- Kişiliğin gelişmesiydi sorun.İnsanın gelişmesi, yenilenmesi, usta olması, sonra kendini bulması
gereken yegane yoldu kişisel
gelişim.
-Özündeki yeniliği bilmek, kendimizi gelmeyi sağlar.Ben de
herkes gibi kendimi bulma sürecimde geciktim.
Toplumun, ailenin, yaşadığın
sosyal çevre bağının şekillendirdiği ,bir kalıba , bir
karakter mumyasına çevirdiği
kimlikler çeşnisiyiz.
-Bütün
bunlar bilinç öncesi yapılıyor.Kendi bilincimizi bulup kendimize
geldiğimizde, benimsetilmiş hayat
felsefesi, yaşam algısı,
fikri izlek, karakter ağacımızın temel dalları olarak meyve vermiş oluyor.Sosyal demokrat , İslamcı,
ulusalcı, fark etmez hangi fikri, dini,
düşünce bağına yakınsak aile bağımız varsa, bizler de o bağın soy kütüğü gibi devamlılığı oynuyoruz. Davranışlarımızın çocuklarıyız.Hangi
davranış bağıyla yetiştirilmişsek,
nasıl davranılmışsa, sonra biz nasıl
davranıyorsak bütün davranımların sonucu
olmuşuz.
-Oysa temel dinamiklerimizi besleyici
merkezlerde daha evrensel ,dahi akli,
daha sistematik, daha psiko-sosyal
bağlara, dengelemlere ihtiyaç
yok mu?
-Tekil
bir hayata özetli bir
karakter kalıbı öze aykırı değil mi?
Özümüz temiz, doyumsuz, sınırsız.Neden bir fikre,
bir hayat felsefesinin bağıl
bağlamı yapıyoruz ?
-Sosyolog
muyuz? Psikolog muyuz? Toplum
mühendisi miyiz? Kişisel gelişim
uzmanı bile değiliz? İnsana şekil
veren, insan ruhunu, karakterini, algısını,
aklını, duygusunu eğiten,
geliştiren, ilerleten, bilinçli hiçbir
yönümüz yokken kendi çocuğumuzun, yakınımızın karakter uzmanı gibi onu
bir kalıba sokma çabamız ne kadar doğru?
-Sosyalizm,
Faşizm, gibi bireysi,
değişici, yanıltıcı, beyni ,algıları,
olguları , yıpratıcı, bilinci,
ilmi, evrenselliğe, birliği
ayrıştırıcı setler gibi fikri
yanılgıların mutlak doğru , yaşam
, algı
tarzı olarak birisine sunmak
ne kadar doğru?
-Mutlak belli değil midir? Dinin
merkezi belli değil mi? Aklı
duvarlarımızın gideceği yer de
belli değil mi? Neden hala tekil bir
kimlik peşindeyiz.Neden mumyalı
kimlikler, kalıplaşmış hayat felsefesi peşindeyiz.Bizden olmayana saygımız
yok.Her fikir bir çıkarın
ağıdır, her ağ kendi
çağının çağcıl bireylerini
uyuşturucu algı, olguyu besler.
-Fikirler
beynin uyuşturucusudur.
İzmler, ruhu zehirleyen
bağımlılık sürecidir. Her fikir kendi
bağımlı papağanlarını yaratır.Her fikir kendi ayrışım
kışkırtıcılarını salar.Her fikir, gece görünen yıldız gibi
aklın kendi aklıyla tanışmasına kadar gider.
-Bağıl bağlamı olmadan, fikirler, partiler,
camialarüstü olmak ve evrensel, insancıl, insani bağları, temel
dinamikleri, geliştirici,ilerici,
faydacı, kaliteli, bir hayatın
neden kıyısında değiliz.
Toplumun,
zekanın , ilmin, inancın gerçek
denkleminde sanatla, gerçek inançla, sosyal atlasın renkli
yaşamlarıyla dolu, okuyan, düşünen, üreten, yazan, bilen, kendini bulma okulunda kendini
bulan, bilen, üst ruha, üst
benliğe ulaşmış ; yüksek ruhluluğun erdemli,
ilerici, barışcı, sağduyulu,
ideal bir karakter kazanmak,
kazandırmak çabamız neden yok?
-Her fikir kültür ve medeniyet emperyalizmin uyuşum
ağı değil midir?
Emperyalist gücün toplum mühendislerinin ürettiği kavramlar,
fikirler, sosyal medya gibi
yeni olguların bağımlı,
uyuşumlu, kalıplı, benzerler değil
miyiz?
-Ey insanlık…Onların kendi çıkarları için bütün
insanlığı çıkar kavı yapmak için bizi bir fikre, bir olguya, bir camiaya bir sosyal
medya ağına, vs. gibi
sosyal ve fikri etmenlerle uyuşturmuyor mu?
-İnandığınız
fikrin esrardan farkı nedir?
Uyuşturucu kullanmanıza gerek var mı?
Uluslar arası çıkar güçleri,
gece gündüz olgularlar, izmlerle bizi kutuplara maşa etmiyor mu?
Kazanan onlar değil mi?
Şimdi hangi parti, hangi fikir, hangi
camia çıkar odağına bağlı değildir? Ya
da çıkarsız kimse var mı? Kazanan
emparyalizmin derin güçleri değil
mi?
-Aklımızı, duygumuzu, ruhumuzu bir
fikre, olguya bağımlı ,
uyumşumlu yapan bu güçlerin farkına ne
zaman varacağız?
-Akıl oyunlarına, ilericilik olgularına, evrensellik bağına, mutlak gerçeğe, kendini bulmaya, kendimizle
tanışmaya ne zaman gideceğiz?
-Kime için
yaşıyoruz, kimin eli kimin cebinde
biliyor muyuz? Bağımlı ,
uyumşumlu olduğunuz fikrin,
her neysenin maşalığını,
çıkar sülüklerinin kebabına
köz olmayı, maşa olmayı ne zaman bırakacağız?
-Sonra insanın
aklı, zekasına, onca zengin dünyasına bir fikir, tekil, bağımlı bir hayat
yeter mi ki? O kadar müthiş bir güce sahip değil miyiz?
-Bu kadar
içsel zenginliğin, farkında mıyız?