Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 23.12.2015
Okunma Sayısı : 855
Yorum Sayısı : 0
Aslında bu aşkın nasıl başladığı pek bilinmemektedir. Ama bu gencin içindeki aşk, onu öyle bir esaret altına almıştır ki gencin gözünü, bir ip üzerinde 1000 cambaz yürütecek kadar karartacaktır…

Hani derler ya dostlar, iyilik karşılıksız yapıldığında değerini bulur. Bunun için de öyle bir durum söz konusuydu. Yani aşkı karşılıksızdı. Hep onun için çalışmayı istiyordu… Onun için çalışmak, o kadar mutlu ediyordu ki onu, dünyaları yığsanız önüne gözünün ucuyla bakmazdı. O derece yani…

Çok küçük yaşlarda başladı aşkı. Ama nasıl başladığını kendi de tam bilmiyordu. Yada hatırlamıyordu demek daha doğru olabilir. Nasıl başladığı yada ne zaman başladığı önemli değildi onun için. Anlam veremediği bir şekilde karşı koyamıyordu ona. 

Yalnız hemen bir ayrı söz deyip açıklık getirelim yazıya dostlar. Aşk, yalnızca sevgiliye duyulan duygudan ibaret değildir. Aşk; türlü türlüdür. Dolayısıyla burada bahsetmeye çalıştığımız bu his, delikanlımızın karşı cinsine duyduğu bir duygu seli anlamında değildir. Bundan çok daha farklı bir anlamdadır… Aslında belki de bu, hayatta ona çok büyük bir ders verecekti. Öyle ki, hayatının büyük birçoğunu bundan aldığı derse göre yönlendirme eylemine gidecektir gencimiz… Ve salt çoğunlukla da faydasını görecektir.

Şimdilik bu aşkın ne olduğunu söyleyip bir sonraki bölümlerinde ise genç üzerindeki ilginç anlarından alıntılar yapalım. Kim bilir, belki içlerinde birimize bir nasihat denk gelir de şu karmaşık zannedilen hayatın masum sadeliğini anlarız... Bu gencin içindeki tabir-i caizse kara sevda olarak adlandırabileceğimiz duygu, tiyatro aşkıydı.

Bu tiyatroya o kadar aşık, öylesine tutkundu ki hani neredeyse su içmek, yemek yemek gibi zorunlu bir hâle bürünmüştü.

Bu sevginin başladığı ana dair aklında kalanlar çok sık ve -en azından o zamanlar için- çok başarılı bir taklit yeteneğinin, karşı konulamaz bir senaryo yazma arzusunun ve mümkün olan tüm rollerde oynama hevesinin olduğuydu. 

İlkokul 1. sınıfa başladığında yapabildiği taklitlerle sevdirirdi kendini kerata. Özellikle rahmetli Kemal Sunal'ın “Hı hı… Yapma kız Kadife… Hı hı huylanıyom gız." sözlerini başarılı bir şekilde taklit ederek kariyerine ilk adımlarını atmış oldu. 

Malumunuz, 1. sınıftaki gençler genelde sene sonu müsamereleri yaparlar. Çocuklar için ayrı bir duygudur bu. Çoğu zaman tam olarak açıklayamadıkları “Bir heyecan duygusu mu desek, endişeli bir sevinç belirtisi mi desek?" gibilerinden bir duygudur. Aman ya Rabbi… Bu çocuğun sınıfında dediler ki “Sene sonu müsameresi var. Gönüllüler aranıyor.", buna öyle bir sevindi ki zannedersiniz Milli Piyango'da büyük ikramiye tek başına ona çıkmış. Her role kendini yazdırmak istedi, bunu duyar duymaz. Bir yandan sosyal bir aktivite olması nedeniyle yer almak istemesi çok doğal. Ama nereye kadar? Hırs, gerekeni aştığında zarar getirebilir. Lakin ne bilsin 1. sınıfa giden bir çocuk hırsı, zararı? 

En sonunda iki yerde rol verdiler. İkisini de unutmadı yıllar geçmesine rağmen… Oynadığı rollerin birinde yaptığı bir yaramazlık yüzünden kolu kırılan “Sakar Ali" adlı karakteri canlandırmıştı. Kısaca hikâyesine de değiniverelim. Bu Ali yada nam-ı diğer Sakar Ali, her zamanki gibi oyuncaklarıyla oynamış ve yine her zamanki gibi toplamamış. Ee ufaklık da kanı hızlı aktığı bir dönemde olduğundan, ortada bıraktığı oyuncaklardan biri ayaklarına musallat olunca küçük bir kaza yaşamış. Çocuk işte… Yaşayarak öğrenmek kötü tabi ki… 

Yaramaz oğlumuz Ali, bir sonraki piyesinde ise bir rüyanın anlatıcısı… Oya'nın rüyasını anlatıyor izleyicilere… Aslında rüyadan çok kâbus diyebiliriz. Çünkü Oya'da, tıpkı sakar Ali gibi biraz yaramaz olduğunu anlıyor rüyasında. Kötü davrandığı okul eşyaları karşısına çıkıp hesap soruyorlar ondan… Ve Oya, uyandığında gördüğü rüyasından etkilenerek duyduğu vicdan azabından kendine ders çıkarıp uslu bir kız olmaya karar veriyor. 

Aslında bu hikâyede aşkın canım cicim hâlleri görülebilmektedir. Aşk, henüz göze müdahalede bulunmamıştır. Lâkin öyle bir an gelecek ki bu iş, paranoyanın ötesine geçebilecek öğrendiği tiyatro kurallarıyla…
 

Bu aşığımız, aynı zamanda ufak tefek karalamalar yapmaktadır. Yani sadece tiyatro oynamaya değil aynı zamanda oynanmasını istediği birçok hikâye yada kendi deyişiyle “senaryo" yazmaya da aşıktır.

Her sene yaklaşık 3-5 tane senaryo yazmış ama ya yazım tekniklerinden yada senaryo yazma adabını hiç bilmediğinden yazdıklarının hepsi bir girişim olmaktan öteye gidememiştir. Taa ki 5. sınıfta okuduğu Nisan ayının başına kadar…

Sürekli senaryo yazdığını ve yazma hevesinin de olduğunu bilen sınıf öğretmeni, 15-22 Nisan'da kutlanan Turizm haftası için kısa bir oyun yazmasını ister. Bizimkisi buna çok sevinir. Sevinir sevinmesine ya bir anda aklındaki senaryo fabrikası kapanmıştır. Böyle bir fırsatı geri çevirmemek için aklına hiçbir şey gelmediğini söyleyemez hocasına… 

Zaman sanki bu sefer olduğundan da hızlı akıyor gibi gelir… 15 Nisan'a kadar olan neredeyse tüm zamanını düşünerek geçirmesine rağmen aklına bir fikir gelmemektedir. 

Lâkin Allah, hiçbir kulunu zorda koymaz bilirsiniz. Bir gün teneffüsteyken bir arkadaşı ile bahçede dolaşıp muhabbet ettikleri sırada konu birden bire çok meşhur birinden açılır. İşte o anda yazarın gözünde şimşekler çakmıştır. Hiç ummadığı birinden hiç ummadığı bir zamanda hiç ummayacağı kadar parlak bir fikre sahip olmuştur. Hemen gider konuyu aklında tasarlar. Hani derler ya “Göz açıp kapayıncaya kadar." diye, işte bu kadar kısa bir zamanda fikirlerini kâğıda döküp hocasına iletir. Üzerindeki detaylar gözden geçirilmiş, eksik olabileceği düşünülen şeyler tamamlanmış ve lüzumsuz olan şeyler çıkarılmıştır. Son 2-3 gün kala iki arkadaşıyla da bu mini senaryoya çalışıp, program günü diğer öğrenci arkadaşlarına ve öğretmenlerine sunmuşlardır.

Aslında oyun, klasik bir konu olan turist dolandırıcılığından bahsetmektedir. Ama ondan daha önemlisi oyunda yer alan ünlüydü ve oyunun yazarı bunun için arkadaşına çok minnettar kalmıştı. Turizm haftasında, turizmle ilgili bu oyunun kahramanı Turist Ömer'di…

Artık aşığımız, oyun içinde oyun oynayabilecek kıvama gelmiştir. Gözün kararma vakti artık çok yakındır...
 
( Gerçek Hayattan Alıntıdır - Aşkın Gözü Kördür 1. Bölüm başlıklı yazı 4harf1kelime tarafından 23.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu