Barış derin düşüncelere daldı gitti. Aklına Gökhan ile paylaştıkları güzel
anılar geldi. Hafta sonları Çınar Lokantasında
‘Az yemek’ menüsüyle karınlarını doyururlardı.Az yemek öğrenci usulü
yemek, demekti .Lokantada bulunan yemek çeşitlerinden dört beş tanesinden birer kaşık tabağa
doldurulur,öğrencinin önüne sunulurdu.Parası bir tabak yemek parasına denkti..Lokantadan ayrılırken Gökhan:Usta bir haftanın vitaminlerini
depoladık yine ,en kralından diyerek
espri yapardı.
Dersleri ligiyle takip ederdi Gökhan. Yalnız
Osmanlıca dersiyle bir türlü yıldızı barışmazdı.Osmanlıca metinlerle epeyce
mücadele ederdi ,okumak için. Ortadaki harfin’ sin ‘mi yoksa ‘şın’ mı olduğunu
hep karıştırırdı.Osmanlıca hocasının :“İçinizde Osmanlıca aşkı olmalı gençler!Her
yerde her zaman Osmanlıcayla haşır neşir
olmalısınız”. sözlerinin tersine o teneffüste sınıfın penceresinden görünen
masmavi Karadeniz ile ilgilenirdi. Ucu bucağı görünmeyen denize bakar, dalar
giderdi.
Sınav zamanları hem kendisini hem Gökhan’ı bir telaş kaplardı.Akşam yemeği
yenirken yarınki sınavın kritiği yapılır,son lokmalar da boğazdan geçtikten
sonra zaman kaybetmeden etüt odasına çıkılırdı..Odaya çıkılır çıkılmasına ama laklak yapmayı bırakıp ders çalışmaya
gecenin onundan sonra fırsat bulunurdu.Bir gayret gece iki,üçlere üçlere kadar
çalışılır,adeta kitap sayfalarının aralarında kaybolunurdu.Ta ki ,gözkapakları
uykuya yenilip ikide bir kapanıncaya kadar.Bu ruh haliyle uzun koridor yarı
uykulu geçilir,odada yastığa başlar konulmadan uykuya dalınırdı.
Sınavlar
biter , sonuçlar panoya asılırdı. Yeni Türk Edebiyatı: 1195 Barış Yalçın:70 On iki çift sıfır(1200) Gökhan Coşkun:60 .Sınıfta iki Gökhan olduğundan
diğer arkadaşlar ve Barış Adıyamanlı
Gökhan’a okul numarasından dolayı on iki çift
sıfır Gökhan diye hitap ederlerdi. Bu adı Gökhan da benimsemişti.Dört
yıl boyunca panodaki dersler değişti; ama Gökhan’ın notları hiç değişmedi.Notları
ne elliden aşağı indi ne altmıştan yukarı çıktı.”Usta ,ifrat ve tefritten
kaçınmalı insan .orta yoldan şaşmamalı,”derdi.
Üniversitenin son sınıfında Gökhan
biyoloji öğretmenliğinde okuyan Bursalı bir kıza gönlünü kaptırdı.Sabah
kalkınca dolabında eline gelen ne varsa ,çoğu zaman kirli temiz demeden giyen
Gökhan birden değişiverdi.Üstüne başına
özen gösterir oldu.Kızla buluşacağı zaman gözlerinin içi güler,kalp çarpıntısı
nerdeyse Barış bile duyardı. “Bu kız yengen olacak senin yengen,” derdi, heyecanla
odadan çıkarken.
Sonunda
okul bitti .Sınıf arkadaşları
Türkiye’nin dört bir yanına dağıldılar.Gökhan ile Barış da birbirlerini
unutmamak üzere,helalleşerek ayrıldılar.
Gökhan
yazın Barış’ı arayarak onu düğününe davet etti.Telefonda Emine’yi nasıl
ailesinden istediklerinden ,Emine’nin babasının önce karşı çıkıp sonra nasıl yeşil
ışık yakmasından tutun da bir çok ayrıntıyı onunla paylaşmıştı.Barış
arkadaşının düğününe gitmiş,onun bu mutluluğuna ortak olmaktan yüreği huzur
duymuştu.
Gökhan’ın
tayini memleketinin küçük bir köyüne Taşgedik’e çıkmıştı.Burada Türkçe
öğretmeni olarak göreve başladı.Barış’ın da tayini Balıkesir’in Burhaniye
ilçesindeki Atatürk Lisesine çıktı.
Üniversite
yıllarında yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen bu kadim dostlar ,dünya
meşgalesinden dolayı birbirlerine fazla zaman ayıramaz hale geldiler.Başlangıçtaki
sık edilen telefonlar ayda bir,üç ayda
bir edilmeye başlandı.Bu süre birkaç yıl
sonra altı aya uzadı.
Son görüşmelerinin ardından yedi ay
geçmişti.Telefonla son konuştuklarında Gökhan küçük bir kızının olduğu haberin
vermişti,ikinci kez baba olmasının verdiği gururla.
Barış’ın gözleri doldu .Ölüm, daha otuzunu doldurmamış bu genç
arkadaşını kazayı vesile kılarak kendisinden ayırmıştı.Geride gözü yaşlı bir
kadın,biri beş diğeri yedi aylık bir çocuk kalmıştı.
Koltuktan kalktı. Gözlerinden akan yaşları
sildi,ne yapacağını bilemedi.Keşke sağlığında onu daha sık arasaydım,daha sık
görüşseydim onunla diyerek , başını
duvara vurdu.Kafasında hissettiği acı onu biraz kendine getirdi.Aceleyle
cebinden telefonunu çıkardı. Gökhan’ın evini aramalıydı. Cenazeye yetişmek
istiyordu. Son yolculuğunda arkadaşını yalnız bırakmak istemiyordu.Numarayı
buldu ve Adıyaman’daki evi aradı.Telefonu Gökhan’ın abisi açtı.Barış kendini
tanıtarak cenazenin ne zaman defnedileceğini sordu.Abisinden Gökhan’ın dün ikindi namazından sonra toprağa
verildiğini duyunca yutkundu.Kelimeler boğazına düğümlendi ve kısık bir sesle:”Başınız sağ olsun,Allah
geride kalanlara sabır versin,”diyerek telefonu kapattı.
Bu dünyanın yalan olduğu gerçeği
arkadaşının ölümüyle Barış’ın suratına bir tokat gibi indi. Bu andan itibaren
sevdiklerine daha çok zaman ayıracağına,onları kırmamaya özen göstereceğine
dair kendine söz verdi.Mutfağa doğru yöneldi.yemek yapmakta olan eşine
sarıldı.Dün akşamki tartışma için ondan
özür diledi.Yemekten sonra Oğlu Yunus’u parka götürdü.Onu salıncakta sallarken
ağaçların arasından arkadaşı Gökhan ona
gülümsüyor,el sallıyordu.