TÜKENMEYE
NASIL BAŞLIYORUZ?
Müziğin
her türlüsüne oldukça fazla ilgim vardır. Zira müzik, kaliteli yaşama kalite
katan en önemli unsurlardan birisidir. Bir gün kabak kemane yapan iki ustamızın
atölyesinde dört-beş arkadaş bir araya geldik. Kemane yapan arkadaşlardan
birisi 41 yıl sonra karşılaştığım ortaokul arkadaşım Tevfik Gülten idi. Diğer
üç arkadaşı ilk defa görüyordum. İki tanesi aynı atölyede kemane ustalığı
yaparken, diğer arkadaşın da benim gibi misafir olduğunu anladım.
Atölyede
bulunan mevcut müzik aletlerinden herkes birisini alıp çalıyordu. Misafir
arkadaşın eline aldığı her müzik aletini büyük bir ustalıkla çaldığını gördüm.
Kısa sap bağlama, kabak kemane, cümbüş, tambur gibi enstrümanları oldukça güzel
çalıyordu. Sesinin olup olmadığını sordum. Sesinin güzel olduğunu ve türkü de
söylediğini belirtti.
Peki,
sen bu güzel sanatlarını nerede icra ediyorsun dedim. Verdiği cevap çok
manidardı. Kardeş hepsini çok iyi icra ediyordum ama, şimdi her şeyi bir tarafa
bıraktım. Derdim büyük dedi.
İyice
heyecanım ve merakım artmıştı. “Hayırdır arkadaş dedim.” “Eşimin vefatından
sonra her şeyden elimi ayağımı çektim” dedi.
Kaliteli
yaşam ilkeleri bazında ele aldığım zaman, hayat uzun bir mücadele süreci idi.
Zaman zaman karşımıza çeşitli engellerin ve üzüntülerin çıkması gayet doğaldır.
Karşımıza çıkan engeller, eğer kendi ihmalimizden, ertelemelerimizden veya
tembelliklerimizden meydana geliyorsa, çok daha kötü. Fakat, takdir-i ilahi
olarak beklenmedik bir anda meydana gelen ölümlere karşı tavrımız ne olmalıdır?
İçe
kapanmak, hayata küsmek, kadere kahretmek, işten güçten elimizi çekmek, yemeden
içmeden kesilmek, negatif bir beden diline bürünmek, çevremize sürekli ağıtlar
yakmak, suçlu aramak veya kendimizi suçlamak gibi kaliteli yaşam hırsızlarını
hayatımıza sokmak, işin en tehlikeli yanıdır.
Bizi
öldürmeyen her türlü zorlukların bizi daha güçlü kılacağını unutmamamız
gerekmektedir. Hayatımıza giren problemler, ne çeşit olursa olsun tarafımızdan
çözülmeyi bekler ve tecrübelerimizin artması sebebi olmalıdır.
Karşılaştığımız
ölüm, kaza, vb. gibi olumsuzluklar olmasa iyidir ama, olduktan sonra yapılması
gereken, çözüm odaklı düşünmek ve sabretmektir.
En küçük
dahi olsa, olumsuz düşünce veya eylemler, hele hele önceden kazandığımız
profesyonellikler ve melekeleri birdenbire küflenmeye terk etmek, adeta freni
patlayan bir otomobil gibi, olumsuzluklara yelken açmak demektir.
Hiçbir
sebep, ama hiçbir sebep, kaliteli yaşam yolculuğumuzda bizleri geriletmeyi bir
tarafa bırakalım, duraklamaya bile sebebiyet verdirmemelidir. Tükenme birden
bire olmaz. Başımıza gelen olumsuzluklar, asla bizleri tüketmeye
başlamamalıdır. Onlar bizler için çözülmesi gereken problemler ve deneyim
fırsatlarıdır.
İnsanoğlunun
kendisine verilen imkanları gerektiği gibi kullandığı takdirde üstesinden
gelemeyeceği hiçbir problem yoktur. Yeter ki, ümitsizliğe düşmesin, yaşam
sevincini kaybetmesin, yeise kapılmasın, üzüntünün güzgarında savrulmasın…
Eşi
vefat eden birisinin, eşini ne kadar çok severse sevsin, hayata küsmesi ve
bütün hünerlerini paslanmaya terk etmesi, öncelikle kendisine daha sonra da
yakınları ve çevresine vereceği en büyük zararın başlangıcıdır. Bazı eşler,
ölen eşinin arkasından tutacağı yasa asla sınır çizemezler ve en kısa zamanda
arkasından gitmek arzusundadırlar. Bu yaklaşım ve düşünce asla doğru değildir.
Ölen
sahibine gitmiştir. Sahibi onu yanına almıştır. Sabretmek ve sükûneti tesis
etmek oldukça önemlidir. Tükenmeye başlayanlar en kısa zamanda işlerini,
sağlıklarını, mesleklerini, itibarlarını ve çevrelerini kaybedecektir. Zira,
sürekli sızlanan, şikayet eden, ümitsiz, karamsar, ağlayan, çevresinden bir
şeyler bekleyen bir insanın çevresi hızla kaybolacaktır. Üzüntünün makul süresi
içerinde, etkin ve dinamik bir şekilde yönetilmeye başlanmaması, beklenenin de
üzerinde problemlerin doğmasına sebebiyet verecektir.
Sağlam
çeliğin en önemli özelliğinin çok çekiç yemesi gibi, hayatta çok çile görmek,
problemlerle karşılaşmak, insanın başarıları ile doğru orantılı olmalıdır. Kişi
sorun çözmeyi öğrenir, sorun çözenler de tecrübe sahibi olarak hayatta daha
fazla başarıya imza atarlar. Başarmanın verdiği zevki ise, başka hiçbir şey
verememektedir.
Hiçbir
sıkıntı ile karşılaşmayan, her türlü güçlükleri çevresine yükleyen, maddi
imkanlarının bolluğu nedeniyle çözümü para ile hallettiğini zannedenler; günün
birinde başkalarına havale edilemeyecek sorunlarla karşılaştıkları zaman, çok
büyük sıkıntılara düşerler. Çünkü, zamanında o konuda deneyim ve dayanıklılık
kazanmamışlardır.
Her
türlü imkana sahip olsak dahi, zorluklarla mücadele etme, sorun çözme,
dayanıklılığımızı artırma, enerji ve sinerji üretme yeteneğimizi sürekli
geliştirme konularında uzmanlığımızı artırmamız gerekmektedir.
İnsanoğlunun
başına ne zaman neyin geleceğini tahmin edebilmek oldukça zordur. Yurt dışına
balayına giden çok mutlu bir çift, hiç beklemediği bir anda otellerindeki bir
hırsızlıktan dolayı iftiraya uğrayıp, yabancı bir memlekette hapsi
boylayabilirler. İşte buna “devenin üzerinde insanı bönün sokması” denir. (Bö:
zehirli bir tür örümcek)
Böyle
bir durumda, saçı başı yolarak, o ülkenin adalet sistemine kahrederek, aksi
veya kör şeytana kabahat yükleyerek, çiftlerden birinin “sana buraya gelmeyelim
demiştim” deyip suç yükleyerek, tükenmeyi başlatmalarının hiçbir şekilde çözüme
faydası olmadığı gibi, mevcut sorunların dibine benzin dökeceği aşikardır.
Tabi,
asıl olan muhtemel problemleri önceden görerek gerekli önlem ve tedbirleri
almaktır. Obezite için zamanında gerekli tedbirleri almayanlar, atın ölümü
arpadan olsun diyenler (halbuki ne insan attır ne de yediğimiz arpadır), günün
birinde obezite çözülmesi zor bir sorun haline geldiği zaman, kadere veya
çevreye suç yüklemelerinin çözüme hiçbir faydası yoktur.
Eşi iye
sürekli tartışan, kavgalı bir hayat süren, sürekli sinir ve stres üreten bir
eş, hayat arkadaşı günün birinde üzüntüden kanser olduğu zaman, eşi için
ağlaması ve üzülmesi timsah gözyaşlarından başka bir şey olmayacaktır.
Kaliteli
yaşamak için alınması gereken tedbirlerin zamanında akıllıca alınması,
kalitenin bozulduktan sonra tamir edilme maliyetinden çok daha düşüktür.
Sevdiğimiz hayatı kaliteli bir şekilde yaşamanın yüksek kaliteli bir bedeli
vardır. Zamanında emek vermek, sabretmek, çalışmak, gayret göstermek,
paylaşmak, destek vermek ve sinerji üretmek gerekmektedir.
Her
türlü önlem ve tedbiri almamıza rağmen, yine de sorunlarla karşılaşmamız doğaldır.
Çünkü çevrede ve hayatta her şey bizim kontrolümüz altında değildir. Gücümüzün
yetmediği faktörler çoğunluktadır. Ayrıca değiştirme imkanımız olmayan unsurlar
da vardır. İşte bunlardan sonra karşılaşacağımız sorunları dahi, hacı yolu gözler gibi beklememiz gerekir.
Hayatta
bir takım problemlerle her an karşılaşabileceğimizin bilincinde olmalı ve her
türlü tecrübe ve donanımımızla onları çözmeye hazır beklemeliyiz. Beklenmeyen
durumlar karşısında amvele olmamalı, kadere kahretmemeli, isyan ederek yaratıcımızı
incitmemeli, panik ve kaos üretmemeli, mevcut enerjimizi dahi boşa
kaybetmemeliyiz.
Zira,
karşımıza çıkan bir problemdir ve onun çözümü bizden beklenmektedir. Çözüm için
ilave ve daha fazla enerji ve güce ihtiyacımız varken, hemen tükenmeye başlamak
kaliteli bir insanın işi olmamalıdır.
Hayatı
güzel yaşamanın bir değil, birçok bedeli vardır. Kaliteye apse yaptırtmamak
için, kısa, orta ve uzun vadede önemli işlerimizin planlamasını iyi yaparak,
uygulamasını da gerektiği gibi yerine getirmemiz gerekir. İhmalkarlıktan,
tembellikten, inattan, suçlamaktan, üzülmekten, dikkatsizlikten tedbirsizlikten
vb. kaynaklanan problemleri kendi ellerimizle besledik büyüttük demektir. Eğer
böyle yaparsak, bizim dışımızdan ve ilahi kaderden kaynaklanan sorunları çözmek
için asla zamanımız ve gücümüz kalmayacaktır. İşte o zaman da tükenmenin
girdabına girdik demektir.
Selam,
sevgi ve dualarımla… Allah’a emanet olunuz…
12 Mart
2014. Çarşamba: Saat: 06:30. Antalya
Yrd.
Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER