Peki savaştan kasıt nedir? Hâlâ devam etse de
kurşun dökülen eski çağ çatışmalarından bahsetmiyorum elbette. Para piyasası ve
getirdiği modern savaş tekniklerinin üzerinde durmak istiyorum.
Günümüzde yaşanan kaygıların temelinde yatan ve çoğumuzu birer enkaz haline
getiren yegâne sorun maddiyatçı olmamızdır. Modern çağımızın esnek şeytanı olan
ve gerektiğinde kurban isteyip yeni prensler ortaya çıkaran bağımlı piyasalar,
gün geçtikçe varlığı, kültürleri ve medeniyetleri sömürmeye devam ediyor. Dünya
ülkeleri arasında kişi başına düşen milli gelirin ülkemizde "milli
gerilik" olarak adlandırıldığı bu yaman felsefenin her birimizi ayrı
masalarda aynı açlığa tabi tutuyor olması hepimizi gereğinden fazla
yoğunlaştırıyor perde arkasına. İntihar provaları, organize gelişen grevler,
hırsızlığın artması ve bireyler arası anlayışın ortadan kalkması sonucunda
gündelik afyonumuzun eşler ya da çocuklar üzerinde patlatılması aile içinde
bomba etkisi yaratmaz mı? Buna bağlı olarak çocukların müthiş bir kargaşa
içinde büyümesi, ileriye yönelik en büyük sorunumuz değil mi? Gün olur da
sıfatlarınızdan kurtulup çevreniz yerine kendinizi gözlemleme yoluna giderseniz
şeytanlarınıza hesap sorabilirsiniz. Bu sizin daha çok para kazanmanızı
sağlamaz belki ama en azından kaybettiğiniz birçok şeyi geri kazandırabilir
size.
Son zamanlarda epeyce dikkatimi çekiyor. Gazeteleri bile yüzeysel okuyor
insanımız. Bu yüzden hiçbir konuda tam anlamıyla bilgi sahibi değiliz. Zaten
eğitim sorunlarımız yüzünden kitap okuma alışkanlığımız yok denecek kadar az.
Bu alışkanlığa sahip olan birçok insanın da ne okuyacak vakti var ne de kitaba
ayıracak bütçesi... En azından bu şekilde yorumluyoruz kendimize olan
düşmanlığımızı. Tabii ki tüm bu bahsi geçen konulardan tek başına sorumlu
değildir kimse. Devletin eğitime harcadığı paradan tutun işsizlik sıkıntılarına
kadar uzatabiliriz bu konuyu. Tavsiyem, hayata "kendinizden"
başlamanızdır. İçinizdeki şeytanın yerini sükûnete bıraktığını göreceksiniz.
Ama sakın ola fazla derinlere dalmayın. Boyutların azizliğine uğrayabilir,
Ergenekon’dan yargılanabilirsiniz.
Barış içinde, sağlıklı, mutlu ve huzurlu günlerin kilidini kırmak ümidiyle...
Kendimize...
Mehmet
Gökhan Damar