Engel Tanır Mı Ruha Dokunmak İsteyen Öğretmen?
Engel Tanır mı Ruha Dokunmak İsteyen Öğretmen?
Ruhuma dokun öğretmenim!
Sevginle yüreğime, tebessümünle gözlerime.
Dokun! Zihnime
Öğretişin ellerime saçlarıma dokunsun.
Ben hayatı senin sevginle öğreneyim!
Nazan öğretmendi bu anlattığım; minik Akif HEDEKOĞLU ‘nun dilinden.
Engeli vardı Akif’ in. Her iki ayağı da doğum hatası yüzünden
aksıyordu. Fakat
çok zeki, terbiyeli ve meraklı bir öğrenciydi. Yüreğiyle çocuk ruhuna
dokunmak, bir ışık olmak istiyordu o. Yapılamaz olmaz denilen eğitimleri
sevginin ve özverinin gücüyle aşılacağını göstermek istiyordu. Ve bu
kıymetli öğretmen annesinin ruhunun hayırlı evlat bırakmanın rahatlığı
içinde mutmain olmasını isteyerek kendini hizmete adamıştı.
Hele de vicdan! Ne büyük bir amirdir kişinin hayatında. Mesleğini en iyi
şekilde icra etme aşkı onun zorlarını kolaylaştırıyordu. Öyle değil
midir hep, insan severse ona yollar kolaylaşır. Büyük işler küçülür.
“ Akif yüzmeyi öğrenemez” cümlesi çok etkilemişti Nazan öğretmeni. 6
yaşındaki bir çocuğun umutlarını ellerinden almak, ailesine olumsuz bir
dönüş yaşatmak kimin karına idi ki?
Çoğunun! bu sorumluluğu üstlenmede yaşayacağı korkuyu aşan gül yüzlü,
güzel öğretmenim. Akif’ in annesi Hacer hanımla görüşüp bizzat ilgilenme
talebini dile getirmişti O. Süreç onlar için başlamıştı. Ve zaman hangi
güzelliklere gebeydi beklenmekteydi. Antrenmanlar başlamıştı,
umutsuzluk gömleği giydirilen Akif için.
Nazan öğretmen Akif ile beraber sudaydı. Suda tek başına canının
sıkılmasını istemiyordu. İlk 3 ay sadece ayak kuvvetlendirme çalışması
yapmışlardı. Sabırla, bıkmadan, usanmadan…
Dışarıda lapa lapa kar, havuzda Akif ve Nazan öğretmen...
Dışarıda şakır şakır yağmur, havuzda Akif ve Nazan öğretmen.
Dışarıda bahar, güneş, toprak kokusu, oyun... Ama yine havuzda Akif ve Nazan öğretmen...
Suyun içindeydiler sürekli fedakâr öğretmeni ile.
Pişman mıydı ,asla. Bir yürek inşasıydı onun ki. Bir çocuk yüreğine
sevgi nakşetme hayata tutundurma hüneriydi onun ki. Antrenman bitene
kadar tribünde tek bir kişi olurdu hep. O da tabi ki başka bir gül
yürekti. Anneydi o da. Yavrusu, yavruları için her türlü fedakârlığı
esirgemeyen anneler...
İkinci plana atılmama duygusu ve yavrusunu fedakâr bir öğretmenin elinde
görmek onu da mutlu ediyordu. Günler aylar geçmişti “bu çocuk yüzemez
“diyenlere inat! Yüzmek bir yana, sporcu kimliği kazanmıştı Akif.
Gel zaman, git zaman müsabakalara katılır olmuştu Akif... Tek engeli var
diye sağlıklı çocuklarla yarışmak zorundaydı ayrıca... Bu onun için çok
önemliydi. Onu engelli görüp “yapamaz “diyenlere de ayrı bir ders
veriyordu.
Alkışlar ve alkışlar… Nazan öğretmenin de haklı gururu. Ve madalya törenleri. Mutluluk gözyaşları elde olmadan akıyordu.
“Bu başarı ilde kalmamalı demişti “fedakâr öğretmen. İlk kez dışarıdaki müsabakalar da katılma isteği doğmuştu Akif ile.
Akif’ i diğer şehirlerdeki çocuklarla kıyaslama şansı yoktu ama neden
olmasındı ... Birçok kişi sabrı bol,geniş yürekli öğretmene;” sen deli
misin, verdiğin emeğe değecek mi, boşuna uğraşırsın “diyorlardı ve
eleştiriyorlardı.
Güveniyordu! Azim duvarlarını tek başına tırmanmayı hedefleyen fedakâr
öğretmen. Güveniyordu Akif’ de kendine de. Bir şeyler olacaktı ve
olmalıydı.
Biten yaz sezonunda İstanbul Bedensel Engelliler Türkiye şampiyonasına başvuru yapmıştı Nazan öğretmenim, hiç kaygı duymadan.
Yarışma günü gelip çatmıştı. Heyecan, uykusuzluk, yemek yiyememe... Eli
ayağı titrer şekilde emek verdiği yavruyu izliyordu. Start verildi.
Biliyordu! Allah emekleri zayi etmeyecekti. Çalışmasını, insana verdiği
değeri karşılıksız bırakmayacaktı. Öğleden sonraki yarışmaya
geldiklerinde 2. Olup gümüş madalya kazandıklarını öğrenmişlerdi. Ve o
sevinç.
Dünyaları bağışlasalar o mutlulukla kıyas edilebilir miydi? İçten
yapılan görevler, göstermelik olmayan! Karşılıksız sevgi, fedakârlık,
azim ve insana verilen değer! Sonuçsuz kalmamıştı işte.
Bir harf öğretene 40 yıl köle olurum diyen Hz. Ali... Masum çocukların
hayatına önemli imzalar atan bu yürekli öğretmenlerime kaç yıl köle
olunur, emeklerinin karşılığı nasıl takdir edilir düşünmek lazım...
Ve Nazan öğretmenim şunları paylaşıyordu her fırsatta benimle; “Birine
bir şey öğretemediğimde düşünüyorum. Acaba anlatamadım mı diye, anlaması
için daha başka hangi yolları kullanabilirim diye kafa yoruyorum. Mutlu
oluyorum yüzme bilmeyen birini yüzüyor gördüğümde. “İşte emeğim
diyebilmek” geliyor.
Bu mutluluk o masum çocuklarda bin kat artıyor, onlar suyun yüzeyinde durmaya başladıklarında tüm dertlerimi unutuyorum.
Yeri geliyor dayak yiyorum onlardan, tırmalanıyorum. Üzülüp ağladığımda
oluyor, olsun diyorum Allah’ ın bana verdiği sabırla nefesim yettiği
sürece faydalı olmaya söz verdim kendime ve Allah’ a. Ve her yaptığım
faydalı güzel işte gençliğine doymadan kaybettiğim annemin ruhunun
rahatladığını hissetmem var ya. İşte o da beni daha mutlu kılıyor ve
zorluklar küçülüyor. “
Ben de eğitime gönül vermiş, bir öğretmen olarak, eğitim gönüllüsü can
öğretmen, arkadaşım, hocam Nazan ULUTAŞ’ı yazmanın mutluluğu içindeyim.
Nice çocuklar geldi geçti elimizden. Her birinde ayrı bir derya
gizliydi. Çocuksu masumiyetlerini zedelemeden, almadan ellerinden
özgüvenlerini... Yanaklarına oturmuş hayat sevinçlerini ve gözlerindeki
ışıltılı bakışları... Yer ile yeksen etmeden... Kana kana içmeli
öğretmenin ellerinden, beslenmeli yüreğinden...
Öğretmen öğrenciyle vardır. Sadece iyi olana değil, her çocuğa
sunulacağı ve onu hayata hazırlayacağı bilgisi ve özverisi vardır
öğretmenlerimin.
Yeni nesillerin mimarı öğretmenlerim. Her çocuğu özel kabul edip yapılan fedakârlıklar...
Teşekkürler Nazan öğretmenim size ve nice Nazan öğretmenlerime. Elleri
öpülesi gül yüzlü, gül sözlü, gül yürekli nadide insanlar.
Sizi seviyoruz!...
nilüfer zontul aktaş
(
Engel Tanır Mı Ruha Dokunmak İsteyen Öğretmen? başlıklı yazı
Zontul tarafından
24.11.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.