Su ile karıştır
unu, hamur olsun,
Unutma tuzunu.
Yoğur,
gelsin kıvama,
Dinlendir, tutana dek mayası.
At odunu meşe
olsun,
Taş
fırın da harlansın.
Açarak kocaman ağzını,
‘Hadi gel, neredesin?’
Can atar canından,
Biraz korkak, biraz ürkek,
Cana gelmek için bekleyen.
‘Tamam, geldi zamanı’, der usta,
Açarken hamurunu elleri ile mahir,
Serer küreğine,
gönderir
Hararetle bekleyen cehennemine.
Oturur, başlar
hasbıhâle,
Tez canlı, sabırsız müşterisiyle.
‘Hani nerede canıma can katacak aşım?
Usta bir daha baksan,
Belki pişmiştir taamım’.
Usulca kalkar masadan,
Bir yanana, bir de yakana bakar usta.
Odun atar oduna birkaç adet daha
Kükrer taş
fırın iyicene.
‘Ne olur, kurtar beni zulmetten’
‘Sabret, merak etme!’
Tatlı bir tebessüm yüzünde,
Gülümser aynı vakitte.
Yakar bir cigara, çıkar kapının önüne,
Selâm alır hem verir selâmını,
Sokağından
gelip geçene.
Azalmıştır
kahkahası,
Duyulmaz olur telâşesi alevin.
Bir nefes daha çeker,
Bırakır izmaritini
küllüğe.
‘Bak! Şimdi
oldun, erdin kemâle’.
Sallar küreğini
usta yeniden,
Çekip alıverir ateşten.
Ateş
sessiz, pide sessiz.
İkram
eder hürmetle,
İştiyakla
bekleyen talibine.
Mutludur şimdi
her biri;
Pişiren,
pişen, nasiplenen.
Gir cehenneme ki, can olasın,
Beri kalıp çürümeyesin.
Doysun aç bedenler,
Daim olsun hayat sayende,
Hünerli ustanın gönlünde.
Kemal Alkan