“Namaza Dair -3-“ adlı yazımda namazın faydalarına değinmeye çalışmıştım. “Namaza Dair -3-“adlı yazımın devamı niteliğinde olan bu yazımda ise “İnsanları Namaza Nasıl Yönlendirebiliriz” başlığına değinmeye çalışacağım.
İnsan, Allah’ın koruyucu ve yönlendirici olarak görevlendirdiği ebeveynlerinin yanında dünyaya gözlerini açar. Yüce Allah’ın ebeveynlere verdiği şefkat ve merhamet duygusu, insanın ahiret tarlası olan dünyaya ekip-biçmesi için verilen en büyük nimetlerden biridir. Bir insan, doğar doğmaz kendi türünden kimsenin olmadığı bir ormana atılsa, o insan kendi kendine hayatındaki taşların hepsini yerine oturtabilir mi? Dolayısıyla anne ve baba ne kadar şuurlu olursa, çocukta o ölçüde hayatına yön vermeye başlayacaktır. İnsan hayatını bir binaya benzetecek olursak bu binanın temelleri aile ortamında atılır. Sağlam temeller üzerine kurulan bina da sağlam olur. Konumuzla bağdaştıracak olursak, eğer bir insana namazın şuurunu en güzel bir şekilde vermek istiyorsak bunu aile ortamında ve çocuk küçük yaştayken verebiliriz. Ki bu da ebeveynlerin üzerine düşen en büyük sorumluluklardan ilkidir. İnsan yaşadıkça farklı ideolojilerin etkisinde kalır. Ve çoğu zaman yanlış ideolojilere saplandığı için o insanı ölümle tehdit etseniz dahi ona dinden, Allah’tan bahsedemezsiniz. Bu yüzden yanlış ideolojilerin etkisi altında kalmadan, çocukluktan itibaren insana din eğitimi verilmelidir. Atalarımız boşuna “Ağaç yaşken eğilir” dememişlerdir. Aman! Daha çocuk deyip, çocuklarınıza İslam’ı öğretmezseniz o çocuk ya mahallede ya da okul gibi sosyal ortamlarda yanlış yetişmiş insanların da etkisiyle nefsinin egemenliği altına girebilir. Ve kendi ellerinizle çocuğunuzun hem dünya hem de ahiret hayatını yakmış olursunuz. Bu yüzden unutulmamalıdır ki din, en iyi ve en etkili bir şekilde ancak aile ortamında öğretilir.
İnsan, daima “İYİNİN VE KENDİSİNE FAYDA SAĞLAYABİLECEK OLANIN” yanında olmak ister. Bu yüzden daima bu özelliklere sahip olan şeylere yaklaşır. İnsanı dünyevi saplantıdan kurtarıp, fıtri haline geri getirebilirsek insan anlayacaktır ki ona en büyük faydayı sağlayan ve daima iyiliğe yönlendiren şey namazdır. Bu yüzden insanlara namazın faydalarını anlatarak (bkz. Namaza Dair -3-) namazın onlara neler kazandıracağını belirterek namazın onlar için olmazsa olmazlardan olması gerektiğini idrak ettirmeliyiz. Böylece insanoğlu namazdaki mutlak iyiliği ve faydayı görerek fıtratına uygun olduğu için namaza yaklaşma eğilimi gösterecektir.
İnsan, “İHTİYACI” olanı arama yoluna girer. Bazen dünyalık ihtiyacını giderdiği halde gözü doymayıp fazlasına göz dikse de, bir zaman sonra bu fazlalıktan bıkıp, yine sadece ihtiyacı olanı aramaya başlar. Namaz öyle bir ihtiyaçtır ki, ne kadar aşırıya kaçsanız da asla bıkkınlık vermez. Çünkü insanın manevi yönü maddi yönü gibi kolay kolay doymaz. Fakat insan, bu manevi tarafını doldurmak için uğraşmazsa dünyada daima mutsuz olur, bir şeylerin eksik gittiğini hisseder. Dünyalık ihtiyaçlarını ne kadar giderse de daima eksik kalan bir tarafının olduğunu düşünür. Bu yüzden bu büyük ihtiyacını giderebilmesi için insanın namaz kılmaya ihtiyacı vardır. İşte bu ihtiyacı insana anlatabilirsek insan seve seve namaza yaklaşır. İnsan, fıtratından dolayı daima yaratıcısını arama ihtiyacı içerisindedir. İnsanlık var oldukça bu ihtiyaç geçerliliğini korumuştur. İnsan, yaratıcısına ulaşmak için bir dine ihtiyaç duyar. Bizim için en doğru din İslam olduğundan bu dinin yaratıcıya ulaştırıcı yolu da namazdır. Kendi acizliğinden sıyrılıp, yüce bir güce yaklaşma ihtiyacı duyan insan, o yüce güce ancak namaz ile yaklaşabilir. Çünkü namaz duaların en üstünüdür.
İnsan, “AMAÇLARI” doğrultusunda yaşamını şekillendirir. “İnsan” kelimesinin manası “Unutan” demektir. Yani insanoğlu, Kalu Bela’da Allah’a verdiği sözü dünyalık yaşamında unuttuğu için bu ismi almıştır. Demek ki bize bu sözü hatırlatmak için gönderilen Kur’an, peygamber ve kâinat kitabını okuyarak asıl amacımızı hatırlamalıyız. Eğer ki dünyadaki yaşama amacını hatırlarsa, bu amaca ulaştıracak araçların peşine düşmeye başlayacaktır insan. Bu araçlar da şüphesiz ki ibadetler olacaktır. Ve ibadetlerin en büyüğü ise namazdır. Yani insanı namaza yönlendirmek için ona asıl amacını hatırlatmamız gerekmektedir.
İnsan, “DEĞER VERDİĞİ VARLIKLARIN” isteklerini yerine getirmekten zevk alır. Değer verilmesi gereken en büyük varlık ise Allah olduğuna göre, Allah’ın isteklerini yerine getirmek insan için büyük bir mutluluk kaynağı olacaktır. Allah, insanları muhteşem bir şekilde yaratmış, bunun karşılığında insanlardan onun için kulluk etmelerini istemiştir. Eğer ki insanlar Allah’ı tanırsa ve onun ne istediğini tam manasıyla anlarsa, Allah’ı hoşnut etmek için büyük bir zevkle ibadetlerini gerçekleştirmeye çalışacaklardır. Bu yüzden bir insanı namaza başlatmak için, ona namazı neden ve kimin için kıldığını anlatmamız gerekmektedir.
İnsan, DÜŞMANLARINA KARŞI MUHALEFET İÇERİSİNDEDİR.” Dünya yaşamında insanın birçok düşmanı mevcuttur. Ki bunların en büyüğü insanın nefsi ve şeytandır. Eğer ki insana bu büyük düşmanlarını tanıtıp onlarla savaşması gerektiğini anlatabilirsek, insan bu düşmanları yenebilmek için bir silah arayışına girecektir. Manevi anlamda kötülerin en büyük korkusu da namaz olduğu için, insan bu silahın düşmanlarını yenebilmesi için en büyük kaynak olduğunu fark edecektir. Yeter ki biz, insana düşmanlarını gösterip bu silahı onun eline verelim.
Namazı kimin için kıldığımızı, niçin kıldığımızı, namazın bize neler kazandırdığını, namazın manasını bilerek ve onsuz dinimizin tehlike altında kalacağının farkında olarak, büyük bir huşu içinde nice namazlara…